Bu zorbalıkla yaşayan insan, zorbalığıyla tankı tüfeğiyle neden bir şeyleri anlatmayı seçiyor? Silah zoruyla ne öğretilebilinir içten nefret kin, dıştan samimi olmayan bir zorla gülümseme, şimdiye kadar kim silahla tankla tüfekle güzel bir şey öğretti? Zorbalıkla kendi fikrini empoze etmekten başka? Bize aşkımı anlattı? Gerek yoktu aşk zorbalıkla anlatılmazdı, zorbalıkla anlatılanda aşk olmazdı, bunu az çok biliyoruz yani! Gel işte bunu bilirim diyen bilmeze anlat! Kimisi bir kelimeye umut bağlamış kurtuluşu sanmış, kimisi bir fikrin içine saplanmış illa bu fikir olacak demiş, diğer fikirleri ezmiş basmış üzerinden geçmiş, o fikri taşıyanları insan diye görmemiş, ne yazık değil mi? Hayır onun için yazık değil, mutluluk için bir ant’a bel bağlamak, bir fikrin içindeki cümle ile güneşi doğudan doğdurtacağını bilerek peşine düşmesi hatta bunu anlatması için, üzerimize tank sürmesi icap etse imkânı olsa sürecek kadar egoist insanımız çok… Seven varsa sevmeyende vardır, isteyen varsa istemeyende vardır. İstemeyenin dediği oldu diye devrim olmadı, istemeyenin istediği oldu diye devrim yapmadılar, ayı yeryüzüne indirmediler!


Bu kadar saplantı, umut olmayana umut diye bağlanmak çok saçma, okunsun andımız ne olacak dünya mı yok olacak? Hayır. Okunmasın andımız kıyamet mi kopacak? Hayır. Birisi okunmasın demiş sonra birisi çıkmış okunsun demiş, okunsun, lakin bunu zafer kazanmış dünyayı elde etmiş saçmalığı içinde olmasın, nereden icap etti derseniz az önce Milan Kundera adlı yazara ait birkaç yazı okudum bir kardeşimiz yazmış.


” Empatinin bazen nasıl zulmedici olabileceğine dair en güzel örneği ise, Sovyet Rusya’nın Çekoslovakya’yı işgali sırasında yaşadığı bir hatırayı nakleden, Milan Kundera veriyor bence. Jacques ile Efendisi oyunun ön sözünden alıntılarsam bu hatırayı: 



"İşgalin üçüncü günüydü. (...) Yollarda, tarlalarda, ormanlarda, Rus piyadeleri her yerdeydiler. Derken arabamı durdurdular. Üç asker arabamı aramaya koyuldu. Askerler işini tamamlayınca, emri veren subayları bana Rusça sordu: ’Kak çuvstvuyetyes?’ Tercümesi: ’Neler hissediyorsunuz?’ ya da ’Duygularınız neler?’ Sorusunda ne fesat, ne ironi saklıydı subayın. Bilakis, şöyle sürdürdü lafını: ’Bütün bunlar bir yanlışlıktan ibaret. Düzelecek her şey elbet. Biz Çekleri seviyoruz, bunu bilmeniz gerek. Sizleri seviyoruz!’ 



Binlerce tankın taş üstünde taş bırakmadığı topraklar, geleceği elinden alınmış bir ülke; tutuklanmış, alıkonmuş Çek devlet adamları ve büyük aşkını itiraf eden bir işgal ordusu subayı. Yanlış anlaşılmasın, niyeti katiyen işgalden memnuniyetsizliğini dile getirmek de değildi bu subayın. Hemen hepsi bir ağızdan konuşuyordu askerlerin; davranışlarının temelinde yatan unsur; zorbanın sadist arzuları değil, başka bir arketipin, aşkına karşılık bulamayanın arzularıydı: ’Neden Çekler (biz onlara sırılsıklam âşıkken!) bizimle yaşamak, bizim gibi yaşamak istemiyorlar?’ Aşkın ne olduğunu öğretmek için tanklardan medet ummamız ne acı!"[1] “


Hakikaten şu son cümlesi can alıcı, gönül yıkanlara insanı yıkanlara öldürenlere istediğin kadar anlat anlamaz, ne gereği var tanka tüfeğe silaha, aşkı anlatında anlamadık mı, ağlayana koşun dediniz de koşmadık mı? Ama siz aşk yerine nefreti anlatıyorsanız, ağlayana koştuk diye nefretinizle üzerimize gelirseniz veya gelirsek bu olmaz yıkım olur, zorlukla ancak geçici gülümseme olur, içten nefret kin birikir yazık oluyor bizlere azizim yazık hem de çok yazık, vesselam.

Mehmet Aluç

 

 

1- Can Yayınları’nın Eylül 2013 baskısından Ayberk Erkay’ın çevirisiyle.


( Aşkın Ne Olduğunu Öğretmek İçin Tanklardan Medet Ummamız Ne Acı başlıklı yazı kul mehmet tarafından 21.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.