Değerli Hocam Adem EFİLOĞLU’nun sayfasında ki; 1-10 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan “Organ Nakli, Madde Bağımlılığı ile Mücadele ile Kürtaj” konulu imza ve söyleşi günü ile ilgili duyuruyu görmüşsünüzdür.
Yaşadağım iki olaydan yola çıkarak bu özel güne dikkat çekmek istiyorum.
Öncelikle insan nedir sorusunun sözlük anlamına bakarsak; “memelilerden, iki eli, iki ayağı bulunan, iki ayak üzerinde dik bir biçimde dolaşan, aklı ve düşünme yeteneği olan, dille, sözle anlaşan, en gelişmiş canlı sayılan yaratık.” denildiğini görürüz.
İnsan, ucu bucağı bilinmeyen varlık âlemi içinde, eşsiz bir konuma sahiptir. Ruhuyla, cesediyle Allah’ın en antika bir san’at eseridir. Kur’ân-ı Kerim, insanın bu özellikteki yaratılışını “Ahsen-i takvim”  ile ifade eder.
Bazı büyük makam sahipleri, alt derecedeki insanları muhatap almaktan kaçınırken, bütün âlemlerin Rabbi, insanı kendine “özel muhatap” seçmiştir. Kur’ân-ı Kerim'de, “Ey insan! Ey Âdemoğulları! Ey iman edenler!” şeklindeki seslenişler insana yapılmıştır.
İslâm Dini, insanı temel alan ve onun faydası için kaideler koyan bir dindir. Bu dinin içeriğine bakılınca insanın aleyhinde hiçbir hüküm göremezsiniz. Bu onun hak ve evrensel bir din olduğunun en büyük delillerinden birisidir. Sağlık da dinimizin üzerinde hassasiyetle durduğu bir meseledir. Onun için insana zararlı olan şeyler ya haram, ya da mekruh sayılmıştır. Bunların başında alkol gelmektedir. Uyuşturucu ve benzeri aklı devre dışı bırakan maddeler de dinimizin yasakladığı maddeler kapsamındadır. Sigara da bazılarına göre mekruh, bazılarına göre haramdır.
Osmanlı devletinin en uzun saltanat süren padişahlarından Kanunî Sultan Süleyman da sağlığa verdiği önemi belirtmek için şu veciz beyti söylemiştir:
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”
*
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), sıkıntının hastalıklara yol açtığını şu hadisi şeriflerinde buyurmuşlardır.(Ebû Hüreyre anlatır). “Her kimin huyu kötü olsa, kendi nefsini sıkıntıda tutar ve her kimin kederi çok olsa, kendisini hasta eder.”
 
Şunu açıklıkla ifade edelim ki her ne kadar Tıbbı Nebevî diye bir kavramdan bahsediyorsak da Resulullah bir doktor değildi. O da bizim gibi hastalanınca derdine derman arıyordu. Bir kısım uygulamalar tecrübelerle ispatlandığı için onları öneriyordu. Bunlar ona bir vahiy olarak gelmiyordu. Nitekim bu hususta yanıldığı da oluyordu. Bu ayrı bir durumdur. Modern tıbbı reddedip eski yöntemleri ibadet aşkıyla uygulamak doğru değildir. Her alanda olduğu gibi çağın yeniliklerinden sağlık alanında da faydalanmak her Müslüman’ın yapması gereken sağlıklı davranışlardandır.
*
Bu kısacık açıklamalardan sonra gelelim yaşadığım olaylara:
Birincisi; Ankara’da çarşıya çıkmıştım. Kan anonsu duydum ki en hassan olduğum konu olması nedeniyle işimi gücümü bırakıp, kan vermeye gittim. Kan almak için önce, kan değerlerime baktılar. Hemşire hanım kanımın çok fazla olduğunu belirtince, ben bilgim olmadığı için sevindim. Hemşire hanım benim mutlu olduğumu görünce, “vücutta kan çok fazla, eğer periyodik olarak kan vermezsen, pıhtılaşır, beyin kanaması, hatta kalp krizine sebep olabilir. O nedenle üç ayda bir kan ver.” diyerek ikaz edince, her üç ayda bir kan vermeye başladım.
Sevgili arkadaşlarımdan, sağlıklı olsalar da her üç ayda bir kan vermelerini, kan değerlerini ölçtürmelerini rica ediyorum.
*
İkincisi; yaklaşık 15 yıl önce, bir hasta ziyaretine gittim. Tesadüfen hastanede nakil bekleyen hastaları görünce çok üzüldüm ve orada tüm organlarımı bağışladım. Hatta konu ile ilgili olarak yıllar sonra sitemizde de paylaşım yapmıştım (http://www.edebiyatevi.com/altin-uye-yazi/167661_organ-bagisi.html).
İmkanlarım dahilinde konu ile ilgili seminerlere katılıyorum. Geçen yılda Organ Bağışı ile ilgili bir seminere katıldım. Konuşmacılar, konunun önemini, dinimizdeki yerini anlattılar. Seminer bitiminde, “bağışta bulunmak isteyen var mı?” diye sorduklarında, 2004 yılında bağışta bulunduğumu söyleyerek kartımı gösterdim. Tekrar müracaat etmem gerektiğini söylediklerinde tereddütsüz yine bağışta bulundum.  Gerekçesini sorduğumda, “bağışta bulunsanız dahi, öldüğünüzde kanunen bir yakınınızın izni olmadan maalesef organlarınız alınamıyor, bu bağış “VASİYET” niteliğindedir” dediklerinde çok şaşırmıştım. Eve geldiğimde de aileme sözlü olarak, ORGANLARIMI BAĞIŞLADIĞIMI BUNUN VASİYETİM olduğunu söyledim.
Hür iradenizle bağışta bulunuyorsunuz. Ancak öldüğünüzde, ailenin izni olmadan maalesef organlarınızı alamıyorlar. Buda bana saçma geliyor. Umarım bu konuda kanunlarımızda gerekli değişiklikleri yaparlar.
İmkanım olsa bu tezatı orada beyan edebilmek için, yazımın başında belirttiğim “Organ Nakli, Madde Bağımlılığı ile Mücadele ile Kürtaj” konulu imza ve söyleşi gününe katılmayı çok isterdim.
Bu vesile ile İmza Gününü düzenleyen ve emeği geçen herkese çok teşekkür eder, tüm insanlık alemine sağlıklı günler dilerim.
 
Mustafa KARAAHMETOĞLU
22.02.2019

( Kafamda Deli Sorular başlıklı yazı Mustafa Kara tarafından 22.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.