Sıra dışı özlemlerin sıra dışı bir
ahlakı var ve göklerden inen rahmeti kucaklayan kollarında aşkın, namı almış
yürümüş beyitleri var.
Tutsak zamanın tutuk dilinde, hicvine
yenik düşen üzüntüsü var mağlup düşlerin.
Sarı benizli ışıklar var aşkın arka
yüzünde cehennem ateşine düşen ruhların kodesini bekleyen zebaniler var sıra
sıra dizili yenilmişliğin tarhında, beyzade bir kelam var; insan ırkını
sonlandıran öfkenin ve kinin de iz düşümü.
Bataryası kayıp şehrin; paslı
çivilerinde yalnızlığın pür dikkat kesilmiş heceler…
Yanık yüzünde ateşten nasiplenmiş
yorgun yüreğin… devamı yok işte asla da olmayacak şehir kaçkınları iken azığa
alınmış düşlerin mağdur kılınan zihniyeti.
Korunaklı dünyalarda saklı acılar bir
de izini sürdüğümüz yokluğun varlıkla kesişmişken yolu.
En muteber söylemi arıyor gözlerim ve
bir batında doğan bunca duygudan sıyrılmak adına en kıdemli yalanı saklıyor
evren.
Bir Kerbela adeta, aşkın körüklediği.
Bir rabıta isyanı bastıran kolluk
kuvvetleri kadar işine ve aşkına ve vatanına sadık.
Yediverenler sokağında solan ümitler
var belki de akla zarar her yitiş yine de çemkiren iblisten yana dertli olmak
bir yana melek yüzünde ölüm bile en endamlı vazgeçiş aşkın hitabesinde bir
içimlikmişçesine bastırılan isyan.
Heceler tanık.
Kelimeler soytarı.
İmgeler sıra dışı.
Aşk ise vakurlu bir iç çekiş ve
nemalandığımız düşlere bir nokta koymak adına ünlemle soyutlandığımız
gerçeklerden kaçmak belki de sığındığımızın bir üst katı iken ölüm.
Yeknesak bir diziliş için efkârında
haşmetli bir çığlık aslında sadece Yaratanın vakıf olduğu.
Bir izlekte saklı.
Bir edim ise kaybolmuşluğun hicvi ile
teyakkuzda.
Şimdi sürrealist bir gölge kopup da
uzaklardan sahibine ulaşmayı diliyor ve en muteber gölgeyi değil uzvunu arıyor
insanlık.
Çöreklenen masumiyet oysaki dibi
yanmış bir vazgeçiş.
Aşkın hitabında koyultu adeta
şimdi’sinden yoksun yarınların dünde kaykılmışlığı.
Saf tuttuğumuz hangi izbe ise
ah’ların güzergâhında şanlı bir yok oluş.
Göğün martavalında martılar
konaklamış.
Aşkın hacmindeki o ritim nasıl da
kayıp.
Düşe kalka sevmekle ölüm arasında bir
tercih yapmak mı hele ki patavatsız bir yürekten çıkıp de yola…
Epilepsi nöbetleri geçiriyor şiir
aslına biat aşkın da kutuplarında yarım ağız sevici imler.
Kalburüstü yalnızlık iken peyda olan
ve bir gözü dışarıda iken yenilmişliğin de bir maharet olmadığı inancına vakıf
satırlar.
Andığımız kadar da ar bildiğimiz.
En arsız kimlikten çıkıp da yola,
yoldan çıkmışlığın hırsını alan bir cebbar tebessüm belli ki efkârın iz
düşümünde bizler yalnızlığı mimleyip haritasını çizerken ömrün ve işte o
muhteşem son repliği.
Soluksuz yaşadığımız kadar soluğumuzu
biteviye tutarken ve tek nefeste aştığımız evrenin arka basamakları; nasıl ki
boyut değiştirdiğimiz bir kehanet evet, bizler asılı yalanlarız aslında
içimizdeki şiirleri kucaklayıp örselerken güzellikleri hala çiçek kokusunu
çekiyoruz içimize cennet diye yollara düşüp de bir sıkımlık canına da tav
olmuşken dürüstlüğün ve iyiliğin.
Teyit ettiğimiz kadar da tehir
ettiğimiz ve mahremiyetin raconuna asla uymazken sınır ihlalleri…
Şimdi iç rahatlığı ile
sonlandırabiliriz hayalleri ne de olsa şairler yazmazsa ölür içindeki sesin
gazabından ve her çürüğe çıkmış şiirdir şairin başını okşadığı o yetim hicvi
ömrün ve solmadan gün derinlerdeki teyakkuzdur yarına dair bir ışık belli
belirsiz yanıp sönerken…