Batının cimrisi var zaten başka neyi olabilir ki? Bizimde cömertlik sevdalı insanlarımız var diyelim başlayalım ne dersiniz?
Yemekten tok bir şekilde kalkan Tefeci Hüsamettin ağa, onca
tokluğuna rağmen hala gözü açtı, hani derler ya karnı tok olandan değil gözü aç
olandan korkacaksınız aynen öyleydi, odanın içinde sıkıntılı bir şekilde gezinirken
oflayarak pufluyor, ateş püskürüyordu adeta ağzından burnundan. Sanki hayatına
girecek olan yalnızlığının çöküşü yüreğine oturmuştu. Hani yine derler arayan
ya Mevla’sını, ya belasını bulur, bu belasını bulmuştu. Uzakta esen fırtına tüm
şiddetiyle odasına gelerek, önüne katarak alıp bilinmez diyarlara götürecekmiş gibi
estiğini hissetti titreme geldi birden… Kâğıttan yapılmış gibi geldi kurulu düzeni,
oysa o sağlam betonlarla temelini inşa ettiğini sanıyordu, sanmakla olmazdı
güzel olanı yapmakla olur her şey.
Burnundan soluyordu tefeci Hüsamettin ağayla Remzi ağa. Aylardır kendilerinde borç para almaya gelen hiç yoktu. Aylardık, kıçları bir sandalyede oturmaya hasret kalmış, ayakları odayı gezerek şişmeye bu acılarından habersiz ayakları ağrımaya başlayan bu iki tefeci, odanın içine sığamaz olmuşlardı. Nerden kimin aklına gelirdi ki? Buna sebep olan cömertlik sevdalısı bir genç delikanlı Ertekin’indi, güç durumda olanlara para yardımı yaparak, hatta faiz almadan hatta borç verdiğini istemeyerek yardımcı olmasından kaynaklanıyordu. Oysa bundan Bir ay öncesine kadar yazıhane borç para almak isteyen insanların çaresizce, yanlarına el pençe durarak faizli borçlarını ötelemek için, tekrardan faiz üstüne faizle borç para almak için binlerce dil döktüğü oluyordu, işte o günler aklılarına geldi. İnsanlar umutsuzluk çaresizlik içinde.
-Hüsamettin ağam, ocağına düştük, bu sene mahsullerin hepsini sana verdik, evde ne un var ne buğday, borcumuz sana var, bunu inkâr edecek değiliz, halimiz ortada bak gör insanlar kapının önünde sokağa sığmaz bir halde senden yardım beklemekte. Az insafa gel, ocağına düştük, şu kalan borçlarımızı gelecek mahsule kadar ötele, biraz daha para ver, belki bu yıl iki katı mahsul kaldırır borcun tamamını öderiz.
Hüsamettin ağa mahsul iki katını verir borcunu öderiz sözünü duyunca,
kükreyerek.
-Bre melunlar mahsulleriniz üç katını verse de, tarlalarınız ipotek altında, siz şimdi üç katı mahsul alarak benden kurtulacağınızı mı sanıyorsunuz? Borçta vermiyorum, bu sene tarlalarınızı nadasa bırakarak, boş kalmasını istiyorum, yıkılın karşımda, size borç para vermiyorum.
Borç para vermiyorum deyince söylediği söz ile pişman olan Kemal, başını öne eğerek.
-Ağam kusuruma bakma, dilimi eşek arısı soksun, Remzi ağaya bizi gönderme, o sende..
Kemal, senden vicdansız diyecekken, ağzını eli ile kapayarak.
-Ağam, bizi remzi ağaya gönderme, o senen fazla faiz alıyor, hiç insafı da yok, sende biraz insaf var.
Bu konuşmaya şahit olanların umutsuzluk ani bir rüzgârla gönüllerini yalayarak geçti, gönüllerde açlık korkusunu sararak tüm ahaliyi kaplayarak geçti gitti. Küçük kasabanın köftecisi Yaşar usta, elinde tepsisi, ağadan alacağı borç para ile alacağı üç beş kilo kıyma ile yapacağı köftenin yapacağı kârı ile eve götüreceği, üç beş günlük birkaç ekmek aşın hayalini kurarken, elinde tepsi ile hayalleri yere düşerek, kulakları sağır edecek bir gürültü ile ortalığı kapladı. Az önce hayalinde sac ızgarada köftelerinin kokusu etrafı sarmış halde, müşterilerin öğle yemeğinde akın akın köftesinin kokusuna gelerek, kasabayı kaplayan köftesinin kokusunu hayal ederken, şimdi ızgaraya koyduğu tüm köftelerinin yanmış kül olmuş haliyle duyduğu üzüntü ve zarara uğrayan bir esnafın yanan yüreği ile yanmış, yanan köftelerin yanık kokusu etrafını kasabayı adeta sarmıştı sanki.
-Ah ulan ah bizdeki de şans mı? Irgatlar ucuz köfte yesin
bende iki kuruş kazanayım derken, şimdi hepisinden oldum, güzelliği yaratan
Allah’ım halimiz sana ayan, yap bu kullarına bir güzellik sevindir. Âmin
Yaşar usta dua ettikten sonra âmin der demez içinde,
kalabalık başı önde süt dökmüş kedi gibi suçlu bir vaziyette geriye dönerek
evlerinin yolunu tutarken, heyecanla dünyanın hazinesini bulmuş kadar sevinçle
koşarak gelen Şükrü’nün ”evraka evraka” diyen, yani Buldum buldum diyen arşimentten
daha sevinçli ”bulduk bulduk” diyerek ayaklarının kıçına değercesine koşarak
sevinçle gelmesiyle neşeye sevince dönüştü. Soluk soluğa gelerek kaldırıma
oturan Şükrü az nefes aldıktan sonra.
-Arkadaşlar Allah yüzümüze baktı, kasabaya birisi gelmiş,
herkese faizsiz uzun vadeli karşılıksız borç para veriyor, üstelik bu utanmaz
arlanmaz insanlar gibi sömürmeden, karşılıksız veriyorrrrr yaşadık!