Şehir, efsanesini yitiriyor…
Bir terennüm bağışlıyor günün arka
yüzüne…
Belli ki;
Bir şehir efsanesi imiş mutluluk:
Kayda geçen korkuların olmasa da
ecele faydası.
Rutubetli bir Kasım günlüğü
Her engebede kayıtlı ne çok sızı.
İçimin geçitlerinde daracık düş
panayırı:
Ulu bir ağacın gölgesi tek tanığım:
Haşmetli kollarında sevginin,
Derinlerdeki tezahürün bata çıka
yürüdüğü
Asılsızlığın da öngörüsü adeta:
Zapt edilemeyen duygu tutanakları
Zabıt memuru aslında
İçimdeki sır kâtibinin her efkârlı
var oluş şarkısı.
Melun bir gölge;
Kâfir yetilerin uzamında kör bir
lehçe:
İrili ufaklı palazlanmış cümleler
Tefrikanın son nüshası;
Az sonra ifşa olacak mahremiyet.
Kundaklandı her zerre;
Metazori bir gülücüğü dahi tehir etti
evren;
Kıtalar aşan yürekte varsa yoksa
Hayaller sulu sepken;
Vakitsiz ölümler ise bir işaret;
Kirli ellerinde yoksul varlığımın;
Mukayese dahi etmem içimdeki kumpası:
Hanların hangi kapısında ölüm?
Hangi kapısında zulümsüz geçecek ki
günüm?
Dört koldan zıpkın gibi söylemler:
Geçiştirmek aslında günü,
Yazdığım her şiir.
Kıyısında yosun bürümüş gözlerin
dinmese de
Çisil çisil inen rahmeti
Esirgemesin asla Yaratan
İçimdeki hasreti
Belki en çok kendime tüm ihanetim:
Saygısız bir cümleden çaldığım
hasleti
Un ufak etmişim belli ki kayıp şeceremi
Sunmuşum bilinmeze.
Zar tutan fanus:
Zemzem suyuyla yıkanmış her düş:
Zehirlendiğimin kanıtı mı yoksa;
Düşüp düşüp yollara
Varmaktan imtina ettiğim o billur
yürekli şiir:
Ne kaside ne hikaye
Altı üstü yorgunluğun mahiyeti;
Leb demekten yorulduğum
İçimde öğüttüğüm yine bilinmezin
laneti.
Kâfir imgede takılı aklım:
Sağdan sola kayan gözlerinde haşmetli
özlemin;
Göz göze gelmekten imtina ettiğim
Sayısız bedelle yüklü basireti
bağlanmış
Bir hadise aslında yaşamak adına
Adı olmayan bir mevsimde saklı kalıp
Sakındığı her yüreği
Telaşla banarken sevgiye.