Uzmanlar, 20.
Yüzyılın başlarından itibaren insanları kuşaklara ayırmışlar. 1927-1945
doğumlulara “Gelenekselci Kuşak”, 1946-1964 doğumlulara “Baby Boomers” (Bebek
Patlaması) Kuşağı, 1965-1980 yılları arasında doğanlara “X Kuşağı”, 1981-1999
arasında doğanlara “Y Kuşağı”, 2000 yılından itibaren doğanlara da “Z Kuşağı”
adını vermişler.
Konumuz “Z
Kuşağı” olduğu için diğer kuşaklara değinmeyeceğim. “Google Kuşağı”yla aynı
çağda yaşadığımıza göre sizler de pek ala Google araması yaparak diğer kuşaklar
hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Z Kuşağı,
Milenyum Kuşağı, Google Kuşağı, .com Kuşağı, Dijital Kuşak, Kristal Kuşak gibi
adlarla anılan; bizim “Z Kuşağı” diye tanıdığımız neslin özellikleri nelerdir?
Uzmanlara göre
yakın geleceği şekillendirecek bu kuşak internet ve çok kanallı televizyonla
büyüdü. Yokluk yaşamadı ve aşırı korumacı ebeveynleri tarafından her ihtiyacı
koşulsuz bir görev bilinciyle karşılandığı için sabırsız yetişti. Teknoloji
dostu olan bu kuşak; zor beğenen, özgürlüğüne düşkün, sadakatsiz, tatminsiz bir
dünya vatandaşıdır. Onlar, konuşmaktan çok mesajlaşmayı tercih eder, sosyal
ağlarda geniş bir arkadaş çevreleri edinirler, hayatlarına teknolojiyi çok
hızlı adapte edebilirler, kullanma kılavuzunu okumadan yeni bir teknolojiyi
çözebilirler. Sanal dünyayı gerçek olana tercih ederler.
Ülkemizde
köyden kente göçler 1940’ın başında başlar. X Kuşağının büyük bir kısmı köy
çocuğuydu ve bu kuşak köyde geniş alanlarda oynayarak çocukluğunu geçirdi. Y
Kuşağı, köyden kente göçenlerin çocukları, boş arsalarda, sakin sokaklarda
oyunlar oynadılar, sosyalleştiler. Z Kuşağı çocukları ne yazık ki “Apartman
Çocuğu” olmaya mahkum oldular. Onlar çağımızın güvensiz ve kalabalık
sokaklarında, sokak oyunlarını oynayamadılar, apartman dairelerine kapanmak
zorunda kaldılar. Onların oyuncakları bilgisayarlar, tabletler, akıllı
telefonlar oldu. Bizim çocuklarımız bizden çok daha iyi teknolojiyi kullanır
hale geldiler.
Fiziksel
olarak yalnız olan Z Kuşağı çocukları, teknoloji sayesinde birbirleriyle çok
hızlı iletişim kurabiliyorlar. Aynı anda birden fazla işi yapabiliyorlar ancak
dikkat ve konsantrasyon sorunu yaşıyorlar. Z Kuşağı çocuklarının birçoğu bu
sorun yüzünden ne yazık ki ilaç kullanıyor.
Eğitimde
ezberi sevmiyorlar. Eğitim, oyunlaştırıldığında daha kolay öğreniyorlar.
Yaratıcılıklarını kullanabilecekleri eğitim sistemi onlar için daha uygun.
Mobil teknolojinin cazibesinden kopup geleneksel metotla sunduğumuz derse dahil
olmayı büyük bir işkence olarak görüyorlar. Biz formül ezberletip xyz’lerle
onları test tekniğine boğup havuz problemi çözdürmeye çalışırken onlar basit bir
bilgisayar programıyla saniyelik bir dilimde soruyu çözebiliyorlar. Dolayısıyla
zekalarını öldürmeye azmeden klasik eğitim sistemimiz onlar için hiç ama hiç
uygun değil.
Almanya,
2011’de Hannover Fuarı’nda 4. Endüstri Devrimi “Endüstri 4.0”ın tanıtımını
yaptı. Endüstri 4.0 genel hatlarıyla robotların üretimi devralması, yapay
zekanın gelişimi, üç boyutlu yazıcılarla üretimin fabrikalardan evlere inmesi,
devasa miktardaki bilgi yığınlarının veri analizleriyle ayıklanıp
değerlendirilmesi, robotların daha hızlı, daha kaliteli, daha ucuz ve daha
düşük maliyetli üretim yapması anlamına geliyordu.
Başlangıçta
bir teknoloji denemesi olarak düşünülen Endüstri 4.0, şimdi sürekli değişen bir
endüstri ortamında rekabet gücünü korumak için bir gereklilik haline gelmiş
durumda. Endüstri 4.0 sayesinde daha çok bilgisayarlaşma; daha çok yazılım,
daha çok akıllı sistemin üretimde yer alması kaçınılmaz olmuştur.
Uzmanlar
Endüstri 4.0’ı “Karmaşık fiziksel makine ve cihazların, ticari ve toplumsal
sonuçları daha iyi tatmin etmek, kontrol etmek ve planlamak için kullanılan ağa
bağlı sensörler ve yazılımlarla entegrasyonu veya ürünlerin yaşam döngüsü
boyunca yeni bir değer zinciri organizasyonu ve yönetimi seviyesi” olarak
tanımlarlar.
Endüstri 4.0,
“Z Kuşağı”nın içinde bulunduğu çağda gerçekleşmekte olan bir devrimdir. Kanadalı
ve Amerikalı bilim insanlarının “katlanabilir kağıt inceliğinde bilgisayar”
geliştirdiği (2011) bir çağdayız ve Z Kuşağı Endüstri 4.0’ın öncüleri olacak.
Biz,
geleneksel eğitim yöntemleriyle bu kuşağı eğitemeyiz. Amerika, 2004 yılında bu
kuşağı farklı bir şekilde eğitmenin gerekliliğini fark etti. Z kuşağını iyi
eğitirse küresel dünyada teknolojik, ekonomik ve askeri gücünü koruyabileceğini
gördü. Bu amaçla 2004 ve 2007’de çeşitli raporlar hazırladılar. Bu raporlardan
sonra iş dünyasının da devreye girmesiyle Amerikan okullarında STEM (Fen,
Teknoloji, Mühendislik, Matematik) eğitiminin verilmesine karar verildi. 2010
yılında Obama’nın desteğiyle birçok eyalette STEM eğitimi veren okullar kuruldu.
Amerika, 2014, 2015 ve 2016 yıllarında STEM eğitimi için 9 milyon dolarlık
bütçe ayırdı.
Teksas’ta STEM
okulları alt sosyo ekonomik alandan gelen öğrencilerin STEM alanına yönelmesi
için faaliyet gösterirken Virginia eyaletindeki STEM okullarında üst düzey
yetenekli öğrenciler eğitim görmektedir. Thomas Jefferson Science and
Technology Higt School, Amerika’nın bir numaralı STEM okuludur ve bu okulda seçkin
öğrenciler eğitim almaktadır. Bu okulun derslerinden bazıları: nörobiyoloji,
robotik, mirko elektronik, bionanoteknoloji, DNA bilimi, ileri astronomi, ileri
fizik…
Amerika’daki
STEM okullarında uygulanan müfredat bizim Fen Lisesi müfredatımızla benzerlik
göstermektedir. Yine bu okullarda bazı alanlardaki mühendisler öğretmenlik
yapmaktadır.
Avrupa Birliği
ülkeleri de 2007-2013 arasında bu konuda fizibilite raporları hazırlamış,
2013’ten bu yana STEM eğitimine başlamıştır.
“Çoklu Zeka
Kuramı”nın babası Howard Gardner, çocuklarımızın bundan sonra “makinelerin
yapamadığı” işleri yapabilecek bilgi ve beceri ile donatılması gerektiğini
belirtir.
Z Kuşağı, önümüzdeki on yılda, 200 yılda şekillenen sanayi döneminin bitişine, bireysel sanayinin başlangıcına tanıklık edecek. Bu dönüşüm sürecinde, yüzyıllardır toplumların sadece küçük bir bölümünde olması yeterli olan “yaratıcılık, eleştirel düşünme, problem çözme, işbirliği yapma” gibi beceriler, 21. Yüzyılda hayatta kalabilmek için bir tür evrensel okuryazarlık haline gelecek.
Gardner’in
bahsettiği gibi makinelerin yapamadığı işleri yapan nesillerin; fizik, kimya,
biyoloji ve matematik gibi temel bilimlerin ortaya koyduğu kuramsal bilgileri
alıp teknoloji ve mühendisliğin pratiği ile harmanlayarak hayata değer katacak
yenilikler yapması gerekmektedir.
Bizler, 21.
Yüzyıl becerilerini çocuklarımıza vermek zorundayız. Japonya’nın 1980’de, Güney Kore’nin 2000’li
yıllarda yarattığı mucizeyi ülkemizde gerçekleştirmek için STEM alanlarına ilgi
duyan yenilikçi, girişimci, yaratıcı düşünebilen bir nesil yetiştirmeliyiz. Bu
nesli yetiştirmek için öğrencileri sorumluluk veren, onları düşündüren, onlara
hata yaptıran, onları küçük yaştan itibaren bilgisayar programlaması gibi
teknolojik bilgilerle donatan, dayanışmayı önemseten ve girişimci bir ruh
aşılayan bir eğitim kültürüne ihtiyacımız var.
Endüstri 4.0
çağında, “Z Kuşağı”nın eğitimi sistemi STEM’dir.