Dillerin amacı, anlamı ve anlatım değerleri
Her alanın kendine özgü bir dili, kullanım şekli vardır.
Düşünürken, anlatırken, yorumlarken, çözümlerken; farklı farkı terminolojiler,
mimikler, kavram ve kelimeler kullanmayı tercih ederiz.
Bilimsel bir makale, edebi bir metin,
hukuki bir savunma, felsefi bir argüman, manevi bir vurgu, politik bir söylem;
birbirlerinden çok farklılıklar gösterir.
Günlük siyasi gelişmeleri, politik
söylemleri, sosyal bir laboratuvar alanı gibi takip etmek başka, -ki bunu önemsiyorum-
onun atmosferine girmek, şemsiyesine sığınmak, ekmek kapısı yapmak, öncü yaşam
gayesi, tercihi kabul etmek başkadır. Kirlenmiş siyaset deyince yalnız parti propagandası
anlaşılmamalı tabi. Bazen bireyler bildiklerini anlatmayarak, deneyimlerini
ortaya koymayarak, susarak yanlışa düşer, hizmet ederler. Bazen de sağ gösterip
sol vururlar, içi başka dışı başka olur bazılarının. Vitrinine altın koyup, tezgâhında
paslı demir satanlar da vardır.
Diliyle balı tarif edip, torbaya tuz
dolduranını da görmüşsünüzdür. Manevi değerleri amacı dışında aracı ve basamak
yapanlar, çekim alanına girenleri aldattıkları da olmuştur.
Bunlar
da çirkin politika ürünleridir. Sorsanız, politikayla alâkaları olmadıklarını,
hakikate ayna tuttuklarını dillendirirler. Bireyler kirlenince, kavramları,
değerleri de kirletiyor işte.
Oysa
ki politika deyince hatırıma bilimsel bir lisanla; sosyal politikalar, üretim,
enerji, eğitim, sağlık politikaları gelir öncelikle.
Diğerlerinin hepsinden ayrı ayrı bir haz
duyar ve beslenirim. Fakat parti politikası gözlüğüyle tanımlamak, ölçmek,
biçmek, anlamlandırmak; benim hamurumla pek uyuşmuyor.
Yukarıda
saydığım tüm diller, birbirleriyle uyumlu olması gerekirken, birbirlerine güven
vermesi gerekirken, politik dil ve siyasi güç, kendisini ayrıştırarak, baskın
bir otorite olma çabasında görüntü veriyor. Her şeyi, kendi altında,
seviyesinde ya da eklentisi olarak görmeyi amaçlıyor. Bu nedenle TV haberlerini
izlemekte bile zorlanıyorum. Konjonktür ve geçer akçe bu olsa gerek. Yönetim politikasının
diline; yalan, dolan, talan, abartı, bencil bir savunma, karalama ve hatta
hakaret bulaşması mı gerek?
İşte ben bu tür olumsuzlukları beynime,
gönlüme kabul ettiremiyorum. Hatta midem bile kaldırmıyor. Toplumun
beklentileri, yaşamın gerçekleri, insanın amacı ve varlığının nedeni, bu türden
olumsuzluklarla geleceğe taşınamaz. Mantık, hakkaniyet, adalet, nezaket, zarafet,
metanet, hikmet ölçülerinden şaşmamamız gerekiyor(du).
Farklı olmak ve görünmek için temel
değerlerin içini boşaltırsak, gelecekte sığınacağımız bir liman kalmayacak. Bundan
dolayıdır ki, tercih ettiğimiz dile dikkat!
Düşüncelerimizi,
fikirlerimizi, önerilerimizi, pazarlamamızı, duygularımızı daha anlamlı,
sessiz, sevimli ve edebi bir dille sunmanın başka bir yolunu keşfetmemiz bizi
daha insani yapacak.
Ateşi bulmasaydık, çiğ sütün bizim için
bir besin değeri olmayacaktı. Lisanı keşfettik, geliştirdik fakat birbirimizi
aşağılama, karalama, aldatma, lekeleme, saptırma, nefret ettirme
aracı olmamalıydı. Dilimiz, kimliğimizdir. Biraz daha hassasiyet lütfen.
22.02.2019
Ali
Rıza Malkoç
#armozdeyis