Naşını kaldırıyorum hangi yarımadada mevcut ise hiçlerin sanrısına kondurduğum varlık adına bir sıfat iken, aşkın edası ile sarsılan.

 

Göğe kement atan billur hadisler aslına dönük yüzün kayıtsızlığın merhalesindeki devinimi.

 

Temenni etmekle tereddüt etmek arasında gidip geldiğim; el ayak çekildi mi; lal satırların canlı taarruzu.

 

Kanında irin var; yalan var şahit tutulduğumuzun da en belirgin yansıması az sonra yarılacak göğün misafirperver siteminde bir nebze de olsa kulluktan nasiplenmişlerin inkârı.

 

Devasa bir yangın gözleri kör eden.

 

Şehla bakışlar aslında serilenden serile farklılık arz eden.

 

Hayat teyakkuzda madem…

 

Israrcıyım alabildiğine; denklemlerin ruhuna teneffüs ediyorum tüm edilgen kimliğimi asaletle eşleştirdiğim.

 

Bir şehrin gece yarısı nidası: kabadayı geçinen gecede resmigeçit yapan insanlar.

 

Zaman işte.

 

Zarar gördüğüm işte.

 

Anlık bir yanılsama oysaki doğam böyle benim.

 

Sevdiğim kadar sonradan irkildiğim ve ürkünç bir tebessüm misafir olmuş dudaklarıma.

 

Ellerimin kirini akıtıyorum gerisi boş.

 

Alnımdaki beyazı seviyorum tüm saflığın reşit ihlali ile kondurulurken tabirler.

 

Nazı niyazı sessizliğin: en muteber duygum hutbelerle, surelerle yol almakta.

 

Bir nazar duasına sığındığım ve annemin başörtüsünü kokladığım geceler ne zamanki ayrı düşsem.

 

Aynı olduğumu teyit etmek de faydasız hele ki zincire eklenen bunca halkaya müdahale edemezken…

 

Burnu kanıyor gecenin.

 

Hayır.

 

İrkildiğime şahit Yaradan.

 

Makberin fısıltısına da ben şahidim oysaki daha geçenlerde geçmiştim oradan.

 

Sapla samanı ayıramayan şehla bir düşüm.

 

Düş bakalım diyorum: düş, düşebildiğin kadar.

 

Bir ölünün burnu kanıyor oysaki ve her nasılsa gece ve ölü birbirine denk düşüyor.

 

Yaftalanmış mezarlıklar.

 

Göğün katlarındayım.

 

Olmazsa olmazım bir katliam: öyle ya duygularım beni boğarken, ben yazarak onların sınırlarını ihlal ediyorum ve içimdeki çocuğu da ihya.

 

Sıklıkla düştüğüm yanlışlar.

 

Zaruri bir arıza misaliyim ve hata payım en yüksek oranda.

 

Kanatların her biri kopuk oysaki: görmeyi ertelediğim düşlerim de buna dâhil.

 

Yankısı yok seslerin oysaki çok yaygaracı ve gürültücüyüm çoğu zaman: içime düşkün bir aşığım.

 

Dışımdaki kıyafetler sadece görev icabı ve korumak bedenimi hatta yok sayılmak ve görünmemek adına dolanıyorum bazen bir çarşafa dolandığımı hayal edip aslında beyaz bir yatak çarşafı ile örüyorum hayallerimi ve varlığımı.

 

Saçlarımdaki renk coşkulu bazen beyazların sarıya denk düştüğü bazen kızıl tonların kahveye düşkünlüğü.

 

Dokunulmazlığımı ilan ettiğim ilk günden beri mecburi istikamette ve mecburi görevdeyim.

 

Bir suretin; bir vücudun; bir yanılsamanın mucidi adeta.

 

Dolanırken ayaklarım ve dilim dolanırken heyecandan.

 

En sevdiğim sesi bekliyorum sanırım sabaha yakınım ve duymazlığında karanlığın, ben aydınlığın şahidiyim.

 

Göğüs kafesimdeki bülbül ile söyleşiyoruz.

 

O, bana gül’e olan aşkını anlatıyor ben ise gülümseyerek iyi ki senin bağrındaki gül değilim, diyorum.

 

Gülüşüyoruz ve şakalaşıyoruz…

 

İhbar eden muhbir kim ise neşemi… gönül koyduğum kaç kişi ise seyrüseferinde yüreğimin…

 

Zaman telaşlı.

 

Ben ise ağır aksak: kâh yazıyorum kâh yaşıyorum.

 

Neyin nesi, diyenler varsa eğer sevgi ile selamımı gönderiyorum ve kale’me attığım gol ile kalem’ime sığınmayı aşk biliyorum.

 

Taziyelerimi sunuyorum mevsime.

 

Mevsim ise deli fişek.

 

Bazen gocunduğum ama korunduğuma dair çekincem dahi yok iken; sonların başına kondurduğum noktayı arıyorum.

 

İmla hataları ile dolu ömrüm bu yüzden korkuyorum ihlal etmekten: imladan çıkıp yola ima edenler mi istersiniz?

 

Aşka baş koyup şer yüklü mihraklar mı hiç bile umurumda değil iken bir zamanların saklı şehrinde.

 

İklimler yüksek tondan uğulduyor.

 

İnsanların mahremi ise mercek altında.

 

Perdelerim kapalı aslında yüreğimde de kalın bir perde.

 

Ben ise kaçıncı perde olduğunu unuttuğum gerçekçilik oyununun devşirme sahnesinde eteklerimi toplayarak arz-ı endam ediyorum

 

Kalem benim tek sahnem.

 

Aslında oyundan öte yaşanmışlıkların ve yaşanma ihtimali ne ise asla geri duramadığım bir sahne.

 

Rejisör ve yönetmen ve metin yazarı ve arka planda çalışan imgeler ve tüm aksesuarlar ve seyirci ve yüce Yaradan…

 

Bir karmaşadır gidiyor.

 

Bir hayalet ki içimdeki kahramanlar.

 

Bazen unutuyorum hayal mi gerçek miyim diye ve gardımı alıyorum.

 

İçimin aksanında tufanlar sürüklüyor aklımı.

 

Aklımın merdivenlerinde hücre hapsinde aslında sağ kalan tüm gri hücrelerim ve sunumunda hayatın bir tasvir edinip ilk etapta ben özet geçiyorum.

 

Bir şarkıda takılmışlığım.

 

Bir şiire düşüp de yolum.

 

Sevdiklerime mütemadiyen dokunma isteğim ve konduramadığım ne çok sıkıntı aslında bir haneye uğrayacak en kötü ihtimaller vagonu… es geçiyorum kötüyü.

 

Es geçiyorum ihaneti.

 

Es veriyorum ve bekliyorum ve bekliyorum ve başlıyorum yine geri saymaya.

 

Aslında üçten başlamam gerekirken artı sonsuzluktan başlayıp, yaz düğmesine basıyorum.

 

Bir katili öldürmek belki de geceye şerh düşen öfkem.

 

Bir tecavüzcüyü hadım etmek aklıma ilk gelen ne zamanki ölen bir kadına ya da çocuğa rast gelsem.

 

İhbar ettiğim tüm kötüler ve kötülükler.

 

Sukutu hayale uğramaktan bitap; yazmaktan yorgun ve yaşama karşı direncim son hızla ivme kazandığı ve kazan kaldırdığım tük haksızlıklar ve nefret ve kin benzeri her tür menfi duygu ve duygu-düşünce katliamı.

 

Göğe perde çeken bilinmezlik aslında bir çocuğa uzanan el ve bir kadını yok sayan ötesinde kötülüğü ihbar etmek istiyorum ve ediyorum da.

 

Kendimce mazlum.

 

Kendimce yorgun.

 

Kendimce tek tanık.

 

İşlediğim cinayetlerin sayısını unuttuğum ne de olsa içimdeki çocuğu kaç kez öldürdüğüm yine de can çekişip ruhunu teslim etmeyi reddeden.

 

Zamanla yarışmıyorum çünkü zaman denen illetten muzdaripim.

 

Geçmeyen bir zaman ve iz düştüğüm; şerh düştüğüm her saniye aslında kendime atıfta bulunduğum ve sadece kendimi cezalandırdığım yine de dokumda ve ruhumda saklı sukutun her zerresine yazarak nail olduğum…

 

Yasını tuttuğum hiçbir şey de kalmadığına göre mutluluğu dillendiriyorum yavaş yavaş aslında mukadderatın sırrına vakıf bir özdeyiş olma hayalim ile bir ön söz eklediğim günün gecesinde sadece kendimi ihbar ettiğim İlahi Gücün kudretine haiz olmanın da verdiği coşku ile.

 

 

 

 

 

 


( Sahne... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 15.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.