Zamanın tozunu yutuyoruz bir kere;

Kelamın dürtüsüne yenik elemle

Rediflerin âşık olduğu edebiyat denen

Tek gözlü hücrede.

 

Varlıkta ne ateş ne yanlış;

Sumaklarında ömrün batıl kazanım

Doğanın tefsiri

Varlığın da kehaneti…

 

Bir ikbal mi?

Yoksa bir ihanet?

Ad’ımın harflerinde yarım yamalak bir gülümseyiş

Ölümcül sitayişi örten kıblemde

Yeknesak bir dokunuş

Ve kuramların izinde

Sırıtan bedeller

Deyişlerin tekerrüründe

Sabit acılar

Ağrıyan eklemlerinde şiirin

Kerbela misali

İçimin örtüsünde uçuşan kelebekler…

 

Hezeyan benzeri

Allah’tan yok, yalanım ki

Unutmuyorum önceki rahmetini

Yegâne varlığına taptığım;

Göğün bekasında

Satırlarda yandığım

Hâlbuki aczi yetim

Ruhun rotası

Ve doluşan sihir

Ansızın içimde kükreyen ışığın

Göz yakan kütlesi.

 

 

 

Rakım boyutsuz, infilak eden aklın inhisarında o kutsal rahle ve içimin minvalinde öykündüğüm her satır başı.

 

Ketum göğün müjdecisi yağan rahmet ve yalanların kâfuru ödenen bunca bedel ve konuşlu ihanet.

 

Dokusundayım göğün ve sancağında salınan en elzem duygu iken umut.

 

Şimdi bir beyit dillendirsem… hangi şairin otağında beslerim ruhumu şiirle?

 

Bir kancayı astığım yüreğime isabet eden laneti kim mi sonlandırır?

 

Dünyevi görselliğin varlığına yok inancım ve yok da tutkum ve destursuz günüm de yok: yine aslıma biat, gözümden sakındığım ruhuma sunarken üç beş sitem… elden gelen ne ise ve güncemin ilerleyen surelerinde hangi kehanete bel bağlamışsa insan oğlu?

 

Surlarındayım yangınların; ölü şehrin kabzasında ölü bir çentiğim, günü devirdiğim, yüreği sineye çektiğim…

 

Aşkın ibaresiyim.

 

Dualarla yükseldiğim gerçeğine toz konduramazken acıma da lanet okumuyorum ve yok dilimde tek bir isyan.

 

Künyemde yarım yamalak bir terane.

 

Marifeti ruhumun; mağfireti elemin.

 

Zamana taziyelerimi sunuyorum yine o uçsuz bucaksız teninde, ben bilfiil iştigal ettiklerime öykünenlere şaşkınlıkla bakarken.

 

Tutsaklığın bedellerini sineye çekiyorum; insanlığımın şerefine nail olmak adına tüm uğraşım.

 

Severek çoğaldığım nasıl ki bir gerçek nefrete, soykırım vesilesi olarak sunuyorum bir kez daha taziyelerimi ilettiğim o dördüncü boyutun irsaliyesinde, ben aşkımı nakşeden sayısız cümlenin inhisarı altındayken.

 

Zannımca diye de başlamıyorum yeni güne ve yeni bir cümleye ne de olsa aklın tekerinde, ben dünyanın en defolu fanisiyim.

 

Ruhumun işgalinde öldüm ben. Aslında ödüllendirilmiştim tan vakti.

 

Sonram meçhul.

 

Zamandan aşırdığım saniyelerle bir ömür ördüm ben: iki ters bir düz.

 

Rengi kâh maviydi kâh pembe.

 

Sonra söktüm o ördüğüm ömrü ve kancalarına asıldım rahmetin aslında içimdeki çocuğa kefildim; o da bana.

 

Sonramız güme gitti velhasıl.

 

Öykünmüştük yeni bir aşka.

 

Örülmüştük el ele kol kola.

 

Bir batında kaç doğduysam.

 

Bir batılda kaç ihanet saklıysa.

 

Aklımın esaretinde ruhumu besledim bilumum rivayeti sundum tüm kapasiteyi de aşan bir zırh idi içinde terlediğim.

 

Örtündüm kendimce. Emanetti bu can bana.

 

Kundaklanan varlığımın yangınlarında, acil çıkış kapısıydı yazdıklarım.

 

Yandım ve yazdım.

 

Yazınca yeniden yandım.

 

Yan yana yaşadık kalemle. Yansa yansa ben yanardım ve halimi de bir diğer yanan anlardı.

 

Göğün katmanlarında, kuşpalazına büründüm. Göğün öğütlerinde uçmayı öğrendim Hazerfan Çelebi misali, uçtum şehri İstanbul’um semalarında. Siması tanıdıktı rahmetin. Aşkın ibresi ise taşkın ve şaşkın.

 

Tutunduğum hayat mıydı da tutuşmuştum?

 

Tutuştuğum aşk mıydı da yaftalanmıştım?

 

Hâsılası ömrün, ketum bir düştü yakamdan düşmeyen ve gecenin şaibeli öyküsünde bir enkaza dönüştüm ezkaza.

 

Hayli ibret aldım göğün mavisine sokulan bir baykuşu kovalarken ve çelimsiz kanatlarımda, içtiğim iksirin dokusuna serildim.

 

Bakışlarımda ne yalan vardı ne de melun bir öğe. Oysa’mla örtüştüm; keşke’mle helalleştim.

 

İmlerin derdine düşmüştüm bir zamanlar ve zor zapt ettim aklımı. Kırıklarımı sunduğum Huda’nın verdiği cevabı hep aldım zamanında. Ya batacaktım ya da akıtacaktım yaşlarımı.

 

Muadilim bazen bir şarkıydı bazense bir nota.

 

Sessizliğin kelamı umuttu ve sevgiye delalet bir ritüel.

 

Aklımı başımdan alan hayatın arka yollarına asla sapmadım ezkaza saptığım tali yollarında illa ki buldum ana yolu.

 

Ana vatanımdı sevgi.

 

Sevdaya namzet şiirler.

 

Şiirin bekası aşk mıydı da sustum?

 

Rahmetin izdüşümü yoksunluk muydu da titredim?

 

Soğuk odalarında hasretin; hastane koridorlarında ölüm tedirginliğinin ve sevdiklerimle imtihanımda, nedense bendim ölümü tercih eden akabinde tehir edip aşkla ruhunu yıkayan bakir bir tümce daha doğumuma tanıklık ederken ben sadece aşkı şahit bildim; ölümü de kurtuluş.

 

Efkârın biteviye örselediği; nöbette kaldığım her satır başı ve uykusuz gece.

 

Radyasyonun etkisine maruz kalan kim ise tehditti benim için oysaki ben bir kez öykünmüştüm ölüme. Varlıktan çıkıp da yola varmaktan imtina ettiğim…

 

Hakkıyla yaşamak neymiş öğrenmiştim artık ve altını açtım kalan duygularımın ta ki gece infilak edene kadar.

 

Mantalitesi neydi ki mutluluğun? Bayat bir espri ya da yalandan sevdiğini söyleyen insanların takıntılı mizacında ben bir engel miydim de sevgilerini esirgediler?

 

Aşka meyletmiştim madem.

 

Ant içtim sadece sevmek için yaşamayı şiar edinenlere… gerisi yoktu cümlenin. Gerisi yoktu elemin.

 

Mutluluk kaprisli ve nazlı bir gelindi.

 

Şafağı atan geceye sundum taziyelerimi ve sadece sustum. Susabildiğim kadar da yazdım; yazdığım kadar duyumsadım İlahi Aşkı.

 

Rahmetin uzvu idi umut; umudun bam teli hasret; hasretin örtündüğü ise gerçek.

 

Gerçeklere bandıkça sevgimi kapı dışarı edildim ve kapıdan kovuldum bacadan girdim: yine de beyazdı tenimin rengi ruhuma göz kırpan masumiyet silecekleri sayesinde ilkelerimi satmadım, satamazdım da.

 

Saydım içimden birden başlayıp… hala da sayıyorum.

 

Kaça tekabül ettiğini bilmediğim bu yap-bozdur hüviyetimi teslim ettiğim ve ruhumun tüm kullanım hakları sadece Rabbime aittir yeter ki; o da çekmesin elini benden.

 

 

 


( Ana Vatanımdı Sevgi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.