BİR  FATMA  ÇETİN  KABADAYI  HİKAYESİ  DAHA: MİSİRİ  GURUTTUN Mİ,  AMBARDA  DURUTTUN  Mİ?

Efendim  her  ne  kadar emekli  öğretmen,  araştırmacı,  soruşturmacı  ve  ortalığı  karıştırmacı  şair,  yazar,  bestekar,  sedefkar,  hamurkar, yaptığı  yanına  kâr  Sami  Biberoğulları  kadar  olmasa  da iyi  ve  sağlam  bir  şair-  yazar  olan  Fatma  Çetin  Kabadayı'nın  aynı  zamanda  bir  ana  okulunun  müdiresi  olduğunu  hepiniz  biliyorsunuz  sanırım.

Peki  bir  müdire ne  yapar?

Ne  yapacak  ki.  Bir  müdür  ne  yaparsa  bir  müdire  de  onu  yapar.  Ayrıca  her  müdirenin  masasında  ''  Müdür '' yazılı  bir  levha,  kapısında  ''  Müdür ''  yazdığına göre  kadın  müdürlere  neden  '' Müdire''  derler  onu  da  hiç anlamam. 

Bizim  edebiyat  dünyasında  da  böyle.  Mesela  Şaire  Leyla  Hanım...Neden şaire?  Çünkü  şaire  denmese  Leyla  Hanımı  erkek  sanırız  da  ondan  tabii  ki.

Her  neyse,  konuyu  dağıtmayalım.

Eğitim-  Öğretim  yılının  ilk  yarısı sonlarına  doğru  Fatma  Hanım  tüm  öğretmenleri  öğretmenler  odasında topladı. Tabii ki  bu  toplantı  öğretmenler  kurulu  toplantısıydı.

Bilindiği  gibi  öğretmenler  kurulu  toplantısında bir  gündem  belirlenir...Yok  yanlış  oldu.  Milli  Eğitim  Bakanlığı bir  gündem  belirler,  okul  müdürü  ve  öğretmenler  de  belirlenmiş  olan  gündemin  kendileri  ile ilgili  maddeleri  üzerinde  konuşur  ve  kararlar  alırlar.  Her  gündemin  en  son  maddesi  de  ''  Dilek  ve  Temenniler''  dir.

O  gün  de  gündemin  tüm maddeleri  görüşülmüş,  sıra  dilek  ve  temennilere  gelmişti

Fatma  Çetin  Kabadayı  ''  Gündemimizin  dilek  ve  temenniler  maddesine  geldik ''  dediği  anda   okulun  en  yaşlı  öğretmenlerinden  Müçteba Bey  (  Ki  65 ine  merdiven  dayamış,  yaş  haddinden  emekli  olacak  müzmin  bir   duldu )  atıldı  hemen : ''  Tanrıdan  diledim  bir  tane  dilek  aman  amannnn''

Kırkbeşlik  plak... Pardon,  kırk beş  yaşında  bir  dul  olan  Dilek  Hanım mesajı  almıştı  '' Kar  yağıyor  yağıyor,  aba  mı  giyeceğim/ İhtiyara  varıp  da  baba  mı  diyeceğim ''  diye  verdi  cevabı

Fatma  Çetin  Kabadayı  bu  ikisi  arasındaki  aşna  fişne  durumlarına  öteden beri  gıcıktı  zaten  ama  yine  de  sükunetini  korudu: ''Arkadaşlar !  Dilek  ve  temennilerimiz  kişisel  olmasın  lütfen''

Genç bir  öğretmen,  hızlı  bir  Feminist  olan  Cevriye   söz  aldı:

-Sayın Müdürüm.  Bence  bu  okullara ''Ana  Okulu'' demek  kadınlara  hakarettir.  Pozitif  ayırımcılıktır.  Adını  değiştirmek  için  Bakanlığa  dilekçe  verelim.  Olmadı  bakanlığa  yürüyelim.  O  da  olmadı  bakanlığı  havaya  uçuralım.

Fatma  Hanım  Dehşet  içinde  sordu?

-Neden?

Cevriye  cevap  verdi:

-Ne  demek  ana  okulu?  Çocuklara  bakmak,  onlarla  ilgilenmek  sadece  anaların  görevi  mi?  Babalar evde  yan  gelip  yatsınlar, çocuğun  her  türlü  problemi  ile  analar  mı  ilgilensin?  Bu  erkek  egemen  anlayışı  ne  zaman  yıkacağız  müdürüm?

Fatma  Hanım  bu sefer  sevgiyle  baktı  genç  arkadaşına.  Fena  halde  gaza  gelmişti.   Kurul  katibine  seslendi:

Yaz  kızım...Pardon..Lütfen  yazınız Fidan  Hanım: Şehit  Gediz Çivi  Ana Okulu  İdareci  ve  öğretmenleri  tarafından  Milli Eğitim  Bakanlığına  Sefer-i  Hümâyun  düzenlenecek  ve küffarın  tüm  kal'aları  feth  eylenüb  bundan  kelli  memâlik-i Karesi ( Balıkesir )   dahilinde  ana  okulu  diye  bir  mektep  komayup  cemi-i cümlesi  ''Ana-Baba ''  okulu  olacaktır.

Devam  etti  Fatma  Çetin  Kabadayı.

- Başka  bir  önerisi  ve  dileği  olan  var  mı?

Müçteba  Bey  söz  aldı:

-  Çişim  geldi.  Yüksek  müsaadelerinizle  tuvalete  kadar  gidebilir  miyim?

Fatma  Hanım  öfkeyle  bağırdı.

-Patla  e  mi  Müçteba  Bey ! Sana  o  kadar  dedik  prostat  ameliyatı  ol  diye.  

Müçteba  Bey  Fatma  Hanım'a  cevap  verebilecek durumda  değildi.  Avcı  tazısı gibi  tuvalete  doğru  koşmaya  başladı.  Bu  arada  kurul  devam  ediyordu  tabii  ki. 

Şuküfe  Hanım  söz  aldı:

-  Müdürüm ! Okul  kantininde su  böreği,  kıymalı  börek,  baklava,  revani,  vezir  parmağı,  dilber  dudağı  gibi  tatlılar  olmasını  talep  ediyorum.

Fatma  Hanım,  Şuküfe  Hanımı  tepeden  tırnağa  süzdükten  sonra  cevap  verdi:

-  Şuküfe  Hanım !  Şu  küfenize  bir  bakar  mısınız  lütfen?  Maşallah  gölgesinde  bir  ordu  dinlenir.  Hal  böyleyken  hâla  tatlı,  börek  diyorsunuz. 

Şuküfe  Hanım  Homur  homur  homurdansa  da ne  dediği  pek  anlaşılmadı. Sanırım  ''  Ne  varmış  küfemde? ''  ya  da ''  Poşetler  paralı  artık.  Hepiniz  küfeye  döneceksiniz ''  gibi  bir  şeyler  söyledi.

Kurul  toplantısı  bu  minval  üzere  devam  ediyordu.  Tek  söz  almayan  İdris  Öğretmendi.  Fatma  Çetin  Kabadayı  ona  seslendi

- İdris Bey !  Tek  söz  almayan  siz kaldınız.  Bir  öneriniz  var  mı?

İdris  Bey  duymamıştı  sanki.  Fatma  Hanım  tekrar seslendi.

-İdris  Beeyyy

İdris  Bey   yüzünü  ona doğru  döndü.

- Baaa  mı  seslendun

-Evet  size  seslendim.

-Niye  seslendun

-Bir  öneriniz var  mı?

- Hacan  oneru  nedur?

Fatma  Hanım  patladı artık

-Yahu  bir  teklifin  var  mı be  adam?

İdris  Bey  az  düşündü.

-  Hacan  bir  onerum yoktur  ama iki  sorim  vardir.

Fatma  Hanım  merak  etmişti:  

-Buyurun  sorun

- Hacan  Putin'in  Putin  ile  soruni  nedur?

Fatma  Hanım  birinci  Putin'i  anlamıştı  ama  ikinci  Putin  kimdi  acaba?  O  böyle  düşünürken  on  sene  Trabzon'da  öğretmenlik  yapmış  olan  Mübeccel  Hanım  tercüme etti:

-  Fatma  Hanım !  İdris  bey  diyor  ki  Putin'in  bu  din  ile  sorunu  nedir?

Fatma  Hanım  sinirden  kıpkırmızı  olmuş  bir  halde  cevap  verdi:

-  Ne  bileyim  İdris  Bey.  Hem  kurulumuzla  ne  ilgisi  var  bu  sorunun?

İdris  Bey  cevap  verdi:

-Hacan  oylesine  pirden  akluma  celdi  da. 

Fatma  Hanım  ''  La havle  vela  kuvvete illa  bilahil  aliyyül  azim''  Dedikten  sonra  sordu:  İkinci  sorunuz  neydi  İdris Bey?

İdris  Bey  tüm  ciddiyetini  takınarak  sordu:

-Hacan  misiri  guruttun  mi?  Ambarda  duruttun  mi?  Nenen  çarık  giyerdi.  Bunlari  unuttun  mi?

Fatma  Çetin  Kabadayı  mesajı  almıştı.  Cevap  verdi:

-Merak  etmeyin  İdris  Bey. Mısırı  güzelce  kuruttum.  Kurutmakla  da  kalmadım,  güzelce  koçanından  ayırıp  taneledim.  Tanelemekle  de  kalmadım  güzelce  patlattım.  Az  sonra servis  edeceğim. 

Aslında  İdris  Bey'e  söylediklerinin hepsini  beyefendiye ( yani  eşine  )  yaptırtmış,  eşinin  '' Ne  olursun  bir  tabak  da  ben  yiyeyim ''  diye  gözyaşları  içinde  yalvarmalarına  rağmen  hepsini  okula  taşımıştı. 

İdris  Bey  ise  mutfakta  bu  sürprizi  görmüş,  ''bir  an  önce  şu  öğretmenler  kurulu  bitse  de patlamış  mısıra  yumulsak''  diye  beklemekteydi. (  Tabii  ki  o  böyle  yazdığım  gibi  değil  aynen  şöyle  düşünüyordu:  ''Ula  patladuk  daaa.  Ne  bitmez  kurul  imiş  ha pu  gaybananin  guruli.  Pitse  da  ha  o patlamiş  misirları  yesek.  Ulserim  azdi  daaa'' )

Az  sonra  tabak  tabak  patlamış  mısırlar  öğretmenler  odasına  taşındı.  Fatma  Çetin  Kabadayı,  okulunda  yeni  bir  gelenek  başlatıyordu: '' Geleneksel  Patlamış  Mısır Günü ''  Bundan  böyle  artık  kısır  değil,  mısır  yenecekti  bu  okulda.

( Bir Fatma Çetin Kabadayı Hikayesi Daha: Misiri Guruttun Mi, Ambarda Duru başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.