Bir  dede,  aynı  zamanda  eğitimci  olarak  aldım  torunum  Lina'yı  karşıma ona  ciddi  ciddi hayat dersi  veriyorum:

-Sevgili  Torunum !

Bir  yaşına  girdin.  Yani  koskocaman  bir  kız  oldun. Artık  bazı  şeyleri  öğrenmenin  zamanı  geldi  değil  mi?  İşte  bu  sebeple şimdi  maddeler  halinde sıralayacağım  hususlara dikkatle  eğilmeni  istiyorum.

-Hooopp  n'aapıyorsun?  Eğilmesi  gereken  sensin  ben  değil.

-Hay  Allah'ım  ya.  Saçlarımdan  yapıştı  kafamı  aşağı  eğiyor. Eğmekle  de  kalsa  iyi  kafamın  tam  odak  noktasına  elleriyle  şap  şap  yapıştırıyor. 

-Bak  kızım:  Her  ne  kadar  rahmetli  annem  bana  ''Davul  Kafalı ''  demiş  olsa  da o  günler  çok  geride  kaldı.  Dede  kafası davul  ya  da  trampet  değildir.  

-Yok  arkadaş.  İnadına  Mehter  kösüne  vurur  gibi  vuruyor. Bir  yaşında  üstelik  bir  kız  çocuğunda  bu  kadar  güç  olur mu?  

-Off  offf  offff.  Gitti  kulağım.  Resmen  gitti  kulağım.  

-O  minicik  fare  dişleriyle  öyle  bir  ısırdı  ki  kulağın  yarısı gitmiştir  garanti.

-Bak  Lina.  Dede  kulağı  yenecek  bir şey  değildir.  Hem  doktor  amca  babana  ne  demişti  unuttun  mu?  Hani  geçen  hafta aşıya  götürmüşlerdi  seni  işte  o  gün.  ''  Çocuğa - salçasız  ve  tuzsuz  olmak  kaydıyla-  sizin  yediğiniz  her  şeyi  yedirebilirsiniz ''  demişti  di  mi?  Peki  sen  hiç  babanın  ya  da  annenin  benim kulağımı  yediğini  gördün  mü?  Görmedin.   O  halde  niçin  kulağımı  yiyorsun  a  benim  güzel  kızım?   

-Tamam  benim  kulağım  da  salçasız  ve  tuzsuz  ama  en  kart  sığır  etinden  daha  da  serttir.  Yani  sindirmen  zor  olur.  Yazık  değil  mi  sana? 

- Gülmeeee.  Gülmeeee.  

-Kız kime  diyorum  ben?  Hem  bak  ne  diycem: Bir  insan  acı  çekerken  bir  başkası  gülmez.  Çok  ayıp.

-Haaa  anladımmm.  Karnın  acıktı  senin.  Tamam  gel mama  yedireyim  sana.

-  Of  Lina  yaaa.  Anladım  dedeni  çok  seviyorsun.  Kırışıkları  düzelsin  diye  ona  sebzeli  maske  hazırlıyorsun  ama  sen  aç  kalacaksın  kızım.  Yani  çorba  dedenin  suratına  püskütülmez  evladım.

-Hımmm  evet.  Yağsız,  tuzsuz  üstelik  içinde  brokoli, havuç,  kereviz  olan bir  çorbayı  ben  de  olsam yemez  püskürtürdüm.  Aslında  şimdi  sana  şöyle  bol  sarımsaklı,  sirkeli  nefis  bir  terbiyeli  işkembe  çorbası  yapmak  vardı  ama  ahh  şu  annen  baban  yok  mu?  Neymiş  efendim, sarımsak  evi  kokutuyormuş, neymiş  efendim  işkembe dediğin  moksuz  olmazmış,  neymiş  efendim  doktorlar  ''Sakatattan  uzak  durun ''  diyorlarmış.  Neyse  az  daha  büyü  birlikte  dışarı  çıkmaya  başladığımızda  bu  günlerin  acısını  çıkartacağız  inşallah. Aramızda  kalsın  kokoreç  diye  bir  şey  var.  Bir  ye  bayılacaksın. Üç  yaşına  geldiğinde birlikte  parka  diye evden  çıkar  bol  bol  yeriz. Yanına  da  şalgam  suyunu  diktik  mi  kafalara  ooooh  misss.   Haydi  şimdi  çorbanı  yemeye  bak. 

-Linaaaa,  lütfen  ama. 

-''Senin  gibi  dedenin  suratına  tükürürüm''  demek  mi  istiyorsun?  Niye  ki?  Ne  kötülüğümü  gördün  zilli.

- Bak  bir  daha  tükürürsen  külahları  değişiriz  seninle...

-Ya  şimdi  değil. Hem  kafamda  külah  yok.  Saçlarımı  çekmen  gerekmiyor  yani. 

- Hımmm  anladım  müziksiz  olmaz  diyorsun.  Tamam  o  zaman.  ''Küçük  kurbağa  küçük  kurbağa  kulağın  nerede.''

-Zırlama  lütfen.  Bebek  dediğin  bu  şarkılarla  büyür. 

-Tamam  ya  sus.  Tarkan'ın  ''  Yolla ''  şarkısını  açıyorum. Hay  Allah'ım  ya.  Çocuklar  da  değişti.  Bizim  zamanımızda  bir  ''  mini  mini  bir  kuş  donmuştu ''  ile  bebeklik  döneminden  çocukluğa,  çocukluktan  buluğ  çağına  atlardık.  Bunlara  şarkı  beğendiremiyoruz iyi  mi?

-Üf  Linaaa.  O  koku  ne  be  kızım.  İnsan  biraz  usturuplu  salar.  Hem dedenin  yanında  biraz  ayıp  olmuyor  mu?

-Gülmeee.  Gülmeeee. Ne  gülüyorsun?  Gel altını  alalım  senin.

-Uffff.  o  ne  ya.  Kızım  sen  alt  tarafı bir  yaşında  bir  bebeksin. Bu  kadar  kaka  yapılır  mı?  

-Bak  yine  gülüyor.  Ne  var?  B.kunda  boncuk  mu  buldun?

- Yok  sen  değil  ben  buldum. Kaç  gündür  benim  tespihin  kaybolan  boncuklarından  biri  nihayet senin  kakandan  çıktı.

-Neyse...Karnını  doyurdum,  altını  da  aldım. Şimdi  uslu  uslu  oyuncaklarınla  oynayabilirsin.

-Hoooop.  Heeeeyyyy.  Benim  bilgisayarımla  değil.  Kendi  oyuncaklarınla.

- Yaaaa  ama  olmuyor  ki.  O  benim  bilgisayarım.  Yani  benim  oyuncağım.

- Eyvah  eyvah.  Bilgisayar  da  elimden  gitti.

Fareyi  bir  kaptı  ki  sormayın  dostlar.  Geçen  sene  beslediğim  kedim  Duman  bile  böyle  fare  kapamıyordu.

Bundan  sonra  artık  Lina  müsaade  ederse  sizler  için  bir  şeyler  yazmaya  çalışacağım.

Şimdilik  ancak  bu  kadar  yazabildim. 

Herkese  selam  ve  sevgiler. 

( Bebek Torun Eğitiminin Üffff Noktaları. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.12.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.