Rehin tuttuğum her duyguyu evrene
geri gönderdim.
Coğrafyasında yoğun geçen varlığın
durağan gözüken yakasına bir kulp takıp, varamadığım diğer yakaya bir kanca
attım.
Makberi yaşadığım gönül tuzağım.
Tuzağına düştüğüm aşk batağım.
Rencide edilen bir gölgeye paye verip
ansızın, şiar edindiğim hüznümü makul bir seviyeye çekmek adına atağa kalktığım
Kasımın son ve karanlık günlerine çıkartma yaptığım…
Görünürde kolluk kuvvetler
çekiştirmekte içimdeki veryansını ve ben tüm anlaşılmazlığında evrenin hala
nasıl anlam bulamadığımın keşfine baş koydum.
Muteber bir sevgiyi baş tacı yapıp ve
akla zarar gürültüsünde kalp çarpıntımın, gidip gelmelerle geçen duygu
trafiğim.
Külliyen akla zarar yine de aklıma
mukayyet olup soluklanıyorum.
Göğün gürültüsünde sayısız çentik
attığım dolunay ve müridi yıldızlar. Şafağın bitiminde gün özürlü düşlere dönük
yüzüm ve her nasılsa asık mizacımın için için kaynayıp gülücükler armağan
ettiği.
İnsan izleklerinde ne çok teferruat
ve aymazlığında anlaşılamamanın ben başa sarıyorum: hem kalemi hem geçip giden
zamana taziyeler filan da sunmadan sadece ölü şiirlere dokunup can vermek
istiyorum.
Misal… sıska bir imge ilk gözüme
çarpan oysaki cep telefonumda oynadığım o kızgın kuşlara atıfta bulunup şişirmek
istiyorum tüm zayıf duygu ve düşünce taslaklarını.
Basit bir imleç, mesela.
Ya da virgül yerine üç nokta koyup,
şaşkın ünlem belirtecinin da basireti bağlanmışken ansızın soruya dönüşen bir
düz cümle.
Sevginin temsil ettiği… demeye dilim
varmıyor.
Ve soru cümlesi atağa geçiyor:
Sevgiden kasıt ne, azizim?
İri damlalar düşüyor göğsüme oysaki
göz pınarlarım kuru ve havada da kurak ve soluk bir ritüel kıskaca almışken iç
sesimi derken mundar bir gölge peyda oluyor.
Ne büyük tevafuk.
Gökte ararken yerde bulduğum.
Aşkın tezahüründe koyu çok koyu bir
gölge. Yoksa güneşin naşı mı da ben hala karanlıkta kalmamanın yollarını
arıyordum?
Sorulara denk düşüp cevap yerine
somurttuğum.
Aslında direkt göz teması kurmak
yerine ben duyularıma güvenip insanların kalplerine dokunmak isterken…
Maliyeti hüzün olan bir iç çatışma ve
fıtratıma aykırı olsa da kimi sanrı ben sadece ısmarlamadığım duyguların
pazarlığını yapıyorum evrenle.
Kuytudan gelen silik bir yüz.
Kaşı gözü olmayan.
Belki de cin çarpmış bir hece ve
insana dönmeye henüz hazır olmayan bir meta.
Frekansı olmayan şarkılardan ve kayıp
iliklerinden duygu denen düğmelerin artık nereyi ilikleyeceksem…
Zora düştüğüm her an sığındığım.
Ve evet, hesaplaşıyorum geçmişimle
lanet okuduğum değil boş yere atıfta bulunduğum dünün geçmez esintisi.
Anda saklı olan herkes ve her umut
zerrem yine kapış kapış rahmet aslında Tanrıdan yana şansını kullanmayan bunca
münafık kulun, zafiyeti iken inanmamak.
Hali hazırda seven insanlar ama
kendilerine âşık en çok ve anmadıkları ilahi sevginin yakınlarında patlayan
fırtına; belli ki gazabına uğradık an itibariyle oysaki sessiz ve sakin bir
iklimden henüz kışa da geçiş yapmamışken…
Tevafuk bildiğim ne çok karşılaşma.
Adlandırmaktan vazgeçip en yalın
sunumuyla yüreğimi serdiğim o lahit.
Mağdur olduğumu kanıtlayamasam da
biliyorum ki; benden kötüsü yok evrende.
Az evvel kuluçkaya yattığım bir şiir
dumanı üstünde ve içimdeki gizemi değil kötümserliğimi öldürüp iyimser ve
ılıman tutumla yakın temasa geçtiğim insan iklimleri.
Öyle ya; her birimiz ayrı bir mevsimi
dillendiriyoruz ve coşkumuzu bazen söndürüp kızgınca nefret ediyoruz
birbirimizden.
İşte anlamadığım bu yüzden
anlatmaktan yorulduğum ve ürkünçlüğüne gerçeklerin ben yalın tasvirler kondurup
sevimli hale getiriyorum ne varsa kabul etmem gereken.
Zamanın öteberisi ne çok saat; ne çok
gün.
Yılı uğurlamaya şunun şurasında ne
kaldı ve biz ne yaşadık ki?
Önce acıyı tasnif ettik sonra hoş
görüyü lav ettik en son kendimizi baş tacı yaptık yine de gürültülü bir
sağanaktan öteye düşmedi yolumuz.
Rahmetin ıslattığı vicdanlarımızda
pür-ü pak duygular tebessüm ederken biz gülümsemeyi unuttuk.
Adların da anlamların da es geçildiği
belki de bu yüzden adlandırmak ve anlamlandırmak zorlaşırken.
İrkildiğim gerçeklerden kaçamadığım
nasıl bir gerçekse ben yalan olmayı değil inanmayı ve inandırmayı seçtim.
Şimdi yolunu gözlediğim güzel
günlerin hesabını henüz vermeden meleklere belki de ötelendiğim gerçeğini de
yok sayıp… artık hala neyi bekliyorsam…
Sanırım anlaşılmanın vakti gelmiştir
artık ben anlamasam bile olup biteni en azından içimdeki teyakkuzu sonlandırıp
içimin şifresini de verdikten sonra ulu orta haşmetli bir yürek sesine de hayır
demez sanırım evren.