Mercan elindeki kazma ile derine kadar inmişti. Az daha kazması gerekiyordu. Kan ter içinde kalmıştı. Ama bunları düşünecek vakti yoktu. Kazdığı yere koyacağı adamı göz ucuyla yeniden süzdü. Zengin birini tasarlamıştı ama karşısına fakir bir adam çıkmıştı.
Her şey bir gece vakti başlamıştı. Arabası ile sokak sokak geziyordu. Mercan birini bulurum diye girmediği  yer kalmamıştı. Nihayet bir lambanın altında sigara içen birini gördü. Yaşlıydı ama eli yüzü düzgündü.
“Bey amca bu şehirden çıkamıyorum bir türlü. E5 Karayoluna nasıl çıkacağız?”
Adam “Buranın güzergahları çok karışık. En iyisi bende seninle geleyim.” Adam dolanıp Mercan’ın yanına oturdu. Adam konuşmaya başladı. Önce yollardan bahis açtı. Oradan sorular ve cevaplarla meslek hayatına geldi. 
Adam “İşte E5 Karayoluna geldik.” Dedi. Mercan hiç istifini bozmadan oturduğu yerden, belinden çıkardığı susturucu tabancayı, adamın kafasına doğru sıktı. Adam bir anda yere yığıldı. Mercan aşağıya inip adamı arka koltuğa yatırdı. Üzerine battaniye örttü. Tam gaz arkasına bakmadan E5’te kayboldu.
Hala akıl sır erdiremiyordu bir cinayetin yaşattıklarına. Heyecan korku, sonrasında yüksek bir potansiyel. Yaptığı işin gidişatını düşünmeye başladı. Elinde öldürülecek kötüler listesi yoktu. Kahraman da olamazdı. Yaptığı yalnızca içindeki katletme duygusunu doyurmaktı.
Bu işe uzun seneler evvel gençliğinde girmişti. Her şey bir cinayet filmi ile başlamıştı. Müptelası olmuştu katletmenin. İlk vukuatıyla göz doldurmuştu. Gerçi bunu kimseler bilmiyordu. Göz doldurması dünyaya salınan bir iz bir işaretti.
O gün gözüne uyku girmemiş heyecanı bir türlü dinmemişti. Doktora gitmeyi düşünmüştü. Öylede yapmıştı. Psikiyatr ona psikolojik reaksiyon tanısı koymuştu. Mercan bir tanı konmasa şaşardı. Tüm insanlar psikiyatrın önünde mutlaka virüs gibi tanı kapardı. Elbet Mercan kendine konan tanıyı yırtıp bir kenara attı. 
Hapa başlamak onun için çıkmaz sokağa girmekti. İçinde yaşadığı heyecanı zamanla üzerinden atacağına, yarasının kabuk bağlayacağına inanıyordu. Korku ve tedirginlik onun ruhunu canlı  tutuyor hayatının potansiyelini artırıyordu. Zamanla ilk cinayetinin yaraları kabuk bağladı. Ölüp giden adamın esamesi ne, televizyonlarda duyuldu ne, gazetelerde. Yaptığı işi ii planlamıştı. Sessiz sedasız adamı ortadan kaybetmişti.
İşte yeni bir sorunsuz ve pürüzsüz başarısı daha gerçekleşiyordu. O bir seri katil değildi. Kimse vukuatlarını ne görmüş ne işitmişti. 
Kazmayı bir kenara koydu. Kürekle  toprağı çukurdan kürekledi. Sonra adamı acele ile çukura gömdü. Kazma ve küreği arabanın bagajına koydu. Sağdan solda taşlar ve çalı çırpı buldu getirdi. Gömütün üzerine koydu. Hemen arabasına bindi. Hızla oradan uzaklaştı.
Yolda ağaçları, gömütü ve manzarasının fotosunu çekti. Onlara bakmaya başladı. Sonra defterine gerekli olan notları yazdı. Bir bir, adamın ismini, gömütün bulunduğu yeri ve tarihini yazdı. Notlarını yeniden gözden geçirdi. Yazdıkları projesinin imzasıydı. Gururla içten içe sevindi. “Kimse bilmiyor. Ve ben Tanrının yasak ettiği meyveyi dişleyerek gücümü yeniliyorum.” Diye söylendi.
Mercan gece evine geç saatlerde ulaştı. Karısı Canan çıkan tıkırtılara uyanıverdi. Kocasını ayakta üstü giyinik bulunca “Sen televizyon seyretmiyor muydun. Bir yere mi gittin?” diye sordu.
Mercan “Şekerim sadece dışarıya çıkıp hava aldım.” Çok inandırıcı konuşmuştu. Haliyle potansiyeli vardı. 
Canan “Bak uykum kaçtı. Bir haftadır sevişmiyoruz. Hazırsan burada zeminde yapalım.”
Mercan “Sen ne istiyorsan o şekilde olsun.” Dedi. Üzerini çıkardı. Üzerinde sadece swit shirtü kaldı. Canan’ın da öyle. Üstü kapalı altı açıktı. Mercan’ın buna ihtiyacı vardı. Kana kana karısının içine boşaldı.
Sıra ile duşa girdiler. Az sonra Canan tekrar yatağına girip uyudu. Mercan ise salona geçip sigara içmeye başladı. Uyumak istemiyordu. Sigarası bitince mutfakta cezve ile çayını ısıttı. Sonra çayı ile salona tekrar girdi. Televizyonu açtı.
Aktüel bir program vardı. Bu Mercan’ın uykusuzluğuna dinlendirici gibi geldi. Aklına viski içmek geldi. Mutfağa gidip viski şişesi ile geri döndü. Viski şişesi ağzına kadar doluydu. Ama az sonra hepsini içerek bitirdi. 
Televizyonda konu düşünce denen mefumun açıklamalarıydı. Platon’dan bahsediyorlardı. O ideayı kavramsallaştırdığından beri insanları daha planlı düşünmeye başladığı konuşuluyordu. Hemen aşağı ekranda hashtag vardı. #birdusundugumvar diye. Mercan yerinden kalktı. Cep telefonunu masanın üzerinden aldı. Twittere girdi. Hashtage tıkladı. Yazmaya başladı. ‘Düşünmek ilkel bir yetidir. İnsanoğlu mağara devrinden beri düşünüyor.” Gönder kısmına bastı. Yazı yollandı. 
Az sonra sunucu kadın Mercan’ın yazısını okumaya başladı. “Mercan isimli izleyicimiz şöyle diyor…” dedi. Karşısında ki konuğa sordu. “Efendim cinayetler de düşünce ile işleniyor. Neden bu böyle?”
Konuk “Bunun analizi çok derindir. Mağara devrinde insanlar düşünmeyi değil iç güdülerini kullanıyorlardı. Acıktılar mı akıllarına et kokusu geliyor avlanmaya çıkıyorlardı. Şayet düşünmüş olsalar bazı şeyleri kolaylaştırırlardı. Mesela her gün ava çıkmak yerine tuz ile etlerini güneşte kurutup istif yapabilirlerdi.”
Mercan konuşulanları dinlerken bütün aksi heyecanlarını unuttu. Konuşulanlara dikkat kesildi. Diğer taraftan programa yaptığı katkı ile konuyu değişik bir mecraya taşıması koltuklarını kabartmıştı. 
Konuk “Biz insanlar bilgiyi hatalar ve tesadüflerle  öğreniyoruz. Üzerimizde kader denen mefumun henüz efendileri olamadık. Sanırım kaderimizin efendisiyiz söylemi bu ütopik olan, zamanda yolculuk ile olacak.”
Sunucu kadın araya girdi. “Sizce böyle ama işin birde yazılı kısmı var. Allah her şeyi Levhi Mahfuza yazdığını söylüyor. Bizler kaderimizi zamanda yolculuk ile değil de Levhi Mahfuz yazılarından alamaz mıyız?”
Mercan oturduğu yerde duramıyordu. Televizyonda konuşulanlara bu gece yaşadıkları bir bir yansıyordu. O da bu gece bir insanın kaderini yazmıştı. Yeni getirdiği viskisine yeniden yumuldu. Zihni dupduruydu. Henüz sarhoş değildi. Zevkle tartışmaya döndü.

Tuna M. Yaşar

( Kaderin Efendisi başlıklı yazı Tuna M.Yaşar tarafından 6.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.