Bu sefer, amacım attığım temele
katlar çıkmak elbette zemindeki harç geleceğin de garantisi.
İstisnasız Mutluluk Apartmanı ismi
yeni hayatımın ve şekillenen ön görüler sayesinde son söze, daha asırların
tanıklık edeceği.
Bir süreçten diğer sürece atılım
yaptığım ve atıl olan duygularımın mimarına müteşekkir olduğum kadar haznemdeki
her şeyi hazine babında kaynak teşkil ettiğim yeni hayatıma.
Bir hayat bitmeden de bir hayat
başlar madem, o zaman mutluluğun fıtratına çok da atıfta bulunmamak gerek.
Üç sayfa nüsha aldım dünden. Birini
diplomalarımın altına koydum ki; kaynak olsun yeni evraklarıma ve bir sayfayı
kadere sundum ki; tevekkül yüklendiğime kanıt teşkil etsin ve üçüncü nüshayı da
yazdığımın bu yazının altına iliştireceğim.
Döngüde tecelli eden ne çok edim;
sanrı ve yankısı duyulmayan çığlıklar ve ben bir şekilde ifa ediyorum gizemi.
Gizem…
Tortusu dibe çöken ve yüzeye yayılan
o parlaklık işte yazdığım an hâsıl olan o duygunun iz düşümü.
Görüntüsünde mademki bozukluk var
ruhunuzun acele ile içinizdeki mekanizmayı tamir ettirin. Nasıl mı?
İddia ediyorum ki; ilk şart
niyetinizi bozmadan yaşamak ve koruduğunuz iyi niyet sayesinde öncelikle Allah
katında kabul görmek elbette hangi günahımız hangi sevabımız ne derece muteber
ya da reddedilir bunu asla bilemeyiz her ne kadar her kafadan ses çıkarken;
bizler emin tavırlarla cenneti garantilediğimize dair tahminler yapsak da
elbette şahsına münhasır söylemler her biri.
Güne özel kimi zaman yazdıklarım.
Belki çocukluğumdan gelen bir esinti.
Belki hayal dünyamın muzip bir
sunumu.
Belki hepsi hayal; belki hepsi gerçek
addedilen ve kimine göre yaşanmışlık kimine göre yazdığım mutsuz cümlelerden
bir çıkarım yapılıp da karakterimin sorgulandığı.
Gerçek manada inanılmaz sorgularken
bir insan kendini ve ben zaman zaman dara düşüp de; iyi bir insan olmak mı iyi
bir yazar mı diye sunulan ikilemde hangisine tekabül ettiğim konusunda tam bir
kafa karışıklığı yaşadığım.
Aslında kafam net.
Ruhum dingin.
Duygular med-cezir akımında iken
yazmak asla zor değil ve zannımca yaşamak kaç kat yüksekliğinde kelimelerin.
Yıllar var ki…
Aylar var ki…
Günler var ki…
Kimse de iddia etmesin hani; yüzde
yüz mutluluğun garanti olduğu bir hayatı.
Kimse de iddia etmesin hani;
yazdıklarımdan bir çıkarım yapıp da dünyanın en mutsuz ve asık suratlı insanı
olduğumu.
An geçmiyor… önümde seken bir serçe
yavrusu.
An geçmiyor… hızlı hızlı bir kediyi
kovalayan azman bir köpek.
Ve ben tüm ömür derin tahliller
yapmak adına şuna vakıf oluyorum ki; sistem çok basit aslında. Evet; zor
görünen ve hayat bizi zora sokarken aslında bizler mutluluğu son zerresine
kadar yaşadığımıza vakıf ve ansızın hâsıl olan bir çatlak.
Belki bir zehir kimisi tarafından
bize zikredilen.
Ya da basit bir nüans.
Belki aslı astarı olmayan bir
dedikoduya maruz kalıp.
İklimsel değişikliği ruhumuzun
aslında ruhumuzun katlarında her şey yolunda iken ve beden sağlımıza da
şükredip ve bingo!
Neyin garantisi var ki hayatta?
Haydi, planlar yapalım. Haydi, iddia
edelim ki; yüz yaşımızı devireceğiz.
Haydi, çığlık atalım şarkıda olduğu
gibi:
Ya da…
Sayısız diploma ile hava atalım
cihana ve kendimizi kıyaslayalım kim ise fazla okul yüzü görmemiş.
Ne malum; işlerin ters gitmeyeceği?
Ne malum; diplomalarımızın bir işe
yaradığı hatta ve hatta sahte olmadığı?
Gönül ister ki; herkes gönlüne göre
yaşasın o zaman bırakalım da isteyen istediği gibi yaşasın.
Etik olmadığını bildiğim için asla de
özenmedim bir ömür: ne birinin yaşantısına ne mesleğine.
Etik olmadığını bilmeden çok sayıda
yanlış yapılabilmekte ötesi de var ki bu, aslında mutsuzluğun adresi.
Bırakın da yetinin, lütfen.
Bırakın da isteyen istediği hayatı
yaşasın.
Yeri gelir kalabalık bir aile
kurarsınız; yeri gelir yalnızlık caziptir.
Ne çok insan birbirini gözlemleyen.
O pek sevdiğimiz kutunun içinde nice
program ara sıra göz atıp sıdkımızın sıyrıldığı.
Adı televizyon; adı güncel; adı
insana dair ama ne yazık ki; birbirinin gözünü oyan insanların baş tacı
edildiği muhtevası adına iletişim denen cihazın ya da ömrümüzü çalan nice saçma
televizyon programı ve işte söz dönüp dolaşıp seçiciliğe geliyor.
Nemalandığımız güzellikler olmalı
oysa.
Safça severken insanlar birbirini…
özenti babında nefreti göze alıp kendimizi üstün görmek adına nasıl da
kötülüyoruz insanları birbirimize ve birimiz tam çıkıyor görüş alanından bu
sefer ok yönünü değiştiriyor ve az evvel bir diğerinin gıybetini yapan bu kez
dedikodu malzemesi oluyor.
Zor mu, diye düşünüyorum ve zor
olmadığını da biliyorum.
Akıl… bize bahşedilen ve aklımızı
kullanmak yerine akılsızca zamanımızı harcıyoruz.
Bu gün temelini attığım binanın ilk
katını işte şimdi çıktım.
Daha sıvası var; badanası ve mimarı
dokusu lakin ben bu gün hayatıma yeni bir milat kondurdum.
Adını henüz bilmiyorum fakat bildiğim
bir şey var ki; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak… olmayacak derken
olumsuzlukları ve üzüntüleri yok saymak adına yoksa sahip olduğum tüm
güzellikler, tüm güzel insanlar zaten ilk sırada aslında öncesi inancımın
ışığında ilk tuğlayı koyduğum.
Aslında doğduğum gün ilk tuğlayı
koyan yine anne ve babam iken ben yeniden doğmakla iştigalim son zamanlarda.
Hayatın albenisi.
Hayatın çıkarımları.
Çıkarları insanların… geçtim, geçtim
inanın ne de olsa benim tek çıkar bildiğim; karşılıksız bir şekilde yüreğimi ve
iyi niyetimi sunmak ve bunu sunan insanlar sayesinde huzurumu daim kılmak
elbette Allah’ın izniyle.
Kafamın çok karıştığı son on günü
belki de 2018’in en karışık üçüncü döngüsü diye ilan edebilirim hele ki yeni
yıla şunun şurasında bir ay kalmışken.
Ailecek yaşadığımız sıkıntılı günler
aslında aylar hatta ve hatta yıllar.
İşte inancın karşılık bulduğu aslında
inanmak karşılıksız bir sevgi ki İlahi Aşkın da ta kendisi.
Severek kendimizi keşfettiğimiz;
severek kanatlanan benliğimiz ve iyi niyetimizle işlerimizin de rast gittiği.
Kimse sevgiyi inançtan ayrı tutamaz.
Ya da kimse demesin ki; inancın sevgiyle ilgisi yok ki bunu bilfiil yüzüme
söyleyen ve beni sırf insan sevgimden dolayı yargılayan keşke rüyamda gördüğüm
bir enstantane olsaydı.
Çocukluğumdan beri alışa geldiği
üzere sevgiyi ilk sırada yaşayan bir insan doğasından çıkıp da yola buna inancı
iliştirip zaten dayanma gücümü en tepe noktaya elbette yine Allah’ın izniyle
çıkardım.
Planım bu, değildi.
Aklımda olan başka yazılar varken
plansız çıktı bu yazı ortaya.
Ne de olsa rüzgâr bir şekilde yön
değiştiriyor.
Lodos estiğinde buz kesildiğim üç beş
günün ardından, poyraza rağmen içimin sıcacık olduğu ne de olsa İlahi Aşk nasıl
da odun atıyor içimde sönmek bilmeyen o ateşe ve gerçekten da işte sönmek
üzere, deyip de yüreğimin cayır cayır yandığı.
Bir aşkı latife biliriz.
Bir de yüreğimizi sereriz, değil mi…
Yetmez ki bu, bize.
Tüm benliğimizle ait olduğumuz kadar
tüm gönlümüzle bakıp da kimselerin göremediklerine vakıf olmak.
Aşkın tutuşturamayacağı ıslak odun mu
var?
Ne mutlu bana ki; ben güzelliklerle
pişerken tüm sıkıntılar ve kötülükler de bu aşk ateşinde yanıp gidiyor tıpkı
tuzu kuru birinin kuru dalların eşliğinde yaşın da yandığı ve yasın da ve
nihayetinde tüm evrene yayılan bu sihirli duygular.
Sihirli duygular, evet ne de olsa
mucizevi bir şekilde hâsıl oluyor huzur ve mutluluk.
İnanmaktan geçerken yol ve kimseyi de
kırmadan yaşamak varken…
İzafi kimi şey.
Belki yazdıklarım da izafi aslında
hislerimiz lakin kalem sayesinde somut deliller sunuyorum öncelikle kendime ve
sevdiğim tüm insanlara.
Çivisi çıkan bir dünya olamaz yoksa
bu kadar istikrarlı ve gönül güzelliği olan insana asla rastlayamazdım.
Çivisi çıkan penceremi ise boşluğa
fırlatıyorum ve açık pencereden ruhuma kadar uzanan o devasa ışık ve huzur yol
oluyor.
Yorgun zamanlardan geldiğim şu son
birkaç ay özellikle.
Kardeşimin yanında kendimi ilk kez
abla olarak hissettiğim ne de olsa; o, benim küçük ağabeyim elimi asla boş
bırakmayan yine sevginin eşlik ettiği nice güzel insanla yolumuzun kesiştiği.
Allah kimseyi sevdikleriyle sınamasın
ve ben gerçek manada sınandım son birkaç sene özellikle.
Bazen patavatsız bir şekilde çözüm
ararken ve kendimce bir çıkış yolu baktığım…
Bazen sessiz kalıp tek noktaya
diktiğim sabit gözlerim ve kalemim…
Ve her zaman O’ndan istediğim…
Kulluğumun zirvesindeydim epeydir
çünkü çok aciz ve garip bir kuldum epeydir.
Aslında hala da öyle.
Ne de olsa cılız iç sesim ve
haykırışlarım beni bana sunan ve katlanan imanım; katlanan üzüntüm derken
katlanan şükür duygum.
Şekillenen ruhum.
Biçimlenen kelimeler yine ruh halime
uyumlu…
Her ne kadar uyumsuz gözüksem de
vicdanım rahat çünkü tüm zararım kendime hele ki bir ömür boyu da bu, böyle
olmuşken…
Lakin yazının başında da dediğim
gibi:
Harcımı yeni attım ve zemin sağlam.
Hoş geldiniz İstisnasız Mutluluk
Apartmanına…
Hayaller ne için, değerli dostlarım?
Bizler neden yaşıyoruz? Elbette
öncesinde kendimizi insanlık yolunda kanıtladığımız ve kayıt altına alınan
maneviyatımızla varlığımızı tescillemek adına yine sevgi ve inançla teselli
bulduğumuz ötesinde huzurun da adresi…
Yeni katlarını da Allah’ın izniyle
çıkacağım.
Sevgiye ve inanca ve hoş görüye
şükürler olsun ki insanlığımızı yaşatıyoruz yaşadığımıza dair bir sunum iken
her yeni gün ve sayısız duygu ve ne çok insan yüreğimizde kayıtlı yeter ki
Allah katında makbul görelim Allah’ın izniyle iyi ve güzele odaklanmışken tüm
aciz varlığımız ve cılız sesimizle nefsimizi de sonlandırırken…