Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 22.10.2018
Okunma Sayısı : 1811
Yorum Sayısı : 4
YÜZDE  YETMİŞİ  APTAL  OLAN  BİR  MİLLETİN (!) ANDI  OLSA  NE  OLMASA NE


Yaptığımın  doğru  ya  da  yanlış  olduğunu  savunmayacağım.  Sizlere  yaptığım  bir  şeyi anlatacağım öncelikle.

1983- 1989  Yılları  arasında  görev  yaptığım Batman  Lisesinde  geçti  olay.

O  yıllarda  Pkk  terörü kanlı  eylemlerine  yeni  başlamıştı. 1984  yılında  Eruh  kaymakamı  şehit  edilmiş  olmasına  rağmen Batman'da asker  ve  polisin  sağladığı  huzur  ve  güven  ortamı  içinde  oldukça  rahattık.  Biz  rahattık  tabii  ki. Terörist  ve  terör seviciler hiç  de  rahat  değillerdi.  O  sebeple geceleri  evlerin  duvarları  ''  Özel  Harekat,  Batman'dan  Defol ''  yazılarıyla  dolardı.

Batman'ın  en  ücra  mahallelerine,  köylerine  hiç  bir  korkumuz  olmadan  gittiğimiz  arkamızın  oldukça  sağlam  olduğu  o  yıllarda  okulda pkk lehine en  fazla  sınıf  tahtalarına  Kürtçe  bir  şeyler  yazılır,  o  yazılanları  da  çoğu  kez  anlamadığımız  için  sildirirdik.

İşte  o  yıllarda  kendi  kafama  göre  öğrencilerime  Türklük  ruhu (  arada  İslam  şuuru  da  var biraz ) aşılamak  için canla  başla  çalışıyordum.  Çalışmasına  çalışıyordum  ama  gel  gör  ki  arada  çatlak sesler  de  çıkıyordu. 

Bir  gün ders konumuz  ''Ermeni  sorunu ''

Ben  Ermenilerin  Türklere  karşı  nasıl  bir katliam  yaptıklarını,  1915  tehcirinin  ise  bir  soykırım  değil,  zorunlu  göç  olduğunu  filan  anlatırken  adı  Fatma  olan  bir  kız  öğrencim hiç  çekinmeden '' Türkler  Ermenilere  soykırım  uygulamıştır. Bunu  ne  kadar  inkar  ederseniz  edin  gerçeği değiştiremezsiniz''  demez  mi?  Kan  beynime  sıçradı.  Kıza  '' Sen  Ermeni  misin?''  Diye  sordum.  O  da  ''Ben  Kürt'üm, Anneannem  Ermenidir''  dedi.

Öylesine  öfkelenmiştim  ki.  Bunu  kelimelerle  izah  etmek  mümkün  değil.   O  anda  kararımı  verdim.  Önce  o  sınıfa,  daha  sonra  tüm okula  dedim  ki:  ''  Herkes  İstiklal  Marşımızın on kıt'asını  ve  Atatürk'ün  Gençliğe  hitabesini  ezberleyecek. İstiklal  Marşımızdan  sözlü,  Atatürk'ün  Gençliğe  hitabesinden  ödev  notu  vereceğim.''  [ Bu  olay  aynen  vaki. Tek  bir  satırında  kurgu  varsa  evlatlarımın  tabutuna  sarılayım.]

Okulda  bütün  sınıfların  TC  İnkılap  Tarihi  ve Atatürkçülük  dersine  ben  giriyorum  ve  okuldaki  öğrenci  sayısı  1200  civarında.  Yani  1200   genç  insan  İstiklal  Marşımızı   ve  Atatürk'ün  Gençliğe  Hitabesini  ezberleyecek...

Bir  hafta  sonra başladım  sözlü  ve  ödev  notu  vermeye.  En  az    bin  öğrenci  hiç  fire  vermeden  İstiklal  Marşımızın  on  kıtasını  da  Atatürk'ün  Genliğe  hitabesinin  tamamını  da  ezbere  okudu  ve  böylece  TC  İnkılap  Tarihi  ve  Atatürkçülük  dersinden  sınıfı  geçmeyi  garanti  ettiği  gibi  not  ortalamasını  da  yükseltti. 

200  kadar  öğrenci  içinde  bazıları  her  ikisini  de  eksik  gedik  de  olsa olsa  okudular.  İstiklal  Marşından  sadece  bir  kıt'a, Gençliğe  hitabeden  sadece  bir  paragraf  ezberleyenler  de  vardı. Gel  gör  ki  sıra  Fatma'ya  gelince  ''  Okumayacağım ''  dedi.  Ben  de  bir  şans  vermek  için  sordum ''  Okuyamayacak  mısın  yoksa  okumayacak  mısın?''  Fatma   simsiyah  gözleriyle  sert  sert  yüzüme  baktı ve  ''  Okumayacağım''  Dedi.  Hemen  not  defterimi  çıkardım. Sözlü= 0 ,  Ödev=0...Bir  de  disiplin  kuruluna  sevk '' Verilen  ödevi  yapmamak  suçundan ''  O  güne  kadar  7  den  aşağı  not  almamış  olan Fatma  TC.  İnkılap  tarihi  ve  Atatürkçülük  dersinden  ikmale  kaldı. ( Disiplin  kurulu   ne  ceza  verdi  hatırlamıyorum ) 

Bize  sık  sık  ''  Hocam !  Canınızı  sıkan,  Pkk  ile  ilgisi  olduğundan  şüphelendiğiniz  bir  öğrenci  varsa  sadece  adını  söylemeniz  yeterli''  diyen  sivil  polis  arkadaşlardan  birine  '' Fatma''  desem,  kızın  işi  bitik. Demedim  tabii  ki...

O  senenin  miydi  yoksa  başka  bir  senenin  miydi  hatırlamıyorum  yaz  tatilinde  İstanbul'a  ailemin  yanına  gittim.  Dönüşte  ise  acı  bir  haberle  sarsıldım.  Oldukça  sevdiğim,  sessiz,  sakin  efendi  bir  öğrencim  olan  Ali (  asıl  adını  yazmıyorum ) Kozluk'ta  Türk  silahlı  kuvvetleri ile  pkk  terör  örgütü arasında  çıkan  çatışmada  vurularak  öldürülmüştü.  Günümüzün  tabiriyle Türk  askeri on  altı yaşında bir  pkk lıyı etkisiz hale  getirmişti. 

Şaşkınlık  içindeydim. ''  Ben  İstiklal Marşını  da  Atatürk'ün  Gençliğe  hitabesini  de okumam''  diyen   ve  benim  ''  Bu  kız  kesin  örgüte  katılır  ve  cesedini de  dağdan  toplarız ''  dediğim  Fatma   örgüte  filan  katılmamıştı  ama  sınıfta  aşkla, şevkle  İstiklal  Marşımızı  ve  Atatürk'ün Gençliğe  Hitabesini    ezbere  okuyan  Ali,  varlığını  adadığını  söylediği  Türk'ün  askerine  kurşun  sıkarken  vurularak  öldürülmüştü.    

''Nasıl  olur?''  diye  çok  kafa  patlattım  ama  olmuştu  işte...

Aradan  seneler,  seneler  geçti.

24  Haziran  2018  Seçimlerinin  üzerinden  çok  fazla  zaman  geçmedi. Herkes  hatırlar  Meclisteki  yemin  törenini.  Biraz  sonra  "Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine and içerim.". diye yemin  edecek  olan  pkk  nın  meclisteki  uzantıları ( Maalesef  milletin  vekilleri  aynı  zamanda )  İstiklal  Marşımız  okunurken -ayağa  kalksalar  bile- hiç biri  okumadı. 

Nasıl  olurdu  bu?  Ben,  benim  gibi  daha  nice  öğretmen  onlara  daha  çocukluklarında ''  Türk'üm,  doğruyum''  dedirtmemiş  miydik? '' Korkma  Sönmez  bu  şafaklarda  yüzen  al  sancak''  ı  ''  Ey  Türk  Gençliği !  Birinci  vazifen  Türk  İstiklal  ve  Cumhuriyetini  Korumaktır''  ı   ezberletmemiş  miydik?  Böyle  bir  hainlik  nasıl  olurdu?  

Olmamalıydı  ama  olmuştu.

Ne  seksen  senedir  ezberlettiğimiz andımız,  ne  her  hafta  başında  ve  sonunda  okudukları  İstiklal Marşı, ne  satır  satır  ezbere  bildikleri  Gençliğe hitabe  ne  de  ettikleri  Millet  vekili yemini  onları  Türk  yapamamıştı.  

İşin  daha  da ilginci  bugün  ''  Andımızın  nesinden  rahatsız  oluyorsunuz? ''  diye  soranlar onları  meclise  sokmaktan,  onların  İstiklal  Marşına  karşı yaptıkları  bu  saygısızlıktan hiç rahatsız  değillerdi.  Akıllarının  ucundan  bile  geçmiyordu  ''  Yahu  biz  hele  öncelikle  bu  şerefsizlere  İstiklal  Marşımızı  okutalım,  Andımızı  nasılsa  okuturuz ''  Demek... Akıllarının ucundan  bile geçmiyordu çünkü  amaç  her  zaman  olduğu  gibi  üzüm  yemek değil  bağcıyı dövmekti. 

Evet,  İstiklal  Marşımıza saygısızlık  eden  '' Milletin  vekillerine (!)'' karşı  sus pus  olanlar  şimdi  ''  Andımızın  nesinden  rahatsız  oluyorsunuz? Türk  olmak  mı  sizi  rahatsız  ediyor?''  Diye  sorabilme  küstahlığını  gösterebiliyorlar.

Durun  epeydir  bozmadığım  ağzımı  bozayım  biraz.

Ulan  deynolar !

Sizin  çoğunuz  daha  ana  rahmine  bile düşmemişti biz  Batman  gibi bir  yerde   bin  iki  yüz  kişiye  ''  İstiklal  Marşımızın  on  kıt'ası,  Atatürk'ün  Gençliğe  Hitabesinin  tamamı ezberlenecek ''  dediğimizde. 

Siz  kime  milliyetçilik,  Atatürkçülük dersi  vermeye  kalkıyorsunuz  o  güdük  beyinlerinizle? Kimle aşık  atmaya  kalkıyorsunuz  kulaktan  dolma üç  beş  sloganla? 

Siz  ağzınızı  açtığınız  anda  ben  bademciklerinizi  değil  ciğerlerinizi  görüyorum  da  ah ahhh.  Her  şey  her  yerde  söylenemiyor  maalesef.

Olmuyor  işte  lanet  olası...  Olmuyor....Papağan  gibi  bir  şeyleri  ezberlemekle,  ezberlettirmekle  olmuyor. G.tünüzü  yırtıp  başınıza  şapka  yapsanız  da  olmuyor.  Bu iş ezber  işi  değil, ruh  işi...Nasıl  ki  Kur'anı  ezberlemekle  onun  manasını bilmek  aynı şey  değilse  aynen  öyle  de andımızı  ezberlemekle  onun  ruhunu  kavramak  aynı  şey  değil. 

Bana  ''  Türk olmak mı  seni  rahatsız ediyor?  Ne Mutlu  Türk'üm  diyene  demek  mi  seni  rahatsız  ediyor?''  diye  soracağınıza  gidip  meclise sokmak  için  canla  başla  çalıştığınız ve  soktuğunuz  o  şerefsizlere  sorun  ''  Türk'ün  İstiklalinin  Marşı  sizi  niçin  rahatsız  ediyor?''  diye. Sahi  siz  neden  bu  durumdan  rahatsız  değilsiniz?  

Tüm  bu  yazdıklarıma rağmen hâla bana  ''  Sen  andımızın  kalkmasından  yana mısın  yoksa  okunmasından  yana mı? ''  Diyen bazı arkadaşlarıma  cevabım:

Aziz Nesin'in  ağzına  bakarak  yüzde  yetmişinin aptal olduğuna  inandığınız  bir  millet  komple  Türk,  doğru,  çalışkan, büyüklerine  saygılı,  küçüklerini seven  olsa  ne  yazar  olmasa  ne ?(  Hoş  bu  aptallıkla olamaz  ya  neyse..O  kısma  girmeyelim)  En  kötü  ihtimalle  aptallık  katsayımız yüzde  yetmişten  yüzde  yetmiş  bire  çıkar. 
 
Ama  yine  de  okunsun.  Evet  evet  okunsun.  Hatta  her  sabah  değil,  her  teneffüsten  sonra  yeni  bir  derse  başlanırken  okunsun...  Okunsun  efendim  okunsun.  Seksen  sene,  yüz  seksen  sene,  kıyamet  kopuncaya  kadar  okunsun.  

Eğer  her  akşam  haberlerde   '' .....  da  teröristlerin  silahlı  saldırısı  sonucu  .... kadar  askerimiz  şehit  oldu ''  veyahut  da ''.....  da  Türk  silahlı  kuvvetlerinin  yaptığı  başarılı  operasyonlar  sonucunda  ....   adet  terörist  etkisiz  hale  getirildi ''  haberleri  duymamızı önlemekte bir  faydası  oluyorsa ve  olacaksa  okunsun  efendim.  Okunsun  elbette...

Hatta  Tarık  Akan'ın  Taş Mektebinde  okunduğu  şekliyle,  Ataol  Behramoğlu'nun  dizeleriyle, yeni  versiyonuyla  okunsun: Türküm'süz,  doğruyumsuz,  çalışkanımsız,  büyüklere  saygı olmadan,  küçüklere  sevgi olmadan ...Aynen  şöyle

“Türkiye yurdumuz 
Türkiye sevincimiz 
Türkiye umudumuz 
Sen dünümüz, bugünümüz 
Sen yarınımızsın Ey büyük Atatürk 
Sen aydınlığımızsın 
Seni yüceltmek 
Seni yaşatmak Ülkümüzdür, 
Andımız doğruluk, dürüstlüktür 
Uğraşımız eşitlik, adalet, özgürlüktür 
İlkemiz Yurtta barış, dünyada barıştır. 
Eşitlik, adalet ve özgürlük”

( Yüzde Yetmişi Aptal Olan Bir Milletin (!) Andı Olsa Ne Olmasa Ne başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.10.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.