Evimizin ortasına yıldırım düşmüş gibiydi, aman Allah'ım bir gecede yaşımın üçe katlanmış şekliyle babamın yaşını sollayıp da geçmiş gibiydim. Babamın akıl yaşından gerçekten şüphe eder olmuş, ayaklarını nereye basacağını bilemeyen, asabi çekilmez bir kız olmuştum. 
İki kadın arasında ki med-cezirin, teyzem ve benim arasında olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi. İkimiz arasındaki medcezir, meğerse doğumumla başlamış da haberim yokmuş. Akşamları yatağım küçük bedenime dar geliyordu, eskileri altı yıl öncesini anımsamaya başladım. İlkokula başladığım dönemlerde arkadaşlarımla birlikte uzak yolları köyün köpekleriyle koşturarak aşar, bu üç saatlik zaman, köpeklere 
ve bize oyun gibi gelirdi, okul çıkışında bizi bekleyip köye dönene kadar koruyup gözeten bobileri severek elimizle beslerdik, vefanın azizliğini, büyüklüğünü, insanlarımız köpeklere bakarak görmeliydi de, nasıl? Varsa yoksa bir tarla, toprak, ağalık, maraba almış başını gidiyordu. Unutamadığım yine o altı, yedi yaş döneminde babam bana annemle olan  bitmeyen sevdasını; onu nasıl sevdiğini anlatır 
- Senin gözlerinde annenin orman yeşili gözlerini görüyorum, derdi! Çocuk aklım işte, ileriyi düşünmek nerede? Ben - Annem yanımızda sana bakıyor ya baba, derdim! Teyzemi annem sandığım dönemlerden bir şeylerden, tüyo bulmaya çalışıyordum, çünkü teyzemin gözleri de aynı annemin göz rengi ile aynıymış. Tabi bunu daha sonraları öğrenmiştim. Babam, bir gün Teyzemin annem olmadığını olayları öğrendiğimde onu daha fazla sorgulamamam gerektiğini mi ima edip, bana çocukluk anılarımdan ip uçlarını vermeye çalışmıştı? 

Babam anlattıkça, ben onları sanki bir masal kahramanı gibi hayalimde canlandırır ve babama - Ben evleneceğim zaman beyaz atlı prens gelecek değil mi baba? Onunla ata binip dört nala köyün her tarafını gezecek miyim, istediğim prense beni verecek misin? Sorularıma tebessüm ederek cevap veren babam hep başımı minik kuzum diyerek okşardı babamın dizinden kalkıp annem sandığım teyzemin dizine başımı 
koymaya çalıştıkça benden teyzemin kıskançlığından uzaklaştığını o dönemlerde nasıl bilecekti ki, minicik yüreğim. Teyzemin çocuğunun olmadığını en son evleneceğim adamın ve kayın babamın bizi ziyarete geldiğinde, teyzemin aç gözlülüğü sayesinde onlar gittikten sonra babamla kavgaya tutuştuklarında öğrenmiştim.

Koyunlar kuzuladı, harmanlar kalktı,nihayet evlenme zamanı gelip çatmıştı! Çevre yakın köylerden beni görmeye köy meydanına kurulacak olan yemekli kına gecesinde geleceklermiş, kendi kendime fikir üretip; tabi ya, teyzemin de üvey annem olduğunu dedikoducu kadınlar, kahvede ki erkeklerin gevşek çenebaz-lığından dolayı tüm köy halkı duymuştu.  Her taraftan da gelin görmeye elbette geleceklerdi, kaynanam olacak yaşlı kadın ve teyzem ile ağız ağıza vermiş, çene yarıştırken duymuştum ama daha farklı bir konuşmaydı, anlamını çözememiş ikisine de soran gözlerle - Neden, kınadan bir gün önce demiştim. Üvey annem - Küçük gelinlerin aklı tam malik olmadığından yaptığı dualar tutarmış da kaynananla konuşmamız ondan. Kız senin ağzından anne kelimesini duymadım, kaynanana neden hiç anne demedin ki, yoksa sevmiyor musun? Cevap bile vermedim, üvey annemin, benden bu denli nefretinin sebebi babamın teyzemi, rahmetli annem kadar sevmediğiyle beraber, çocuğunun olmamasıymış!

( İki Kadın Arasında Ki Medcezir 5. başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 26.01.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.