Müşkül anılardan dertop olmuş
minvalinde göğün, kement attığım göğün rahmetine sığındığım…
İkircikli acıların yaftaladığı ve
kundaklanırken evren, o dolunayda dolmayan bir su kabı misali özümsediğim her
duyguyu aktarmak adına ben düşmüşken aşkın peşine…
Son turfanda bir ümit belki de hani
saklı tuttuğumuz kadar sakıncalarını da bildiğimiz ümitsizlik benzeri bir
ihmal.
Zaman bile dumura uğramışken aslında
haznesinde gölgelerin hep zerreler uçuşurken.
Hüznüme sığındım yine öncesinde
dolunaya şerh düşmüştüm:
‘’Beni de al koynuna.’’
Müridi bildiğim her yıldızın yıldız
haritasını okudum dünün tebessümünde saklı bir iksir misali içtiğim kelimelere
kılıf geçirmeden somurttuğum yılları topa tutarken.
Ağlamayı unuttuğum zamanlar aslında
mutlulukla hiç karşılaşmadığım ve ne ilginçtir ki; arafta kalmışlığımın yeni
yeni farkına varıyorum.
Öğüttüğüm aklım…
Savurduğum iç sesim.
Ne de olsa ben bir kök hücreyim.
Muaf tutulduğum ama mağduriyetime
sadece Tanrı iken vakıf.
Hüznümü biledim sonra öfkemi kustum
sonra yâd ettim dünümü sonra inkâr ettim günümü sonrası meçhul.
Enginlerden gelip sahile vurduğum.
Dünden güne yayılan o hanımeli kokusu
oysaki bahçesi olmayan bir apartman dairesinde nasıl haiz olurum ki o kokuya?
Aşkın duasına çıktığım bazen
şiirlerin hepsini sonsuzluğa gömdüğüm.
Sevmeyi bildiğim sevilmeyi şerh
düştüğüm…
Kaygılarım ayyuka çıkan oysaki düne
nispeten günümde bir güdümlü mermi gibi yüreğimi yakan beyitlerde ben aksıran
iç sesime demiyor muyum: bildiğin gibi yaşa.
İnkâr ettiğim değil sadece menfi
anlamda yaralarımı dağlayan oysaki şifa niyetine olmalı edebiyat.
Zincirlerimden kurtuldum işte:
yeniden.
Unuttum da savrulduğum fırtınayı.
Aksayan değildi zaman aksayan sadece mekândan
ayrı düşme korkusuyla ben de herkese benzemek adına yönümü değil de kalemimi
odakladığım farklı temalardı.
Müspet ilimler sayesinde doğrulara
vakıfız madem.
Mademki içimizdeki sevgi ara sıra
çamurlanıyor.
Uykulu gözleri evrenin: çok yaşlı ne
de olsa yine de devran dönüyor
Ah’lar biliyor acımızı: acımız
biliyor içimizdeki yarayı ve aşkı sonlandırıp hadislere ihanet edip aslında
kökümüzü söküyoruz kendi ellerimizle.
Budanan iç sesim.
Kozamdan çıkıp da baktığımda ahvalime
ve başımı öne eğmeden sadece korumak adına yüreğimi ara sıra üç beş satıra da
döşeyeyim dedim idame edilen o sayısız kutuda ad’ıma rastlarken.
Soyut bir hece misali.
Revnak bir acıda kutsanan insan gibi.
Ben gibi aslında benden uzaklaştığım.
Aşk gibi şahikası yüreğin.
Kutsal bir hutbede temassız bir doku
gibi ve her ölüde rast geldiğimiz o soğukluğu bize yaşarken hissettirenler.
Bazen Allah dediğim.
Bazen Tanrım diye yakardığım.
Ama her ne olursa olsun elini
çekmediğini bildiğim bir rahmet.
Sevmek gibi.
Sevilmek belki de ara sıra.
Sevildiğini hissetmek yine tenimizde
yürüyen imlerin tedirgin bakışları neye hizmet verdiğimizin de bilincinde.
Kaybettim yine.
Kaybettim umudumu yarına dair.
Hüznüme kesin dönüş yaptım.
Denedim.
Yanıldım.
Yanılıp yeniden ölümü mü talep
edecektim?
Nilgün Marmara’dan çıkıp da yola ve
tam da düşmüşken yolum Didem Madak’a…
Aşkı unuttum yine.
Adımı unuttum kaç gün.
Hesabımı kesen neydi ya da günümü
kaybettiğim ve ölümü sık sık telaffuz etmeye başlayıp bir uyarı mahiyetinde kim
ise eşlik eden yazılarıma belki de yeni bir öngörü getirecektim kısa boyutlu.
Haznemde yangın sönmezken bir de
üstüme dökülen benzin.
Bir zarf dedim oysaki içi boş bir
zarftan çıktım ben yola.
Merhaba dedim ama öfkeyle üstüme
yürüdü evren.
Selam verdim ve Hakkın selameti ile
selamıma sahip çıkıldığına vakıf oldum ansızın.
Sözcükler oydum biblo misali.
Kelimeler yoğurdum hamur misali.
Öğüt verdim öğüttüğüm duygularıma
kepenk çekmemek adına buyurdum kendime bazen küçük bir çığlık bazen çok uzun
bir sessizlik.
Zamanın ve yolun mu neresinden
döndüm?
Zaten hiçbir yere gitmemiştim
kendimden başka.
Ve yeniden döndüm kendime.
Hüznümü bağışlayın.
Aşkım değil aşamadıklarımla dertte
başım sanırım hayatın tüm albenisine aldanıp sadece her söyleneni gerçek
addedip ben hala Yaratandan dolayı yaratılana duyduğum saygı ve sevgi iken beni
ayakta tutan üstelik bir ömür yaftalanmışlığın zikzaklarında kadirşinas bir
meltem olmak adına ruhumla eşleştiğim kelamın da sunumunda bir fıtrata bir de
metanete düşkün şahika benzeri bir kelimeyi de gözüme kestirip yine ödün
vermediğim güzelliklere yeniden merhaba derken…