Serbest Kürsü / Nesir

Eklenme Tarihi : 21.09.2018
Okunma Sayısı : 2163
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 22.09.2018 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


20 Eylül 2018  Tarihi  itibariyle  Kerbela  Olayının 1357. Yıldönümünü  yaşadık.  Evet, 1357  Sene  önce  yine  böyle  bir  Muharrem  Ayının  10.  Gününde Hz.  Hüseyin  ve yanındaki  yetmiş  iki  Allah  Dostu  Emevi  katilleri  tarafından  katledilmişti.

Kerbela  olayını  uzun  uzun  anlatmayacağım.  Türkiye'de  yaşayan  herkes  bu  konuda  mutlaka  bir  bilgiye  sahiptir.  Ben  daha  az  bilinen  bir  kaç  konu  üzerinde  durmaya  çalışacağım.

Mesela  Kerbela şehitlerinin  (  Özellikle  de  Hz.  Hüseyin'in )  matemini  tutmak  Alevi  inancına  göre  farz  imiş. 

Neden  mi?

Çünkü  bunu  bize  Kur'an  buyuruyormuş. Kur'an-ı  Kerimin  Bakara  Suresinin 154-155-156-157. Ayetleri  Hz.  Hüseyin  için  nazil  olmuştur  Alevi  inancına  göre.

Ayrıca  Fecr  Suresinin  1- 8.  ayetlerinde  Allah  bizlerden  doğrudan  doğruya  Hz.  Hüseyin'in  matemini  tutmamızı  istiyormuş. (  Yine  Alevi  inancına  göre  tabii  ki. )  Yani  meali  aşağıda  olan  ayetler bizlere Hz.  Hüseyin'in  Kerbela'da  şehit  edilmesi  sebebiyle  matem  tutmamızı  emrediyormuş.

1 - Andolsun fecre.
2 - On geceye 
3 - Çifte ve teke.
4 - Gitmekte olan geceye.
5 - Nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?
6 - Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
7 - Sütunlar sahibi İrem'e?
8 - Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı. 

Bu  ayetler  nasıl  yorumlanmış  da  Hz.  Hüseyin'in  yasını  tutmamız  gerektiği  sonucuna  varılmış  orasını  anlayamasam  da  bu  ayetlere  dayanarak  yas  tutmamız  gerektiğini  söyleyen  sıradan  bir insan  değil.  Bir  Alevi  dedesi (  Ali  Sefai Dede )

[Sünni  inancına  göre  ise ölenin  ardından matem  tutmak  yasaklanmıştır. Kur'an- Kerim,  Tevbe  Suresinin  36.  Ayetinde  ''Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.'' Denmekte  ve dolayısıyla  haram  olan  aylardan  bir  olan  Muharrem'de  yas  tutmak  suretiyle  kendimize zulmetmemiz  yasaklanmaktadır. Ayrıca  pek  çok  hadis  de  yas  tutmanın  yasak  olduğunu  bildirir.]

Aynı Alevi  dedesi  aynen şunları  diyor: ..........Ve ayrıca İncil kitabının 12. Babın 38. ayetinden 43. ayetine kadar olan bölümde Hazreti Hüseyin'in matemini tutması için Hazreti İsa aleyhisselam ümmetlerine 40 gün umdurma matemi önererek, matemi tutmayanlara şefaati yok demektedir. ( Matta,  Markos,  Yuhanna, Luka,  hangi  İncil belirtilmemiş. )

Evet..İlginçtir  ki  İncil  de aynen  biz  Müslümanlar  gibi  Hristiyanlara  da  bu  matemi  tutmayı  emrediyormuş.

Aynı  dede  şunları  da  söylüyor:  Al azhap suresi 33. Ayet; 'Ey Ehlibeyt, Allah sizleri bütün kötülüklerden arındırmış tertemiz kılmıştır' demektedir. 

Lakin  elimize  aldığımız  bir  Kur'an-ı  Kerim  meali ise  şöyle  demektedir  Ahzap  Suresi  33. Ayet  meali  olarak :''Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.''  Yani  ehl-i beyt  kadınlarına açılıp  saçılmamalarını  çünkü  Allah'ın  onları  tertemiz  yapmak  istediğini  söylüyor. 

Bir  diğer  husus:

Alevi  inancına  göre  Hz.  Hüseyin'in  matemini  tutanlar  sorgusuz  sualsiz  cennete  gideceklermiş. Şöyle  ki: 

Yine  aynı  dedeye  göre Allah,  Hz.  Muhammed'e  şöyle  bir  müjde  verir: ''.....Ya Muhammed her peygamberin ümmetleri işlediği günah ve sevabının karşılığını yarın Ruz-i mahşer günü yargılanıp, mizan terazisinde tartılacak ve sırat köprüsüne sürülecektir. Fakat benim İmam-ı Hüseyin'imin ve Kerbela Şehitler Kervanındakilerin çektiği acıları yüreğinde hissedip, o acıları paylaşan, Ehlibeyt'im ve Kerbela şehitleri için matem tutup gözyaşı dökenleri ben didarıma bağışlayıp Levhi kalemim ile günah defterlerinin üzerine çizgi çekip onları afedeceğim" demiştir.

Yani  aynen  Hrıstiyanlık  inancında  Hz.  isa'nın  yaratılıştan günahkar  kulları  kurtarmak  için  Allah  tarafından  seçilmiş  bir  kurban  olması  gibi  Hz. Hüseyin  de günahkar insanları  kurtarmak  için  Allah  tarafından  seçilmiş  bir  kurban  imiş. 

Kerbela'da  Hz.  Hüseyin'in  şehid  edilmesi İslam'ın  günümüze  kadar  gelebilmesi  için  şartmış.  Bu  bir  kadermiş.

Nasıl  ki  Hristiyanlığın  günümüze  kadar  gelebilmesi  için  Hz.  isa'nın  çarmıhta  ölmesi  gerekiyor  imişse  aynen  öyle  de  İslamiyetin  günümüze  kadar  gelebilmesi  için Hz.  Hüseyin'in  Kerbela'da  şehid  olması  gerekiyormuş. ( Bu  da  bir başka  iddia ) 

Bu  arada  Hz.  Hüseyin'in  bir  Cuma  günü  katledildiğini,  katillerin  önce  Cuma  hutbesinde  Peygamberimize  salavatlar  getirdiğini,  hemen  peşinden  torunu  Hüseyin'i  katlettiklerini  ve  akabinde  o  kanlı  elleri  ve  vicdanları  ile  utanmadan,  sıkılmadan ikindi namazına koştuklarını  da  bir  not  olarak  ekleyeyim. 

Neyse...Gelelim  Kerbela olayı sırasındaki  nikaha.

Hz.  Hüseyin  Kerbela'da  muhasara  altındadır.  Artık  karşısındaki  zalimlerle  savaşması  kaçınılmazdır ve  başlamıştır. Ancak  onun  endişesi  hiç  bir  zaman  kendisi  değil  maiyetindeki  kadın  ve  çocuklar  olmuştur.  Bunun  yanı  sıra  bir  endişesi  daha  vardır:  Ağabeyi  olan  Hasan'a  verdiği  sözü  yerine  getirememek.

Bundan  sonrasında  sözü  Ali  Sefai  Dede'ye bırakalım:

.........Yeğeni Kasım ile kızı Sakine´yi huzuruna getirmeleri için kız kardeşi Zeynep ile dert ortağı eşi Şehribanu Anne´ye ricada bulundu ve: “Abim Hz. Hasan´a söz vermiştim, canım sağ olursa, Sakine´yi Kasım ile evlendireceğim demiştim. Fakat zalim felek bize zaman tanımıyor, çocukların ikisinin de yaşları küçük ama olsun benim kardeşime sözüm var. Ben şehit olmadan getirin onları kendi ellerimle nişanlıyayım, düğünlerinide cennette kardeşim Hasan yapsın. Annem, babam, dedem ona yardım ederler, yarım kalan eksiklerini onlar tamamlasınlar” diyerek kanlı göz yaşları döküyordu. 

Tez elden Hz. Kasım´ı giydirdi hazırladılar, Sakine´yi giydirmek için aradılar gittiler ki Sakine yavrucak şehitler çadırına girmiş, bir elini şehit kardeşi Ali Askar´ın elinden tutmuş, bir elini de Şehit abisi Ali Ekber´in elinden tutmuş, başını da şehitler sultanı Hz. Celal Abbas´ın yaralı bağrına yaslamış durmadan ağlıyordu. Sakine yavruyu şehitlerin arasından güç bela yalvararak ayırabildiler. Hz. Hüseyin´in huzuruna getirdiler. Hz. Sakine´nin üstü başı sade şehitlerin kanlarına belenmişdi, Hz. Zeynep istedi ki Sakine´nin üzerindeki elbiseleri değiştirsin, Hz. İmam Hüseyin kız kardeşi Zeynep´e mani oldu ve: “Bırak Zeynep bırak, Sakine´mi bırak, baksana Sakine´m zaten gelinlik elbisesini şehitlerin kanları ile ne de güzel süslemiş. Tam da kanlı Kerbela´ya yakışır bir gelinlik var üzerinde, çok güzel olmuş ve çok güzel yakışmış. Böyle gelinliği dünya tarihinde hiç bir gelin giyememiştir. Hz. Kasım´ın da güvey elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin gidin. Şehit Ali Askarı´mın, Ali Ekber´imin, Celal Abbas´ımın ve tüm şehitlerimizin oluk oluk akan kanlarından alın getirin. Kanlı Kerbela´nın talihsiz damadı Kasım ile talihsiz gelini Sakine´min ellerinin kınalarınıda tüm şehitlerimizin kanlarından yakın, gelinin ve damadın elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin. Bu kanlı Kerbela´nın gelini ile bu damadı tarihler boyu kıyamete kadar unutulmasın. Bütün dünya tarihlerinin kanlı sayfalarına böyle geçsin” dedi ve ikisinin nikahlarını kendi elleri ile kanlı göz yaşları arasında kıydılar. 

Sonra?

Sonrasını  da  anlatıyor  dede: 

Dünya kuruldu kurulalı, tarihler ne böyle bir nikah ne böyle bir nişan ne böyle bir damat ne de böyle bir gelin ne görmüştür ne de görecektir. Kasım tekrar bu kahır dolu nişandan sonra derin bir düşünceye dalmıştı, birden aklına babasının koluna bağladığı pazu bant geldi. Hani babası Kasım´a: “Ölüm ile yaşam arasında kalıp sıkıştığın anda bu kolunda ki pazu bantı çözer açarsın” demişti. 
Kasım hemen pazu bantı çözüp: “Atam Hasan çok darda kalırsan bu pazu bandı aç dediğine göre bunda bir hayır vardır ve önemli bir nasihat olmalı, belki şu an içinde bulunduğum bu müşkülü çözer” deyip pazu bantı açtı. 

Pazu bantın için de Hz. Hasan evladı Kasım´a şöyle yazıyordu: “Ey benim ciğer parem canım evladım Kasım´ım! Seni bütün evlatlarımın içinde en çok sevdiğim için seni kanlı Kerbela´da amcanın uğruna, Hz. Allah yoluna kurban seçmiştim ve onun için seni Hz. Hüseyin´in yanına katmıştım. Sakın Hz. Hüseyin´den geriye kalma yoksa sana atalık hakkımı helal etmem. 

Sana şehitlik ünvanı ve makamı çok güzel yakışacaktır, şimdiden kanınız mübarek olsun. Birde nişanınızda elimde olmayan nedenler- den dolayı bulunupta, Sakine kızımı olsun seni olsun tebrik edemediğim için çok üzgünüm beni bağışlayın. Sizleri çok ama çok seviyorum, sakın dediklerimi unutma, sana vesiyetimi tekrar ediyorum; sakın Hz. Hüseyin´den sonraya kalma. Çünkü Hüseyin bu yol uğuruna bütün sevdiklerini tek tek kurban vererek kendi de şehitlerin secdeğahı, şehitler serdarı önderi olacaktır. Hüseyin´ime benden başsağlığı dileklerimi ilet selamımı söyle, Hüseyin´imden önce Hakk´ın yolunda canını vermelisin. Baban İmam-ı Hasan” diye yazıyordu.

Kasım pazu bantı alarak amcası İmam-ı Hüseyin´in yanına geldi ve pazu bantı uzattı. İmam-ı Hüseyin pazu bantı alıp bağrına bastı, gözlerinden kanlı gözyaşları dökerek okudu ve bunun üzerine söyle- yecek başka söz kalmamıştı. Kasım´ı yanına aldı Aymağah´a gitti. Kasım´a kardeşinin savaş elbiselerini kendi elleri ile giydirdi,

 Kasım'ın boyu daha tıfıldı, kılıcın ucu yere değiyordu. Kasım amcası Hüseyin´in ellerini öptü, bütün çadırdakilerle helallaşarak meydana çıktı. O mübarek ve çok körpe yaştaki çocuğu gören Yezid ordusunun askerleri geri çekilerek: “Vallah biz bu çocuğa kılıç çekmeyiz, zaten yaptığımız bunca zulümden, bunca baskıdan günahtan sonra pes doğrusu, bir de bunu mu yapalım bu kadar da olmaz dediler. Bu bataktan zaten çıkamıyoruz bir de yenisini  eklemeyelim diyerek bu iş olmaz” dediler kesip attılar. 
Fakat zalimler zalimi Sad oğlu Amr isminde bir lanetullah vardı: “Ben bu işi yaparsam mükafatım ne olur?” diye Ömer ile Şimir´e sordu. 
Onlar da: “Bizler seni Zeyyad´a tavsiye edersek onun mükafatı daha büyük olur” dediler. Melun Yezid´in, zalim kanlı katili böbürlenerek o mazlumun karşısına geçti ve kılıcı var gücü ile Hazret´i Kasım´ın boynuna indirdi, o masum yavru zaten hem çocuk yaştaydı hemde haftalardır aç susuzdu, üstelik bir de boynu bükük öksüz yetimdi.

Kasım´ın daha kendini bile savunacak tecrübesi yoktu, o masum yavru o kanlı zalim kafirin vurdugu ağır kılıç darbesi ile yere yuvarlandı ve başı koparılmış bir güvercin gibi çırpınmaya başladı. İmam-ı Hüseyin bu durumu görünce yüreğinin başı yandı, ciğerleri kavruldu, yüreğinin bağı koptu, şimşek gibi Zülcenah´a atladı, Zülcenah´ı esen yel gibi sürerek Amr kafirine öyle bir dalış daldı ki sanki Şah-ı Merdan Hayber´e saldırmıştı, kanlı kafiri kemerinden tuttuğu gibi başı üstüne kaldırarak öyle bir yere çaldı ki kanlı kafir daha neye uğradığını anlamaya çalışırken kafire öyle bir kılıç vurdu ki o murdar pis başı o şeytanın yuvası olan bedeninden fırladı gitti. Canı cehennemin derinliklerine ruhu fisti finarıya gitti. Sonra da Kasım´ı kucağına alıp Yezid ordusuna yüzbinlerce lanetler ederek çadırına geldi. Kasım´ı da şehitlerin sırasına koydular, Ali Asgar ile Kasım´ın küçük boyları şehitlerin saflarını süslüyordu. 

Tanrı sonsuz rahmet eylesin. Yezid´e ve yezitlere, aynı zihniyeti taşıyanlara, Rabb´il alemin sonsuza kadar lanet eylesin, lanet olsun (Allah Allah).  

Görüldüğü  gibi  Kasım  Kerbela'da  şehit  edilmiştir.  Peki  Sakine'ye  ne  oldu?  Hz.  Hüseyin'in  maiyetinde  bulunan  diğer  kadınlara,  kızlara  ne  oldu?

Öncelikle  Hz.  Zeynep...Hz. Hüseyin'in  Kız  kardeşi...Yezit  mel'unu  onula  evlenmek  istedi  Kerbela  olayından  sonra.  Zeynep  başka  Müslüman  kanı  dökülmesin  diye  bu  mel'una '' Seninle  evlenmeyi  kabul  ediyorum  ama bana  kırk  gün  müsaade  et ''  dedi  ve  kırk  gün  boyunca  canını  alması  için  Allah'a  dua  etti. Kırkıncı  gün  Allah  duasını  kabul  etti  ve  Zeynep  Hakkın  rahmetine  kavuştu.

Sakine  ve  diğer  Kardeşi  Fatma  ? 

Rivayetler  çeşit  çeşittir.

En  kuvvetli Rivayete  göre  Yezit onları  yanlarına  Hz.  Cabir  bin  Abdullah'ı  da  katarak ülke  sınırları  dışına  sürgün  eder. Sakine,  Fatma  ve  Cabir  esir  tüccarlarının  eline  düşer  ve  çeşitli  sıkıntılardan  sonra  Bizans  İmparatorunun  sarayına  gelir  bu  iki  kız  kardeş. Bizans  İmparatoru  bu  kızların  Hz.  Muhammed'in  torunları  olduğunu  öğrenince  onlara  iyi  davranır  ama  aynı  zamanda    Hrıstiyan  olmaları  için  bir  manastıra  kapatır. Hatta  kızı  da  Hz.  Hüseyin'in  kızlarıyla  arkadaş  olur  ama  onları  Hristiyan  yapayım  derken  kendisi  Müslüman  olur.

Bu  arada  kızların  güzelliğinden  etkilenen İmparator,  onları  oğullarına  almak  isteyince  gerek  Fatma  gerek  Sakine  aynen  annelerinin  Yezit'e  dediği  gibi  ''  Bize  kırk  gün  müsaade  et ''  derler  ve onlar  da  Allah'a,  canlarının  alınması  için  dua  ederler.  Kırk  gün  içerisinde  de  hakkın  rahmetine  kavuşurlar.

Bu  iki  kardeşin (  Sakine  ve  Fatma )  mezarları  İstanbul'un  Kocamustafapaşa  semtinde Sümbülefendi  camiinin  avlusunda ''  Çifte  Sultanlar  Türbesi ''  olarak  herkesin  ziyaretine  açıktır. 

Türbe  Osmanlı  Padişahı  2.  Mahmut  tarafından  yaptırılmış  olup 1813 yılında Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından ta’lik hat ile yazılmış bir şiir vardır.

Bu meşhed kim ziyâretgâh-ı erbâb-ı muhabbetdir
Gubâr-ı anberîn-i köhl-i erbâb-ı basîretdir

Kafes Yâ Hû tehîdir sanma etrâfında bu câyın
Müşebbek âşiyân-ı tûtiyân-ı bâğ-ı cennetdir

Veren feyz ü şeref bu gülistân-ı cennet-âsâya
İki gül gonca-i  gülnihâl-i gülzâr-ı siyâdetdir

Şehîd-ı Kerbelâ Sultân Hüseyin’in durterânından
İki sultân medfûn olduğu bunda rivâyetdir

Bu câye ihtirâmı Gâzî Hân Mahmûd-ı Adlî’nin
Delîli yümn ü tevfîk ü saâdettir kerâmetdir

Bu cây-ı pâki tezyîn etmeden ol kutb-i devrânın
Murâdı hânedân-ı mefhar-ı kevneyne hürmetdür

O hâkân-ı kerâmet şân ü ârif şâh-ı âgâhın
Bu hidmetde muvaffak olduğı bî reyb ü minnetdir

Ola sad-sâl ma’mûr ü mu’ammer taht-ı âlîde
Vücûd-ı lâzimü’l-mevcûdu Mevlâ’ya emânetdir  

Allah  bizleri  ehl-i  beyti  seven  ve  gerçek  manada  onların  yolundan  gidenlerden  eylesin. Aşura ( veya  Aşure )  Günü  Ümmet-i  Muhammed'in  birlik  ve  beraberliğine,  her  türlü  sıkıntıdan  kurtuluşuna ve  hidayetine  vesile  olsun  inşallah.

RESİM: Sağdaki  resim Hz.  Hüseyin'in  kızları  Sakine  ve  Fatma'nın  mezarları  olduğu  iddia  edilen  ve İstanbul-  Kocamustafapaşa Semtinde  bulunan  Çifte  Sultanlar  Türbesidir.

( Kerbela- Kerbela'da Bir İzdivaç Ve Hz. Hüseyin'in Kızlarının İstanbul'daki Tü başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.