Tarih denince, anılarına büyük saygı duyduğum iki tarih öğretmenimi anımsarım. Ortaokul son sınıfta tarih öğretmenimiz Mükrim Bahçeci ve Öğretmen Okulu tarih öğretmenimiz Metin Altun. İkisi ile yıllar sonra iletişim sağladım. Büyük mutluluk bir öğrenci için öğretmenleri ile yeniden buluşmak. Eski güzel günleri yeniden yâd etmek…

 

          Mükrim öğretmenimiz II. Viyana kuşatmasını anlatıyordu derslerinin birinde. Her zamanki ciddiyetinden daha bir farklıydı o günkü tavrı; Kızgın ve öfkeli.  Anlatımının bir yerindeki sözleri hala hafızamın derinliklerinde saklı:

 

         “Bugün Kırım’da, Tatarlar Rus çizmesi altında eziliyorlarsa bu durum Viyana önlerinde Osmanlı ordusuna karşı yaptıkları ihanet sonucudur…” Bu sözü yeniden anımsayıp tarihimizin akışına büyük oranda neden olan iki büyük olayı irdelemek istedim.

 

         1680’li yıllar. Osmanlı imparatorluğu duraklama dönemini yaşıyor. Uzun savaşlar, yolsuzluklar, yozlaşmalar devlet düzenini hayli sarsmış. Yine de imparatorluk çağının en güçlü armadası. Kanuni döneminden beri günümüzün Alman-Avusturyalıların dedeleri Germen İmparatorluğu ile Osmanlılar sürtüşme içinde.

 

         Özellikle Macaristan’ın paylaşımı konusunda iki büyük imparatorluğun arasında sürekli çatışmalar yaşanıyor. Yine böyle bir sürtüşme sonucu soruna kalıcı çözüm üretmek adına Padişah IV. Mehmet’ten savaş izni alınır.  Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasında Osmanlı Ordusu Avrupa içlerine doğru hareket eder. Padişah izni Yanıkkale ve Komaron kalelerinin fethini içermekte. Fakat daha sonra Merzifonlu kişisel hırsına yenik düşer ve Viyana’nın fethine karar verir.

 

         Tımarlı Sipahiler, kapıkulu Askerleri, Mısır ve Şam Askerleri, Eflak-Boğdan Voyvodaları Macar kralı İmre Tökeli’nin yirmi bir askeri, nihayet Kırım Hanı Murat Giray’ın elli bin askeriyle Osmanlı ordusu üç yüz elli bine ulaşır. Bir kaynak ise Osmanlıların yedi yüz binden daha kalabalık askerle Viyana önlerinde buluştuğunu söylüyor. Bu arada karşı tarafta boş durmuyor elbette. İttifaklar yaparlar. Osmanlıya karşı papa, Hristiyanları Viyana’nın yardımına çağırır. Öğretmen Okulu öğretmenimiz muhasarayı şöyle anlatmıştı özetle:

 

         “Osmanlılar 1529 I. Viyana Kuşatmasında olduğu gibi bu kez de büyük toplar götürmemişlerdi. Kuşatma uzun sürdü, iki aya yaklaşıldı. Ordu arasında şöyle bir inanış vardı, ‘Ordu iki ay içinde kaleyi fethedemezse kale orduyu fetheder.’ Kuşatmanın uzun sürmesi orduda bıkkınlık yarattı. Başarı sağlanması an meselesiydi. Merzifonlu şehrin zenginliklere dokunulmaması istedi. (Yağmalanmasına müsaade etmedi.) Ordunun savaş şevki iyice azaldı. Polonya kralı Jan Sobiyeski Osmanlı ordusunu arkadan vurdu.” Oysa Kırım Hanı Polonyalıların ilerlemesini durdurmakla görevlendirilmişti. Merzifonluyla ilişkileri olumlu değildi.

 

          Kırım Hanı’nın tutumunu şu sözler net gösteriyor.

 

         “Manzarayı seyreden Han’ın yanındaki kendi imamı bile duruma itiraz edince, Murat gi­ray şu ünlü cevabı verdi: «hocam, sen bu Osmanlı’nın bize etti­ği çevri bilmezsin. Düşmanın def’i, bence hiç mesabesindeydi. Bilirim ki dinimize de iha­nettir; lâkin «gayret» beni komadı: Onlar da görsünler, kendileri kaç akçe âdem imiş; tatar kadrin (Tatarların kıymetini) bilsinler! “Murat Giray Han, Cengiz’in torunu olduğu için, bir Türk süvari subayının oğlu olan Sadrazam’ın kendisi gibi nice hükümdarlara emir vermesini çekemiyor, Osmanlı Türklüğü ‘nün haşmetini kıskanıyordu.”

 

 

          Kırım Hanı duruma seyirci kalır. Ordusunu savaşa sokmaz. Osmanlı ordusu arkadan sarılır. Ağırlıklarını bile savaş alanında bırakarak dağılır. Ordumuz ilk kez bir ihanet sonucu böylesine ağır bir yenilgi alır. Avrupalılar büyük moral kazanır. Osmanlıların yenilebileceğini görürler. İlk kez toprak kaybedilir. II. Viyana önünde başlayan yenilgi ve geri çekilme Sakarya Savaşı’na kadar sürdü. Nice kayıplar yaşandı. Topraklar kaybedildi. Bir ihanet böylesi acı sonuçların başlangıcı oldu. Kayıplarımızdan biri olan Budin kalesinin elden çıkmasının hüznünü şu dörtlüklerden okuyalım:

 

Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu,
Bülbülün figanı bağrımı deldi,
Gül alıp satmanın zamanı geldi,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i .

Çeşmelerde abdest alınmaz oldu, 
Camilerde namaz kılınmaz oldu,
Mamur olan yerler hep harap oldu,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i .

Budin’in içinde uzun çarşısı, 
Orta yerinde Sultan Ahmed Camisi,
Kâbe suretine benzer yapısı, 
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i .

Budin’in içinde serdar kızıyım,
Anamın, babamın iki gözüyüm,
Kafeste besili kınalı kuzuyum,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i .

Cephane tutuştu, aklımız şaştı, 
Selâtin camiler yandı, tutuştu,
Hep sabi sıbyanlar ateşe düştü,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.

Serhadler içinde Budin’dir başı,
Kan ile yoğrulmuş toprağı taşı,
Çerkez Alemdar şehitler başı
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.

Kıble tarafından üç top atıldı,
Perşembe günüydü, güneş tutuldu,
Cuma günü idi, Budin alındı,
Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.

 

 

 

 

 

         Son söz olarak Osmanlı İmparatorluğunun gerilemesinin miladı olan II. Viyana kuşatmasındaki hezimette Merzifonlunun etkisini de irdelemek gerekir. Öncelikle Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’mız o büyük orduyu zafere taşıyacak bilgi ve donanıma sahip değil. Şöyle ki, yazının başlarında belirtiğim gibi padişahtan Viyana üzerine sefer izni almamıştı. Viyana çevresindeki kaleler önceden fethedilmeliydi. Kuşatma için büyük toplar götürülmeliydi. Daha da önemlisi kişisel hırsının esiri olmamalıydı…

 

         Şu gerçeğinde altını kalın çizgilerle çizelim. Bozgun olmasaydı imparatorluk gerileme dönemine girmez miydi? Elbette girerdi. Lakin gerileme toprak kayıpları 1699’da değil de daha sonraki yıllarda başlardı. Çünkü bozulma ta Kanuni zamanında imparatorluğun en şaşaalı olduğu yıllarda başladı. Ulu çınarı yıl yıl kemiren kurt, yükseliş döneminin son yıllarında musallat oldu imparatorluğun çeşitli kademelerine. Örneğin bütçe ilk kez Muhteşem Süleyman döneminde açık vermişti.

 

         İkinci ihanet ve hezimet yeni bir yazı ile anlatılacak.

 

                                                                                    İbrahim YILMAZ

                                                                              

 

 

 

 

          

 

 

( Tarihimizde İki Affedilmez İhanet Ve Hezimet başlıklı yazı sahara tarafından 1.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.