DAĞ
BAŞI
İki bin
on iki senesiydi, tam anlamıyla dağın başı
Kar
hilafsız diz boyu, köyün elektrik direği yıkılmıştı
Derece
gösteriyordu -yirmi ikiyi
Sular
donmuş akmıyor çeşmesi
Işık
olmayınca yanmıyor kaloriferi
Çatıya
sığındık orada vardı köy sobası
Evin
aşı ekmeği bitti
Altı
gün sonra temizlediler ana yolları
Bindim
takama çıktım yola, çok sürmedi dönemedim köşeyi
Battım
kara, indim arabadan bir ben bir Allah yok başkası
Kurt
sesleri nede yakındı
Vurdum
tekmeyi arabama sırası mıydı !
Tam
anlamıyla dağın başı
Merkeze
kilometre, yedi
Bende
ne korku var ne telaşesi
Beş
dakika bile sürmedi
Çok
uzaktan geçiyor traktörün biri
Bilemedim,çöl
demiydim, serap mıydı
Kaldırdım
salladım kollarımı
Dedim
görse bari
Hava
tipi görmeyebilirdi
Oy oy
memleketimin güzel insanı
Çevirdi
yönünü bana geldi
Dedim
ben battım kaldım burada, var mı çaresi?
Dedi
üzülme hallederim ben şimdi
Taktı
zincirini çekti çıkarttı düze beni
Borcum
dedim dedi ayıp değil mi?
Sonra
gitti
Bindim
arabama lakin çalışmadı
Dualar
yakarılar... yaşasın çalıştı!
Çıktım
yola buz pisti sanki
Bende
hız yirmi
Aman
Allah'ım..... ileride traktör bekliyor beni
Anladı
tabi.... çaresiz inecek bu deli
Önümü
temizleyerek ağır gitmeye başladı
Nasıl
ağlamazsın hıçkıra hıçkıra şimdi
Dağ
başında bile sebepsiz bırakmayan Rabbini
O gün
o kadar çok ağladım ki
Gözümde
akacak yaş kalmadı
Merkeze
indik bir daha da o iyi insana hiç rastlanamadı
O
seneden sonra bir daha kışın gider miyim O köye
Derin
kış nasıl olurmuş öğrendim böylece
Okumakla
olmuyor, kışta savaşanları iyi anlamalı
Lüks otelde
seyretmeye benzemez karlı dağları
yaşamadan
öğrenemiyor insan hayıtı
eminnur güler acar