Saf tuttuğum yalnızlığın müridi yeni bir şiir olma vaktidir şimdi ve meyan kökünde umudun, aşkı da yaftalamanın tam zamanıdır içimdeki körebe kuşlardan bir gaga dolusu umudu içime transfer edip tüyme vaktidir âlemden.

 

El-âlem ne der, korkusuyla sevgiyi lav ettiğimiz.

 

Aşkın hatırına şiddete tahammül ettiğimiz.

 

Ölüm rencide ederken yaşamaya da şerh düştüğümüz.

 

Müebbet yemişliği isyanların ve can pazarında, palazlanmış bir öyküden çıkıp da yola…

 

Şehrin tebaası nasıl da yenik şiirlere aslında şiirler nasıl da yenik gerçeklere.

 

Edası nazı niyazı ve aksanı…

 

Yüreği, yongası ve muteber varlığı.

 

Şiirlerin göletinde; aşkın hitabesinde; yorgunluğun da hulasasında saklı gerçekler: adı üstünde doğru ve yanlış yapa yapa bin bir erdemle göz ucuyla vakıf aslında içimizde tüm olup biteni bir türlü dillendiremeden.

 

Şimdi kuşpalazı bulutlardaki o kuş sürüsüne bir ceza makbuzu kesecek nöbetçi melekler ve reçetesini Tanrıya aktaracaklar ölümlü bedenlerin ruhunda kundaklanmış masumiyet ne kadar canı yansa da asla isyan etmezken.

 

Gecenin lehiminde o ince dokuda kavuşulmazlığın da muhtırası.

 

Şimdi salâvat getirip de gecenin nakşında belki öykündüğümüz mutluluğa duygular fora, diyebilmenin de vaktidir.

 

Hangi akit ise öncesi meçhul sonrası yoksunluk…

 

Hangi dar vakitte başın düştüyse yana…

 

Mihrabında ömrün, yoklukla savaştığımız…

 

Bir martavala daha tanıklık ederken tarih tali yollara saptığımız.

 

Bir keramet.

 

Bir kehanet.        

 

Aslında asalet yüklü her yalnızlık ve muhbir imgeler vasıtasıyla yokluğu varlıkla eşleştirdiğimiz…

 

Düş yakamdan dercesine, mutluluğa göz kırpıp hüznü kovduğumuz ve yakamızı çekiştiren bir vasiyetten alamazken gözümüzü bizler bir bir yollara savrulduğumuz…

 

Aşkın hicabı; ömrün gafleti; yorgunluğun da son nüshası.

 

Ebabil kuşlarına nazire eden o kukumav kuşu belki rest çekip sürüsüne bir başına yolculuğuna devam eden gri tüylü yavru aşk kuşu.

 

Mağlup bir eda ile mazlum bir yürekte aşkını İlahi Aşkla bütünleştiren şairin dizelerinde elbet hüzündür her daim kokacak olan.

 

Radarı kapalı bir dünyadan alacaklı ama asıl amacı; amaçsız yolculuklara sıktığı kör kurşun…

 

Mübalağa etmeden sevmek mi?

 

Aşkın hatırına susup solmak mı?

 

Şimdi bir nida koyuverelim ruhumuzun söküklerinden ve ifşa etmeden her detayı sökülelim delice.

 

En mustarip olduğumuz ve dillendirdiğimiz öykülerdeki yükümlülüklerimiz.

 

Şatafatlı bir sunumsa aşkın itirafı o zaman bir şiir olmanın vakti çoktan gelmiştir, azizim.

 

Ruhumun yorganına serilmiş düşlerden alamazken başımı varsın yok saysınlar naşımı…

 

Ben yorgun bir şiirim, azizim.

 

Okuyanın da okumayanın da canı sağ olsun.

 

Sevgim de selamım da bakidir evrene.

 

Alanın da almayanın da tüm dilekleri kabul olsun.

 

Şeceremde yok yıldızlar benim lakin ben yıldızın ta kendisiyim bir şafaktan diğerine uzanan yolculuğumda aşkın da hüznün de peşinde bir sürgün cümleyim.

 

Yetim arazlarda bir yemin; aşkın atlasında kör bir hece ve soluduğum kadar solmaya da aday bir çiçeğin eşlik ettiği bir yüreğin lehçesiyim; andığım kadar anılmadığım gerçek olsa da sevgiyi ben bir kez şerh düştüm şu kısa ömrüme…

 

 

 


( Ben Yorgun Bir Şiirim Azizim... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.12.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.