EĞİTİMDİR  Kİ  BİR  MİLLETİ YA  ÖZGÜR, BAĞIMSIZ,ŞANLI, YÜKSEK  BİR  TOPLULUK  OLARAK  YAŞATIR ; YA DA  ESARET  VE  SEFALETE TERK  EDER.


Enver  abi  Türk  Silahlı  Kuvvetlerinde otuz  seneye  yakın  alnının  teri  ile  görev  yaptıktan sonra emekli  olmakla  birlikte  aradığı  mutluluğu  bulamamıştı.  Çünkü  hayattaki  tek  evladı  biricik  kızı  Gülden  bir  türlü  evlenmiyor,  öyle  olunca  da  Enver  Abi  torun  sevgisinden  mahrum  kalıyordu. Hele  de  arkadaşlarından  Sami  Hoca  diye biri  vardı  ki  herif  tam  gıcıktı.  Her  gün  kahvede torununun  yediğinden  içtiğine,  ne  zaman  ve  nasıl sı.tığına  varıncaya  kadar  her  şeyi  anlatması  yok  mu  Enver  Abiyi deli  ediyordu.

Bir  gün  kızı  Gülden'i  karşısına  çekti  ve  başladı  söylenmeye.

-Bak  Gülden en  kısa  zamanda  evlenip  kucağıma  bir  torun  vermezsen sana  emzirdiğim  tüm  sütleri  haram  ederim.

Gülden  neredeyse  beş  yaşından  beri  annesiz  büyümüştü.  Lakin  yine  de  o  güne  kadar  kendisini  emzirenin  annesi olduğunu  sandığı için  iri  gözlerini  daha  da  açarak  hayretle  sordu:

-  Beni  bebekken  sen  mi  emzirdin?  İnanamıyorum...

Enver  abi  aslında  asabi  bir  adamdı  ama kızının  bu  salakça  sorusu  onu  bile  güldürdü.

-Ah  benim  şapşal  kızım. Elbette  ben  emzirmedim.  Ama  sana  her gün  komşumuz  Hacer  kadından  aldığım  sütleri  kaynatıp  mikroptan  arındırdıktan  sonra soğutup,  biberona  doldurup  içiren  kimdi?   Neyse  sen  şimdi  lafı  gargaraya  getirme  de  söyle.  Ne  zaman  evleneceksin?  Bak  yaşın  otuz  oldu.

Gülden  başladı  artık  armudun  sapı,  üzümün  çöpü  demeye.

- Babacığım  hele  bir  gençliğimin  tadını  çıkarayım.  Sonra  düşünürüz.

Yok  bu  böyle  olmayacaktı.  Bu  konuyu  mutlaka  süt  hakkı  ile  çözüme  ulaştırması  gerekiyordu.  Yavaşça  yerinden  doğruldu,  ceketini  ve  körüklü  çizmelerini  giyerek  dışarı  çıktı. Arkadaşı  Süt  Hakkı'ının  evine  doğru  yürümeye  başladı.

Allahtan  Hakkı  evdeydi.  Yalvarırcasına  ellerine  kapandı.

-  Canım  dostum  Süt  Hakkı.  Bu  işi  çözsen  çözsen  sen  çözersin.  Şu  benim  kıza  hayırlı  bir  kısmet...Allah  rızası  için. 

Bembeyaz  bir  insan  olduğu  için  '' Süt  ''  lakabıyla  anılan    Hakkı  Efendi mahallenin  gönüllü  çöpçatanıydı. Hemen  bilgisayarını  açtı  ve  bir  kaç  tıklamadan  sonra  ''  Bu  nasıl?''  diye  bir  delikanlı  gösterdi.

Delikanlının  özellikleri  olarak  şunlar  yazıyordu: Adı  Mazlum.  Soyadı : Uysal  

Eline  kız  eli  değmemiş  bakir  bir  delikanlı  olup  yemek,  bulaşık,  çamaşır,  ütü,  ev  temizliği  konusunda  üstüne  yoktur.  Otuz  üç  yaşında  olan  bu  modelimizin  KDV  si  ÖTV si  firmamıza  aittir.  En  ufak  bir  hasarı  olmadığına  dair  garanti  veriyoruz.  İstediğiniz  ekspertize  gösterebilirsiniz.

Neyse  efendim  uzatmayalım  sonunda  Gülden'i nasıl  ettiler,  nasıl becerdilerse kafaladılar  ve  Mazlum  ile  dünya  evine  soktular.  

Mazlum,  pek  de  mazlum  çıkmadı.   Otuz üç  senelik  bakirliğin  öcünü  almak  istercesine  evliliğin  üzerinden  tam  tamına  dokuz  ay  on  gün  geçtikten  sonra  '' Al  sana özlediğin  torun ''  Diyerekten  Enver  Abinin  kucağına  sarışın  mavi  gözlü  bir  bebek  koydu. 

Artık  dünyalar  Enver  Abinindi.  O  da  Sami  Hoca  denen  gıcık  herif  gibi  artık  kahvede  '' Torunum  da  torunum ''  diye  anlatıp  duruyordu.  Gerçi  torunu  sebebiyle  pek  kahveye  de  uğramıyordu  ama  uğradığında yegane  konusu  torunu  Gül  idi. 

Bütün  bebekler  gibi  Gül  de  çabucak  büyüdü.  Dört  yaşında  ana  okulu,  beşinci  yaşında  ise  ilkokula  başladı.  

Artık  Enver  Abi  yeni  bir  meşgale  bulmuştu:  Gül'e  derslerinde  yardımcı  olmak.

Ali ata  bak
Oya  okula  koş.
İpek ip  atla
Işık  ılık  süt  iç

Enver  abinin  kafası  allak  bullaktı. ''  Lan  bu  okullar  da aynen  bizim  kışlalar gibi  olmuş.  Hep  emir.  Hiç  rica  yok. ''  diye  düşünmeye  başlamıştı.  Haklıydı  da Neden ''  Ali  Ata  bak ''  yerine  ''  Ali  Lütfen  ata bakar  mısın ?''  öğretilmiyordu acaba?  Işık'a  ılık  sütü    emirle,  zorla  içirmek  yerine  ''  Işık'cığım !  Lütfen  şu  ılık  sütü  içer misin?''  dense  hem  daha  kibar  hem  de  daha  insanî  olmaz  mıydı? 

Derken  günlerden  bir  gün  Gül  okuldan  geldi.  Elbiselerini  değiştirip  yemeğini  yedikten  sonra  çantasından  bir  kitap  çıkarıp  okumaya  başladı.  Enver  Abi  o  sırada  gazetesindeki  bulmacaya  dalmıştı  ama  birden  pür  dikkat  kesildi.  Çünkü  Gül  resmen  kendisiyle  dalga  geçiyordu:

Dikkatle  dinlemeye  başladı.  

Gül 

Lek  lek  elek
Al  ele  elek
Kel kel  kelek
Kel  kele  kelek  (  1.  Resim-  sağdaki ) 

Diyordu. 

Kaşlarını  çattı:

-  Güüül.  Ne  ayıp.  İnsan  dedesine  ''Kel  kel kelek''  der  mi? Kimden  öğrendin  bakıyım sen  o  kaka  sözleri?

Gül  şaşırmıştı.

-Öğyetmenimiz  bunu  okumamıjı  iştedi  dedeciğim.  

Enver  Abi  şaşırmıştı.

-Neyi  okumanızı  istedi?

 Gül  parmağını  kitaptaki  satırlar  üzerinde  gezdirerek ve  heceleyerek tekrar  okudu:

- Lek  lek  elek
Al  ele  elek
Kel kel  kelek
Kel  kele  kelek 

Enver  Abi  gözlerine  inanamadı.  Evet  bu  satırlar  bir  İlkokul  1.  Sınıf  Okuma  Kitabında  yazıyordu.  Çocuklara  L ve  K   harfini  öğretmek  için  verilen  örnek  resmen  kellerle  dalga  geçer  tarzda  düzenlenmiş bir  tekerlemeydi. 

Öfkesini  Gül'e  hissettirmeden  derhal  yan  taraftaki  odaya  gitti  ve  çok  yakın  dostu  olan  kendisi  gibi  Türk  Silahlı  Kuvvetlerinden  emekli  arkadaşı  Bedri  Komutanı  aradı.

-  Alo,  Bedri  çok  önemli  bir  sorunumuz  var?

Bedri  komutan  arkadaşının  telaşını  hissedince  meraklandı.

-Hayırdır  Enver?  Ne  oldu?

- Ne  olsun  Bedriciğim. Tarih  oluyoruz  tariiihhhh.

Bedri  komutan  daha  da  şaşırdı?

-Nasıl  tarih  oluyoruz  anlamadım. 

Cevap  verdi  Enver  Abi:

- İlkokul  ders  kitaplarına  girmişiz. Daha  nasıl  olsun. Hem de   1.  Sınıf  kitaplarına.

Bedri  Komutan  yine  anlamamıştı.  Enver  Abi,  torunu  Gül'ün  kitabındaki  ezberlediği  tekerlemeyi  okumaya  başladı:

- Lek  lek  elek
Al  ele  elek
Kel kel  kelek
Kel  kele  kelek 

Bedri  Komutan kızdı.

- Dinime dahl  eden  Müslüman  olsa  bari.  Oğlum  sen  benden  de  kelsin.  Kimle  alay  ediyorsun  ki?

Enver  Abi  cevapladı:

-Ne  alayı  yahu.  Bizim  Gül'ün  kitabında  yazıyor  bunlar.  Sana  onu  anlatmaya  çalışıyorum. 

Bedri Komutan hayretle  sordu:

-Çocuklara  daha  birinci  sınıfta  bunları mı  öğretiyorlar? 

Enver  Abi  esefle  başını  salladı.

-  Maalesef Bedriciğim. Ne  yapalım  dersin?  Sami  Hocayla  da  görüşüp  Milli  Eğitim  Bakanlığına  bu  tekerlemenin  kaldırılması  için  dilekçe  verelim  mi?

Enver  Abi'nin  önerisi  Bedri  Komutana  da  mantıklı  geldi. Ertesi  gün konuyu  Sami  Hoca'ya  açmak  için  Gül'ün  okuma  kitabıyla  birlikte  kahveye  geldiler. Daha  onlar  ağızlarını  açmadan  Sami  Hoca  onları görür  görmez  çantasından  bir  ilkokul  matematik  ve okuma  kitabı  çıkartarak  sordu:

-Allahınızı  severseniz,  iki  yaşında  bir  çocuk  nasıl  olur  da  bir  başka  çocuktan    dört  yaş  büyük  olur? ( 2. Resim,  ortadaki ) 

Bedri  Komutan  ve Enver  Abi  cevap  vermeden daha  da öfkeyle   bir  soru  daha  patlattı :

-  Arkadaşlar !  Ülkemizde  ne  zamandan beri  at ve  domuz eti kasaplarda  satılan  etler  arasındadır? (  3.  Resim-  soldaki. )

Enver  Abi  ''  Vay  be  ''  kel  kel  kelek''  e  gelinceye  kadar  meğer  neler  varmış  ders  kitaplarımızda ''  dedi. 

Bedri  Komutan  ''Eskiden Uyu  uyu  yat,  yat  yat  uyu  ''  vardı.  Bizi  uyutmaya  teşvik  ediyor  diye  kızardık.  Vallahi  bunlar  ''  Uyu  uyu  yat,  yat  yat  uyu''  dan  bin  kat  daha  tehlikeli.  Milli  Eğitim  Bakanlığı  görmüyor  mu bunları?''  diye  sordu. 

Sami  Hoca '' Biz  öğretmenleri  hep  senede  üç-  dört  ay tatil  yapıp  bedavadan  devletten  maaş  alan insanlar  olarak  görenler,  kalan  o  sekiz ayda  nelerle  uğraştığımızı,  hangi  yanlışları  düzeltmek  için  nasıl  çaba  sarfettiğimizi  şu  kitapları  görünce  inşallah anlarlar''  dedi.

Enver  Abi,  Bedri  Komutan  ve  Sami  Hoca tek  umutları  -çok  uzun  zamandan sonra  doğrudan  doğruya  Milli  Eğitimin  içinden  gelmiş  olan-  son  Bakan  olmak  üzere  ''Allah  sonumuzu  hayreylesin.  Büyük  Atatürk ne  demiş: '' EĞİTİMDİR  Kİ  BİR  MİLLETİ YA  ÖZGÜR, BAĞIMSIZ,ŞANLI, YÜKSEK  BİR  TOPLULUK  OLARAK  YAŞATIR ; YA DA  ESARET  VE  SEFALETE TERK  EDER. Allah  bizi  eğitim  yüzünden esaret  ve  sefalete terk  edilmiş  bir millet  eylemesin ''  Diye  dua  ederek  tekrar  göz bebekleri  torunlarını  sevmek  ve  onlara  iyiyi,  doğruyu,  güzeli anlatmak  üzere  evlerinin  yolunu  tuttular. 

( Eğitimdir Ki Bir Milleti Ya Özgür, Bağımsız,şanlı, Yüksek Bir Topluluk Ol başlıklı yazı Sami Biber tarafından 27.09.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.