Eskilerde Çocukluğumda İyilikler Güzellikler Eskiden Ufukta El Sallar Yanımıza Gelirdi
Oturup düşünüyorum, eskilerde çocukluğumda iyilikler güzellikler eskiden ufukta el sallar yanımıza gelirdi, bizi mesut mutlu ederdi. Oysa şimdilerde ufukta şer el sallar iken yanımıza gelmeden tüm güzelliği bizimle beraber tarumar ederek, türkülerimizi söyleyemez hale getirdi. Eskiden türküler aşk ile söylenirdi şimdi ne aşk kaldı ne güzellik saz hangi türküyü söylesin çalsın?
Eskilerde bir lokma çok gelir üç dört haneye paylaşılır tatlı tatlı yenirdi, şimdi bir evde on haneye yetecek aş pişer, yetmez, bir haneye dağıtılmaz oldu! Aramıza toros dağlarını kim ne zaman getirdi dikti bilenimiz yok!
Dün şerri yıkmaya koşan onca adamlar vardı, şimdide adam var lakin o adamlardan değil, herkes yorgun değil korkak ve mal peşinde, şerri ile gelen bir parmak bal ağzına sürdü mü yetiyor ses çıkarmak yok, ağam sensin paşam sensin! Adam olan bizler ölmüşüz, lakin biraz daha kazanmak yemek için sadece nabzımız atıyor, o nedenle gömmüyorlar olacaklar ki, etraf ölü adamlarla dolu!
Sen gittin usulca, büktüm boynumu
Kaderine razı, bir yetim gibi
Kollarımla kenetledim, koynumu
Sadık kalsın diye, niyetim gibi
Dağlara denize, yüz sürmez oldum
Yönümü semaya, çevirmez oldum
Artık kimselere, sır vermez oldum
Aşkına karşılık diyetim gibi
Ömrün, dayanılmaz zor kışlarında
Gurbetin, amansız yokuşlarında
Ruhumu erittin bakışlarında
Urgana sarıldım, ziynetim gibi
Yanaklarım ıslak, gece bulutsuz
Sözcükler derbeder, hece umutsuz
Üzerime doğan, güneşim mutsuz
Her başlangıç sanki bir bitim gibi
Ali Rıza Nevruz
Şair neyi anlatsın yok ki bir gülümseme toplumda, koşan yok ki koşanı varanı anlatsın!
Koşarak geldim sana, iki elim kandaydı
Saatler dakikaya indi de gidiyorum
Kavuşma uçuk mavi, seher sarı tondaydı
Bulut dağıldı yağmur dindi de gidiyorum
Biliyorum zor oldu bizim için bu veda
Birbirine karıştı dudaklarda elveda
Gün ışırken bulaştı her söze aksiseda
Gözyaşımız ateşle yundu da gidiyorum
Kıyamet koptu sanki göğe erişti sesler
Tutku ırmağı coştu dizginlenmez hevesler
Boğuldukça boğulan kesik kesik nefesler
Düğüm üstü düğüme döndü de gidiyorum
Bağlılık hedefine gerildi sevda yayı
Sancı denizi boğdu yürekte her bir koyu
Hızır’dan ikram gelen abıhayatın suyu
Marmara çırasıyla yandı da gidiyorum
Gidiyorum yüzünden gülüşler avuçlayıp
Gidiyorum kendimi sadakatle suçlayıp
Bir’i yetmezmiş gibi iki derdi üçleyip
Yüreğim gerçeğine kandı da gidiyorum
İlker Gülbahar
Umarım yine ufukta güzellikler mutluluklar el sallayarak gelir güzel insanlarla gelir şerri yıkar, bizleri yine mesut mutlu ettirerek gönülden sarılmamızı sağlar, vesselam.
Mehmet Aluç