Gönül, fi tarihinin örtüsüne
gizlenmiş
Saklı kelam yandaş özlemin
Kirpiklerinden düşüyor
Sırıta sırıta bir yaprak aralıyor
kapısını mevsimin
Lal sancıları var titrek kalbimin:
Ellerimde beti atmış bir tedirgin
serçe
Zamanın kırıntılarını sunuyorum
Kapalı gagasında tutuşan sesine
binaen
Elemi çağrıştırıyor adeta
Sözcük üreten bünyem.
Hanidir korunda tutsağım zamanın:
Kayıtlarından çıkarın beni, diye
haykıran
Garipsenen fermanım.
İzleğinde kâh sümbül kâh nergis:
Mevsimin doğası da değil
Her gün solmak adına açan gül.
Bir mermiye denk düşüp de ölmemek:
Israrcı hangi hükümse
Şerh düşmek günbegün.
Bir iklim büyüyor doğasını reddeden derbeder
varlığın destursuz güncesine gıyaben bir satırı ihtiras bellediği.
Güdülerin surunda; yitik aklın
geçmişteki şuurunda belki şuh bir kadının nida yüklü dudaklarına takılı şehrin
gökdelenleri…
Ucu bucağı kayıp aşkın sıfatının;
zanlı sevda masalları almış bir kere boyunun ölçüsünü inandırdığı kadar da
dinden imandan çıkmış kutsallığın çok ötesinde mimlenmiş bir lanetin kıvrımlı
ırmaklarında tok bir ses bastırıyor öldürücü gücünü.
Kanayan günden akan salyaları özlemin
de tıknefes boşluğunda şaibeli bir dans bedellerin örtüsü.
Yarık günün yenik gecesi.
Yeniklerin silueti kazananlara nefret
bilemiş gözlerinde tokat sesleri aslında içindeki kayalar parçalanıyor ve
mevsim can çekişiyor.
Bir ağıt bazen.
Tapınak benzeri gönlün huşu içinde
kıvrıldığı nota benzeri sesler aslında insan sesine uzak ve tüm yabani
duyguların bastırılmış tınısında Yaratan’a duyulan özlem o büyük sevgi kartpostallarında
küçük gölgeler sahibinin arkasına gizlenmiş…
Bizler gibi.
Gizil.
Tetikleyici.
Tedarik edip de masumiyeti inkâr eden
ve zar atan ihanet aslında bir yenilgi ve insan zihninde de yanılgı. Alıngan
mizaçların alıntısı adeta günü özet geçen takvim yapraklarındaki o boşluk.
Bağnaz kimi sitem.
Yarım ağız sevinçler saklı mabedinde rüzgârın
aslında bir inilti belki bir sızıntı kimi irin bellemiş kimi gözünün irisinde
dünün resmini saklamış.
Hakkıyla yaşamak adına ant içip ahde
vefa demeyi de saklı tutup alıngan hüviyetin…
Ölümü dikiyorum anne
Ellerim çok yaralı en çok da
solumdaki
Sıkılgan kuş.
Görmeyi unuttu besbelli
Aksayan titrinde zamanın
Deli dolu bir saniyeden bile kısa
Ömrün sonsuzluğa özrü.
Aklımın bilyelerinde
Sağalttığım sayılardan arda kalan…
Geri sayım başladı bile.
Üçten önce ya iki ya ikindinin
indinde
Hafif bir rüzgâr
Akşamki sağanağın öncüsü bir sağaltım
Sandıkların dibinde hep yangın
Hep varlık ketum
Heplikle hiçliğin bileşkesi
Yürekten sızan bir irinmişçesine
Örtük bir sevinç olabilir gizlenen
iyi de doğam buna nasıl izin verir?
Ötücü kuşların sulak yüreklerinde bir
fırtına biçiyor mevsim. Az sonra kanayacak göğün, öncesinde hummalı bir telaş
ve koşturmaca var ve buna sadece ben vakıfım.
Garipsendiğim kadar da kaygılıyım
hani ve sevdiğim kadar çekingen: tabir-i caizse ben bir ödleğim.
Göğün gömütlerinde enkaz değil de
ganimet misali bir şiir an itibariyle yüreğin kapısını çalan ve ben açmıyorum.
Gücümle doğru orantılı bildiğim sözcükler pek bir kaygılı bu gün. Ardışık
sayılar gibi; bir geliyor biri diğerini çağırıyor. Ağaran saçlarımda kelaynak
kuşları yuva yaptığından beri farkındalık katsayım da değer kaybetti.
Rüştümü ispatlamış olsam bile neye
yaradı bir ömür?
Çekincelerimle varım ben belki de
kardeşimin hep bana takıldığı üzere: aslında yoğum.
Varım yoğum neyse mirasımdır tüm
sıfır ailesine.
Sıfırdan büyük hangi sayıysa rahmet
okumayı da unutmasın hani ne de olsa borçlular bana: evet, bildiniz ben
sıfırım.
Önce hiçliğimin mayasında elverdiği
kadarıyla sayıları yutan.
Sonra da doğurgan doğası ile sayıları
ve insanları çoğaltan.
Faizi de kredisi de benden sorulur
tüm ticari kuruluşların. Kuruşu kuruşuna hesaplarım günahları da sevapları da kâh
çoğaltır kâh azaltırım.
Birden büyük kim ise…
Birincil tekil şahıslar da dâhil
aslında sıfatların zürriyetine teğet geçtiğim.