‘’Bu hayatta hiçbir korku, kazanmaya yakınken kaybetmek kadar acı vermez insana.’’


Sonbaharın sokakları sarıya boyadığı bugünlerde, Yunus ile Damla’nın gönül bahçeleri yeşile sevdalıydı. Yeşil demek umut demekti. Umutsa Yunus ile Damla’ya en çokta bu zamanda lazımdı.

 

Yunus ailesini kaybettiğinden bu yana ilk kez böylesine mutluydu. Biraz olsun kader onunda yüzüne gülmüştü sonunda. Nazif amcayı geç tanıyıp erken kaybetmek hiç kolay bir şey değildi. Onun verdiği öğütler ile babasınınki arasındaki o inanılmaz uyumdu Yunus hayata bağlayan. Onu böylesine güçlü tutan… Bir kanadı kırıktı Yunusun. Nazif amcanın yokluğuyla diğer kanadı da kırılmıştı. Artık aşktan başka tutunabileceği bir dalı yoktu.

 

Sabah erkenden yola çıkıp havaalanına varmışlardı. Damla’nın ailesi bir saat sonra inecekti. Damla ile Yunus onları beklerken çok heyecanlıydılar. El ele tutuşup Allah’a dualar ediyordular. Bu ilişkinin sonu aynı yastığa baş koymak olsun diye.

 

Damla Yunus ile birlikte olduğu için kendisini çok şanslı hissediyordu. Onun yanındayken hayat daha bir güzel görünüyordu. Ormanlar daha yeşil, deniz daha bir mavi. Sokaklar ışıl ışıldı onun olduğu akşamlarda. Yıldızlar daha bir parlaktı o gülümserken. Tabiat belki de en masum halini yalnızca Yunus yanındayken gösteriyordu.

 

Yunus Damla ile birlikte olduğu için kendini çok mutlu hissediyordu. Onun olmadığı zamanlarda içine bir hasret gelip otururdu. Geçmez olurdu zaman. Damla yanındayken de zaman hiç yetmeyecekmiş gibiydi. Korkular yerini cesur sevinçlere bırakıyordu. Geceyi saran kasvetten onun varlığıyla sıyrılıp güneş aydınlığına çıkıyordu. Doğan sabahın onlara sevgi taşıyan bir yük gemisi olduğunu düşünüyordu. Her sabah gün doğarken daha bir sevgiyle doluyordu içi. Daha bir âşıktı. Daha bir tazeydi onunla aşk. Her şey bu kadar güzelse bunu Damla’ya borçlu hissediyordu.

 

Uçak piste iniş yaptığında Damla inen yolcular arasında ailesini aradı. Birkaç yolcunun inmesinin ardından ailesini gördü. Dilara el sallıyordu Damla’ya doğru. Damla da Dilara’ya doğru el salladı. Damla önden gidip ailesiyle hasret giderdi. Yunus da arkasından gidip aileyi selamladı. Ellerindeki yükleri alıp arabasının bagajına koydu. Kadınlar ve Suat arkaya otururken, Damla babası Yasin Bey’e ön koltuğa oturmasını söyledi. Herkes arabaya yerleştikten sonra yola çıktılar. Yol boyunca herkes sessizdi. Ortamdaki sessizlik hiç bozulmaması gereken bir oyundu sanki. Kuralları olan bir oyun. Suzan’dı bu oyunun kuralını bozup konuşmaya başlayan.

Suzan: Sağ ol evladım zahmet edip buralara kadar geldin. Biz bir arabaya binip gelirdik. 

Yunus: Olur mu hiç öyle şey. Ne zahmeti estağfurullah.

Dilara: Sağ olun gerçekten. Teşekkür ederiz.

Suat: Teşekkür ederim…

Yasin: Sağ olasın. Ayağına sağlık.

 

Yol boyunca başka tek bir söz çıkmadı kimsenin ağzından. Yunus bu soğuk havanın estiği ortamda kendisini yalnız hissediyordu. Damla ise kardeşlerinin verdiği heyecanla Yunus’un halinden bihaberdi. Ara sıra dikiz aynasından arkaya bakıyordu. Arkadaki bireylerin kendisini süzmesiyle karşılaşıp bakışını kaçırıyordu. Dağ evine vardıklarında, Yunus eşyaları bagajdan çıkarıyordu. Suat da ona yardım ediyordu. El birliğiyle Damla’nın evine taşıdıktan sonra aileyi dinlenmeleri için yalnız bırakıp kendi evine geçti. Cüneyt odada oturmuş müzik dinliyordu. Abisinin geldiğini fark edince doğrulup kulaklığı çıkardı. Yunus’un durgun oluşundan anladı. İlk karşılaşma pek olumlu geçmemiş gibiydi. Üstelemedi Cüneyt. Abisini yalnız bırakıp odadan çıkacağı zamanda Yunus kardeşiyle dertleşmek istedi.

Yunus: Gel otur kardeşim nereye gidiyorsun. Seninle konuşmak istiyorum.

Cüneyt: Ben yalnız kalmak istersin diye düşündüm. Seni dinliyorum abi umarım kötü bir şey yoktur.

Yunus: Yani aslında kötü bir şey yoktu. Ama ne bileyim kendimi çok garip hissettim. Onlar öyle ailecek gelmişlerdi. Bizse yalnızca iki kardeşiz. İçimde bir şeyler oldu.

Cüneyt: Biz yalnız değiliz. Hem yengede bizimle unutma. O ve sen kocaman bir aile olacaksınız ben buna inanıyorum.

Yunus: kocaman bir aile olacağız demek istedin herhalde.

 

Cüneyt ile konuşmak çok iyi gelmişti. Kardeşlik bambaşka bir şeydi. Ne arkadaşlık ne dostluk ne de aşk. Hiçbiri kardeşlik gibi insanın içine dokunan bir şey değildi. Kardeşler birbirine küsseler de, kırgın oldukları için birbirlerini üzseler de karşılaştıkları zorluklara hep birlikte göğüs gererlerdi. Yunus ile Cüneyt de öyle yapıyordu. Umut oluyorlardı birbirlerine. Kimi zaman bir anne, kimi zaman da baba oluyorlardı. Kaybettikleri kim varsa gerçekten sevdikleri, hepsi onlarda vücut buluyor gibiydi. Yunus artık daha iyi anlıyordu. Ailen varsa hayat daha güzeldir…

 

Damla birkaç saat sonra çıkıp gelmişti. Yunus’u görünce yüzündeki neşe gitmişti. Cüneyt’e baktı ondan da bir şey çıkmayınca oturdu sevdiğinin yanına. Ellerini tuttu. O anda anlamıştı Yunus’un umutsuzluğa kapıldığını. Aslında haksız da sayılmazdı. Damla da durumun farkındaydı. Ama en azından aile bireylerinden birini ikna etmişti.

Damla: Nasılsın hayatım. Biraz solgun gördüm seni.

Yunus: Nasıl olayım işte bıraktığın gibiyim. Sen nasılsın.

Damla: İyiydim seni görene denk. Üzgün olman beni de üzüyor yapma lütfen.

Yunus: Elimde değil işte ne yapayım. Amacım seni üzmek değildi.

Damla: Biliyorum hayatım. Ama bana inan geçecek tüm bunlar. Hatta ileride gülerek hatırlayacağız tüm bu yaşananları.

Yunus: Bende öyle ümit ediyorum. Ama işte gördün aileni. Elbette ki ilk etapta kabullenmelerini beklemiyordum. Ama bu kadar bu işe kapalı olabileceklerini de düşünmüyordum açıkçası.

Damla: Anlıyorum. Ama bak Dilara bizden yana. Hem annem de mutluluğumu istiyor. Suat’a bakma sen o zaman hiçbir zaman  sıcak olmadı ki ailesine bile.  Babam kaldı işte geriye. Bir tek ona karşı mücadele vereceğiz gibime geliyor.

Yunus: Peki, ilk kez gördükleri birine karşı bu kadar önyargı fazla değil mi? Daha babanla oturup bir sohbet bile etmedik. Nasıl bu kadar çabuk hüküm verebiliyor.

Damla: Babamın bir şey dediği yok. Yalnız seni çok üzecek biliyorum ama aile konusunda kırmızı çizgileri var. Ve hani sana dair hiçbir bilgileri yok. Ve burada da seni kimseler tanımıyor.

Yunus: Yani Balıkesir’de olsak her şey güzel olacaktı öyle mi? Hiç sanmıyorum. Orada da arkadaşlarım olduğu için beni serseri olarak görecekti.

Damla: Kırıcı olmaya başlıyorsun. Hem ben senin yanındayım yetmez mi?

Yunus: Yanımda olman yeter tabi. Ama yanımda oluşun aileni ikna etmeye yeter mi bilmiyorum.

Damla: Sabret aşkım. Her şey düzelecek. Aslında onun derdi benimle. Neden ona daha önce söylemedim diye böyle yapıyor.

Yunus: Dediğin gibi olsun.

 

Yunus hala aynıydı. Hiçbir şeyin değişmeyeceğine inanıyordu. Damlaysa Yunus’un aksine daha umutluydu. Yasin Bey akşam yemeği için bir araya gelmeyi düşünüyordu. Orada muhabbet edip tanışmak istiyordu. 


Devam Edecek...

 

     

 

 

 

 

 

  

       

( Benimle Aşık Konuş-12 başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 16.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.