Ben benden, güttüğümden sorumluyum diyor du Abdulmuttalip, Peygamberimizin dedesi, Ebrehe’ye… Sen Kabe’nin liderisin, orayı yerle bir edeceğim dediğinde ise, oranın sahibi Allah orayı da Rabbim korur, kollar, bu Rabbimin bileceği bir iştir… Ne güzel bir örnekti bu, dünyada ki Müslüman’ın gayesine! Sen üzerine düşen vazifeyi yap, samimi olarak yap… Bundan başka ne yapabilirsin ki! Gördüğün her şey, sen dahil, sahibi yalnızca Allah değil mi? Herkes kulluk vazifesini yapsa, Allah’ın dilediği dünya düzeni kurulur, rahmet yağmaz mı?


Evimde imamım, arkamda eşim ve çocuklarım!  Ellerimizi birlikte açıyoruz namaz sonrası, her sözüme Amin diyecek ailem var, çok şükür! 


Bugün ahlaksızlığın had safhaya gelmesine neden olan gerçek de bu düşüncenin uygulanmamasından kaynaklanıyor. Neymiş herkes Müslüman olacak, neymiş herkes camiye dolduracak, neymiş hacca ve umreye çok kişi gidecek, neymiş Müslüman’ın başarıları alkışlanacak… Bunları isterken bu başarıyı alkışlayan kim, İslam için ne yapmışlar, uyguladıkları ibadetlerinde ruh var mı? Alkışlamasalar ne olur ki… Biz onların alkışı için mi yaşıyoruz, biz Müslüman olduğumuz hissiyatı için mi tavizler veriyoruz. Biz Ebrehelerle karşılaştığımızda, onlara dik duramıyoruz, hatta Suriye örneğinde, Arakan örneğinde olduğu gibi biz onun, alkışlayanların şerrinden kaçıyoruz! Biz ölmekten korkuyoruz ki, nasılsa öleceğiz, öldürende Allah değil mi? Adalet istiyoruz, vazifelerimizi yapmayarak en büyük adaletsizliği ilk önce kendimize yapıyoruz.


Bak Filistin’e hiç oranın halkı kaçıyor mu memleketinden, öleceğini biliyor, elinde sadece taş var, onu atıyor. Diyorlar ki, “Bize yardım edecekseniz bu para, beslenme yardımı değil siz bizi ziyaret edin, Yahudi bizim yalnız olmadığımızı, buranın değerini dünya Müslümanlarının bildiğini anlasın! Yoksa bizimle savaşın demiyoruz!” diyor. Onlar vazifesini biliyor, acıya Allah’ın rahmetiyle katlanıyor. Kulluk vazifelerini yapıyorlar.


Biz ne yapıyoruz : Ev ve araba alma yarışı, makam kapma başarısı, yalan söyleme, adam kayırma, tatil yapma merakı, mirasyedi tembelliği içindeyiz… Size bakan namaz kıldığınızı, oruç tuttuğunuzu, hacca ve umreye gittiğinizi görüyor. Ama çoğunluk zekat vermiyor, sadaka vermiyor! Devlete vergisini vermiyor… Siz kazancınızı zekat ve sadaka ile aklamadığınız için fakire haksızlık yapıyorsunuz, bunun sonucunda fakir iş bulamıyor, karnı doymuyor, gelecek kaygısı çekiyor… Ahlaksızlık artıyor. Kendi adaletini kendisi sağlıyor. Açlık en zorlu sınavdır. İnsan açken ne yapacağı bilinmez. Ahlaksızlık manzarasında gördüğümüz bile mide bulandırıyor.  Haklılar demek geliyor içimden ama haklı da değiller. 


Biz bir yarışmada birinci olabiliriz, biz dünyanın en büyük sporcusu olabiliriz, biz en zengin insan da olabiliriz. Ancak Allah’a hakkıyla kul olmak onlardan daha zor olanı… Yalnızca Allah’ın önünde eğilmek ve yalnızca ona secde etmek, zor! Başaranlar çok azda olsa var ve manevi anahtarı alıyor, Üsküdar’ı geçiyor. 


Gerçek şuurla vazifesini yapanlara ne mutlu, huzur onlarda, mutluluk onlarda, yayla havası çekmek onlarda… Adalet nuru bedenlerine ayla olmuş, onları görünce seyretmeye doyamıyorum. Karanlığın içinde bir nebze nur, kaynatıyor vicdanı fokur fokur! Kabirlerinden dışarı fırlatıyor bir nebze huzur ve büyüyor amazon ormanları akan nehrinin kenarında…



Saffet Kuramaz

( Kim Kendine Düşen Görevi Yapıyor Ki başlıklı yazı safdeha tarafından 11.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.