20 Eylül 2018 Tarihi itibariyle Kerbela Olayının 1357. Yıldönümünü yaşadık. Evet, 1357 Sene önce yine böyle bir Muharrem Ayının 10. Gününde Hz. Hüseyin ve yanındaki yetmiş iki Allah Dostu Emevi katilleri tarafından katledilmişti.
Kerbela olayını uzun uzun anlatmayacağım. Türkiye'de yaşayan herkes bu konuda mutlaka bir bilgiye sahiptir. Ben daha az bilinen bir kaç konu üzerinde durmaya çalışacağım.
Mesela Kerbela şehitlerinin ( Özellikle de Hz. Hüseyin'in ) matemini tutmak Alevi inancına göre farz imiş.
Neden mi?
Çünkü bunu bize Kur'an buyuruyormuş. Kur'an-ı Kerimin Bakara Suresinin 154-155-156-157. Ayetleri Hz. Hüseyin için nazil olmuştur Alevi inancına göre.
Ayrıca Fecr Suresinin 1- 8. ayetlerinde Allah bizlerden doğrudan doğruya Hz. Hüseyin'in matemini tutmamızı istiyormuş. ( Yine Alevi inancına göre tabii ki. ) Yani meali aşağıda olan ayetler bizlere Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehit edilmesi sebebiyle matem tutmamızı emrediyormuş.
1 - Andolsun fecre.
2 - On geceye
3 - Çifte ve teke.
4 - Gitmekte olan geceye.
5 - Nasıl, bunlarda bir akıl sahibi için yemin var değil mi?
6 - Görmedin mi Rabbin ne yaptı Âd kavmine?
7 - Sütunlar sahibi İrem'e?
8 - Ki ülkeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.
Bu ayetler nasıl yorumlanmış da Hz. Hüseyin'in yasını tutmamız gerektiği sonucuna varılmış orasını anlayamasam da bu ayetlere dayanarak yas tutmamız gerektiğini söyleyen sıradan bir insan değil. Bir Alevi dedesi ( Ali Sefai Dede )
[Sünni inancına göre ise ölenin ardından matem tutmak yasaklanmıştır. Kur'an- Kerim, Tevbe Suresinin 36. Ayetinde ''Şüphesiz Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte bu, Allah’ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah’a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.'' Denmekte ve dolayısıyla haram olan aylardan bir olan Muharrem'de yas tutmak suretiyle kendimize zulmetmemiz yasaklanmaktadır. Ayrıca pek çok hadis de yas tutmanın yasak olduğunu bildirir.]
Aynı Alevi dedesi aynen şunları diyor: ..........Ve ayrıca İncil kitabının 12. Babın 38. ayetinden 43. ayetine kadar olan bölümde Hazreti Hüseyin'in matemini tutması için Hazreti İsa aleyhisselam ümmetlerine 40 gün umdurma matemi önererek, matemi tutmayanlara şefaati yok demektedir. ( Matta, Markos, Yuhanna, Luka, hangi İncil belirtilmemiş. )
Evet..İlginçtir ki İncil de aynen biz Müslümanlar gibi Hristiyanlara da bu matemi tutmayı emrediyormuş.
Aynı dede şunları da söylüyor: Al azhap suresi 33. Ayet; 'Ey Ehlibeyt, Allah sizleri bütün kötülüklerden arındırmış tertemiz kılmıştır' demektedir.
Lakin elimize aldığımız bir Kur'an-ı Kerim meali ise şöyle demektedir Ahzap Suresi 33. Ayet meali olarak :''Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.'' Yani ehl-i beyt kadınlarına açılıp saçılmamalarını çünkü Allah'ın onları tertemiz yapmak istediğini söylüyor.
Bir diğer husus:
Alevi inancına göre Hz. Hüseyin'in matemini tutanlar sorgusuz sualsiz cennete gideceklermiş. Şöyle ki:
Yine aynı dedeye göre Allah, Hz. Muhammed'e şöyle bir müjde verir: ''.....Ya Muhammed her peygamberin ümmetleri işlediği günah ve sevabının karşılığını yarın Ruz-i mahşer günü yargılanıp, mizan terazisinde tartılacak ve sırat köprüsüne sürülecektir. Fakat benim İmam-ı Hüseyin'imin ve Kerbela Şehitler Kervanındakilerin çektiği acıları yüreğinde hissedip, o acıları paylaşan, Ehlibeyt'im ve Kerbela şehitleri için matem tutup gözyaşı dökenleri ben didarıma bağışlayıp Levhi kalemim ile günah defterlerinin üzerine çizgi çekip onları afedeceğim" demiştir.
Yani aynen Hrıstiyanlık inancında Hz. isa'nın yaratılıştan günahkar kulları kurtarmak için Allah tarafından seçilmiş bir kurban olması gibi Hz. Hüseyin de günahkar insanları kurtarmak için Allah tarafından seçilmiş bir kurban imiş.
Kerbela'da Hz. Hüseyin'in şehid edilmesi İslam'ın günümüze kadar gelebilmesi için şartmış. Bu bir kadermiş.
Nasıl ki Hristiyanlığın günümüze kadar gelebilmesi için Hz. isa'nın çarmıhta ölmesi gerekiyor imişse aynen öyle de İslamiyetin günümüze kadar gelebilmesi için Hz. Hüseyin'in Kerbela'da şehid olması gerekiyormuş. ( Bu da bir başka iddia )
Bu arada Hz. Hüseyin'in bir Cuma günü katledildiğini, katillerin önce Cuma hutbesinde Peygamberimize salavatlar getirdiğini, hemen peşinden torunu Hüseyin'i katlettiklerini ve akabinde o kanlı elleri ve vicdanları ile utanmadan, sıkılmadan ikindi namazına koştuklarını da bir not olarak ekleyeyim.
Neyse...Gelelim Kerbela olayı sırasındaki nikaha.
Hz. Hüseyin Kerbela'da muhasara altındadır. Artık karşısındaki zalimlerle savaşması kaçınılmazdır ve başlamıştır. Ancak onun endişesi hiç bir zaman kendisi değil maiyetindeki kadın ve çocuklar olmuştur. Bunun yanı sıra bir endişesi daha vardır: Ağabeyi olan Hasan'a verdiği sözü yerine getirememek.
Bundan sonrasında sözü Ali Sefai Dede'ye bırakalım:
.........Yeğeni Kasım ile kızı Sakine´yi huzuruna getirmeleri için kız kardeşi Zeynep ile dert ortağı eşi Şehribanu Anne´ye ricada bulundu ve: “Abim Hz. Hasan´a söz vermiştim, canım sağ olursa, Sakine´yi Kasım ile evlendireceğim demiştim. Fakat zalim felek bize zaman tanımıyor, çocukların ikisinin de yaşları küçük ama olsun benim kardeşime sözüm var. Ben şehit olmadan getirin onları kendi ellerimle nişanlıyayım, düğünlerinide cennette kardeşim Hasan yapsın. Annem, babam, dedem ona yardım ederler, yarım kalan eksiklerini onlar tamamlasınlar” diyerek kanlı göz yaşları döküyordu.
Tez elden Hz. Kasım´ı giydirdi hazırladılar, Sakine´yi giydirmek için aradılar gittiler ki Sakine yavrucak şehitler çadırına girmiş, bir elini şehit kardeşi Ali Askar´ın elinden tutmuş, bir elini de Şehit abisi Ali Ekber´in elinden tutmuş, başını da şehitler sultanı Hz. Celal Abbas´ın yaralı bağrına yaslamış durmadan ağlıyordu. Sakine yavruyu şehitlerin arasından güç bela yalvararak ayırabildiler. Hz. Hüseyin´in huzuruna getirdiler. Hz. Sakine´nin üstü başı sade şehitlerin kanlarına belenmişdi, Hz. Zeynep istedi ki Sakine´nin üzerindeki elbiseleri değiştirsin, Hz. İmam Hüseyin kız kardeşi Zeynep´e mani oldu ve: “Bırak Zeynep bırak, Sakine´mi bırak, baksana Sakine´m zaten gelinlik elbisesini şehitlerin kanları ile ne de güzel süslemiş. Tam da kanlı Kerbela´ya yakışır bir gelinlik var üzerinde, çok güzel olmuş ve çok güzel yakışmış. Böyle gelinliği dünya tarihinde hiç bir gelin giyememiştir. Hz. Kasım´ın da güvey elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin gidin. Şehit Ali Askarı´mın, Ali Ekber´imin, Celal Abbas´ımın ve tüm şehitlerimizin oluk oluk akan kanlarından alın getirin. Kanlı Kerbela´nın talihsiz damadı Kasım ile talihsiz gelini Sakine´min ellerinin kınalarınıda tüm şehitlerimizin kanlarından yakın, gelinin ve damadın elbiselerini şehitlerimizin kanları ile süsleyin. Bu kanlı Kerbela´nın gelini ile bu damadı tarihler boyu kıyamete kadar unutulmasın. Bütün dünya tarihlerinin kanlı sayfalarına böyle geçsin” dedi ve ikisinin nikahlarını kendi elleri ile kanlı göz yaşları arasında kıydılar.
Sonra?
Sonrasını da anlatıyor dede:
Dünya kuruldu kurulalı, tarihler ne böyle bir nikah ne böyle bir nişan ne böyle bir damat ne de böyle bir gelin ne görmüştür ne de görecektir. Kasım tekrar bu kahır dolu nişandan sonra derin bir düşünceye dalmıştı, birden aklına babasının koluna bağladığı pazu bant geldi. Hani babası Kasım´a: “Ölüm ile yaşam arasında kalıp sıkıştığın anda bu kolunda ki pazu bantı çözer açarsın” demişti.
Kasım hemen pazu bantı çözüp: “Atam Hasan çok darda kalırsan bu pazu bandı aç dediğine göre bunda bir hayır vardır ve önemli bir nasihat olmalı, belki şu an içinde bulunduğum bu müşkülü çözer” deyip pazu bantı açtı.
Pazu bantın için de Hz. Hasan evladı Kasım´a şöyle yazıyordu: “Ey benim ciğer parem canım evladım Kasım´ım! Seni bütün evlatlarımın içinde en çok sevdiğim için seni kanlı Kerbela´da amcanın uğruna, Hz. Allah yoluna kurban seçmiştim ve onun için seni Hz. Hüseyin´in yanına katmıştım. Sakın Hz. Hüseyin´den geriye kalma yoksa sana atalık hakkımı helal etmem.
Sana şehitlik ünvanı ve makamı çok güzel yakışacaktır, şimdiden kanınız mübarek olsun. Birde nişanınızda elimde olmayan nedenler- den dolayı bulunupta, Sakine kızımı olsun seni olsun tebrik edemediğim için çok üzgünüm beni bağışlayın. Sizleri çok ama çok seviyorum, sakın dediklerimi unutma, sana vesiyetimi tekrar ediyorum; sakın Hz. Hüseyin´den sonraya kalma. Çünkü Hüseyin bu yol uğuruna bütün sevdiklerini tek tek kurban vererek kendi de şehitlerin secdeğahı, şehitler serdarı önderi olacaktır. Hüseyin´ime benden başsağlığı dileklerimi ilet selamımı söyle, Hüseyin´imden önce Hakk´ın yolunda canını vermelisin. Baban İmam-ı Hasan” diye yazıyordu.
Kasım pazu bantı alarak amcası İmam-ı Hüseyin´in yanına geldi ve pazu bantı uzattı. İmam-ı Hüseyin pazu bantı alıp bağrına bastı, gözlerinden kanlı gözyaşları dökerek okudu ve bunun üzerine söyle- yecek başka söz kalmamıştı. Kasım´ı yanına aldı Aymağah´a gitti. Kasım´a kardeşinin savaş elbiselerini kendi elleri ile giydirdi,
Kasım'ın boyu daha tıfıldı, kılıcın ucu yere değiyordu. Kasım amcası Hüseyin´in ellerini öptü, bütün çadırdakilerle helallaşarak meydana çıktı. O mübarek ve çok körpe yaştaki çocuğu gören Yezid ordusunun askerleri geri çekilerek: “Vallah biz bu çocuğa kılıç çekmeyiz, zaten yaptığımız bunca zulümden, bunca baskıdan günahtan sonra pes doğrusu, bir de bunu mu yapalım bu kadar da olmaz dediler. Bu bataktan zaten çıkamıyoruz bir de yenisini eklemeyelim diyerek bu iş olmaz” dediler kesip attılar.
Fakat zalimler zalimi Sad oğlu Amr isminde bir lanetullah vardı: “Ben bu işi yaparsam mükafatım ne olur?” diye Ömer ile Şimir´e sordu.
Onlar da: “Bizler seni Zeyyad´a tavsiye edersek onun mükafatı daha büyük olur” dediler. Melun Yezid´in, zalim kanlı katili böbürlenerek o mazlumun karşısına geçti ve kılıcı var gücü ile Hazret´i Kasım´ın boynuna indirdi, o masum yavru zaten hem çocuk yaştaydı hemde haftalardır aç susuzdu, üstelik bir de boynu bükük öksüz yetimdi.
Kasım´ın daha kendini bile savunacak tecrübesi yoktu, o masum yavru o kanlı zalim kafirin vurdugu ağır kılıç darbesi ile yere yuvarlandı ve başı koparılmış bir güvercin gibi çırpınmaya başladı. İmam-ı Hüseyin bu durumu görünce yüreğinin başı yandı, ciğerleri kavruldu, yüreğinin bağı koptu, şimşek gibi Zülcenah´a atladı, Zülcenah´ı esen yel gibi sürerek Amr kafirine öyle bir dalış daldı ki sanki Şah-ı Merdan Hayber´e saldırmıştı, kanlı kafiri kemerinden tuttuğu gibi başı üstüne kaldırarak öyle bir yere çaldı ki kanlı kafir daha neye uğradığını anlamaya çalışırken kafire öyle bir kılıç vurdu ki o murdar pis başı o şeytanın yuvası olan bedeninden fırladı gitti. Canı cehennemin derinliklerine ruhu fisti finarıya gitti. Sonra da Kasım´ı kucağına alıp Yezid ordusuna yüzbinlerce lanetler ederek çadırına geldi. Kasım´ı da şehitlerin sırasına koydular, Ali Asgar ile Kasım´ın küçük boyları şehitlerin saflarını süslüyordu.
Tanrı sonsuz rahmet eylesin. Yezid´e ve yezitlere, aynı zihniyeti taşıyanlara, Rabb´il alemin sonsuza kadar lanet eylesin, lanet olsun (Allah Allah).
Görüldüğü gibi Kasım Kerbela'da şehit edilmiştir. Peki Sakine'ye ne oldu? Hz. Hüseyin'in maiyetinde bulunan diğer kadınlara, kızlara ne oldu?
Öncelikle Hz. Zeynep...Hz. Hüseyin'in Kız kardeşi...Yezit mel'unu onula evlenmek istedi Kerbela olayından sonra. Zeynep başka Müslüman kanı dökülmesin diye bu mel'una '' Seninle evlenmeyi kabul ediyorum ama bana kırk gün müsaade et '' dedi ve kırk gün boyunca canını alması için Allah'a dua etti. Kırkıncı gün Allah duasını kabul etti ve Zeynep Hakkın rahmetine kavuştu.
Sakine ve diğer Kardeşi Fatma ?
Rivayetler çeşit çeşittir.
En kuvvetli Rivayete göre Yezit onları yanlarına Hz. Cabir bin Abdullah'ı da katarak ülke sınırları dışına sürgün eder. Sakine, Fatma ve Cabir esir tüccarlarının eline düşer ve çeşitli sıkıntılardan sonra Bizans İmparatorunun sarayına gelir bu iki kız kardeş. Bizans İmparatoru bu kızların Hz. Muhammed'in torunları olduğunu öğrenince onlara iyi davranır ama aynı zamanda Hrıstiyan olmaları için bir manastıra kapatır. Hatta kızı da Hz. Hüseyin'in kızlarıyla arkadaş olur ama onları Hristiyan yapayım derken kendisi Müslüman olur.
Bu arada kızların güzelliğinden etkilenen İmparator, onları oğullarına almak isteyince gerek Fatma gerek Sakine aynen annelerinin Yezit'e dediği gibi '' Bize kırk gün müsaade et '' derler ve onlar da Allah'a, canlarının alınması için dua ederler. Kırk gün içerisinde de hakkın rahmetine kavuşurlar.
Bu iki kardeşin ( Sakine ve Fatma ) mezarları İstanbul'un Kocamustafapaşa semtinde Sümbülefendi camiinin avlusunda '' Çifte Sultanlar Türbesi '' olarak herkesin ziyaretine açıktır.
Türbe Osmanlı Padişahı 2. Mahmut tarafından yaptırılmış olup 1813 yılında Hattat Yesarizade Mustafa İzzet Efendi tarafından ta’lik hat ile yazılmış bir şiir vardır.
Bu meşhed kim ziyâretgâh-ı erbâb-ı muhabbetdir
Gubâr-ı anberîn-i köhl-i erbâb-ı basîretdir
Kafes Yâ Hû tehîdir sanma etrâfında bu câyın
Müşebbek âşiyân-ı tûtiyân-ı bâğ-ı cennetdir
Veren feyz ü şeref bu gülistân-ı cennet-âsâya
İki gül gonca-i gülnihâl-i gülzâr-ı siyâdetdir
Şehîd-ı Kerbelâ Sultân Hüseyin’in durterânından
İki sultân medfûn olduğu bunda rivâyetdir
Bu câye ihtirâmı Gâzî Hân Mahmûd-ı Adlî’nin
Delîli yümn ü tevfîk ü saâdettir kerâmetdir
Bu cây-ı pâki tezyîn etmeden ol kutb-i devrânın
Murâdı hânedân-ı mefhar-ı kevneyne hürmetdür
O hâkân-ı kerâmet şân ü ârif şâh-ı âgâhın
Bu hidmetde muvaffak olduğı bî reyb ü minnetdir
Ola sad-sâl ma’mûr ü mu’ammer taht-ı âlîde
Vücûd-ı lâzimü’l-mevcûdu Mevlâ’ya emânetdir
Allah bizleri ehl-i beyti seven ve gerçek manada onların yolundan gidenlerden eylesin. Aşura ( veya Aşure ) Günü Ümmet-i Muhammed'in birlik ve beraberliğine, her türlü sıkıntıdan kurtuluşuna ve hidayetine vesile olsun inşallah.
RESİM: Sağdaki resim Hz. Hüseyin'in kızları Sakine ve Fatma'nın mezarları olduğu iddia edilen ve İstanbul- Kocamustafapaşa Semtinde bulunan Çifte Sultanlar Türbesidir.