Sonu müjdeleyen billur bir seyyah
adeta yürek; s/onsuzluğun kıblesinde boykot ettiğim nefsi huzuruna serdim
mahşerin.
Devasa yangınlarda, kozamı yaktı
zalim yıllar aslında içimdeki iklimdi yeknesak kurtuluşuma ortak o son nüsha.
Müjdeleyen bir şeyler var mutluluğu:
ben ki beylik bir kazanım adına asla tercih etmedim mubah olmayanı.
Yarımlarda tutuşan çeyrek düşlerim.
Muteber bir hece olma isteğim belki
de meşru bir ölüm yerine nefsi müdafaa yapmaktan geri durmadığım zamanın
çetelesi.
Böbürlenmedim ben bir ömür.
Zamanla azaldım hece hece ne de olsa
beyhude yoksunluklarla içli dışlıydım.
Yalıtılmışlığın şehrinden geldim ben
aşkın dokusuna.
Zaman bürüdü gözlerimi ne de olsa gün
bazlıydı her yazdığım ve şimdi muteber bir yolculuk ile şereflendiriyor beni
Rabbim.
Kozamda saklı olsam da güne denk
düşen hüzün ve mutluluğum benim ikbalimdeki o var oluş şarkısı.
Aşkın şühedası her yanık kelam ve
içimin dokusunda okumakla yaşamak hayatı ve üflenen nefesime of demeden
arşınladığım ömür palası.
Hayatın muhtevasında şiir gözlü
sevdiklerim var beni.
Şiirin muhtevasında sevgi gözlü yârim,
yarenim, eşrafım var benim ve çoğu da bilmez saklı olduklarını yüreğimde.
Ben sessizce sever ve dua ederim.
Sessizce yaşar ve yazarım… demeye
muktedir olsam da tüm sessizliğime mazhar olan şu ölümlü satırlar.
Afakı olmayan bir şehir mi ne?
Ya da azabı yok sayan bir fasıla.
Şimdi hangi yarımda hangi çeyreği
buyur edeceğim de tamlayacağım ülkülerimi?
Şehrin çeperinde dağ başında yaşayan
bir münzeviyim.
Dağın tepesinde maviyi yüreğine
sığdıran bir su damlasıyım.
Suyun gözlerinde ölümlü bedenimle
yarınlara talip bir dün’üm ben aslında an’ına sadık lakin mazinin örtüsü ile
dokusundaki otları yok eden ve yeşil gözlerinde doğanın maviye ve pembeye âşık
bir sarı imgeyim tıpkı güneşi soluyan bir çiçek ve muhtevası sevgi.
Vazgeçmeyeceğim sevmekten birilerini
dahasını da ekleyeceğim yüreğin dip not babında sayıklarken sevginin
neşriyatında, derinlerin tahayyülü ile zifiri karanlığı delen gündüz yüreğim.
Işığında şehrin bir kumpas zaman
zaman hayatın ritmine yenik düşen.
Bazen yankısı olmayan bir ses içimden
düşmeyen ve boca ettiğim evrenden ben kabul görmüşken nasıl mutlu olmam hele ki
söz konusu hidayet ve rahmet sağanağı iken…
Göğün uzamlarında bir hale.
Aşkın rahlesinde çirkinliği lav eden.
Şurasında ömrün gel-geç de değil hani
bilakis ömürlük kaygısını şerh düşüp ahreti kucaklamaya hazır.
Bir mevta belki de yazdığım her
söylem.
Bir çırpınış evet, bir çırpınış iflah
olmaz hayallerime yenilerini eklediğim belki de ikbalin kuru sıkı taziyesi ne
de olsa hayalleri yarım kalmış bir faniyim ömür denen güzergâhın her tali
yolundan ana yola sapmak adına gözümü sakınmadığım…
İlahi benim acılarım.
Islah ettiğim nefsimin de hiç önemi
kalmadı hani.
Dünlük derdest komplimanlar ya da
sonu gelmez kinayeler mi… umarsızlığındayım evrenin gizemine biat.
Her söyleme şerh düşüyor yüreğim.
Ben beylik sunumların insanı değilim
madem söylediğim her övgü ve sürrealist imgeler bile tefekkürde iken ben
meylettiğim ilahi sevgiyi nasıl nasıl da taşırıyorum çeperinden ruhumun.
Kıtalar aştım ben.
Aşkı izah ettim kendimce ve tefsirine
baş koydum.
Dokumda saklı her detay.
Detayda saklı mutluluk.
Mutluluk mu?
Sevgiden ve huzurdan mütevellit.
Açılımı ömrün aslında yağmurlu bir
havada açmadığım şemsiyemle dans ettiğim yine bilinmezin neşriyatında bilindik
her duyguyu bilfiil dile getirdiğim.
Kaçarım yok benim.
Açmazım var genelde ve aymazlığında
hangi muhteva ise tüm dikte ettiğini yüreğin bir bir seriyorum satırlara.
İyilikten kasıt hep iyi niyeti saklı
tuttuğum ve tanımsızlığın makbul gördüğü kabullenişte yüreğimi ve ellerimi
açtığım rahmet.
İnsan doğasında saklı her yemin.
Her yeminde saklı rüştünü
ispatlamamış acılar.
Acılar batağına saplandığım her an
için müteşekkirim yüce Rabbime.
Acıdan çıkıp mutluluğa boca ettiğim
şükür ve girdabından ömürlük sıkıntıların tek surede saklı iken huzur ben yine
bilfiil yüreğimden akıttığım kadar gözümden akan rahmete defalarca müteşekkir.
Acılarımın tabibi hep inançta saklı.
Akça pakça bir yakamozda ise ben
saklıyım.
Haklı olduğum her fasıla lakin yenik
düştüğüm devranda genelde kabul görmediğim sayısız meclis ta ki içine düştüğüm
bu yazma aşkı ile iflah olan yüreğim ve kozamı kırıp yeminle tövbeyle
kucakladığım evren.
Aşkına talibim ben doğasında saklı
muhteviyat ile zerre olan varlığımı serpmeye talibim ve aşkın afakında bir
tohum daha ekiyorum her yazdığıma şerh düşmüşken bilfiil adımı ve yüreğimi.
Yürekteki tüm kımıltı ve hacimsiz
yaşama coşkum.
Bazen başım yana düşse de dik tutmak
başımı ve içimi ferah kılan ve yüreğimdeki saklı güzellikleri ben her nasılsa
bıkıp usanmadan sunarken yakınımda uzağımda kim varsa.
Beni bana yakın kılan.
Arşı alaya çıkan ilahi coşkunun
muhtevası ile aziz dostlarıma her daim müteşekkir ve kavuştuğum bu hidayet
benzeri rüzgârda savrulmak değil de savurmak istediğim ilahi muhtıra.
Göğün kement attığı bir
ebemkuşağındaki sekizinci renk ve notayım ve dokuzuncusuna talip.
Namert olmayan her surette ben aşkı
ve sevgiyi soluyorum ve insani vasıflarımdan bir nebze olsun övünçle
bahsetmeden kuru ve cılız ışığında gecenin karasına atıfta dahi bulunmadan ben
aşkı aralıksız örüyorum ve yürüdüğüm yolu asla terk etmeyeceğimin bilinci ile
ifa ediyorum doyumsuz yaşama sevincim ile muhtevasında ömrün ben sayısız kareye
dâhil olup kendi örüntüm de değil hani bilakis bir önerme iken aşkın kudreti ve
sönmeyen ışığı…