Gün özürlü düş’üşler…

Aşkın çelme taktığı bekası hüzünün

Yarım adalar.

Adam boyu ıssız makber;

Devingen kelamın hangi beyit nazarında

Kul köle olduğu

Nasıl nasıl da aşikar.

İç’in kıyamında muhafız alayı her hece

Ve sihri şehrin ve lanetin

Ve dokunaklı nüfusunda elemin

Balyalarca hüküm

Sisli gecenin de yargısı.

Şimdi dirilme vaktidir, azimim

Sorma sakın ahvalime halimi:

Sadece oku ve dikizle geceyi;

Ben ki;

Şehla sevdaların galibi

İçimde öteki bir lanet

İçre aşık kelamın

Tadı damakta kalan aşktan yana

Kalmamışken ümidi.

 

Şehrin ve şiirin müridi bir hece tasarlama kaygısı ve pekişen lanet zincirinde tensiye edildiğim rahmet kadar konuşlu olduğum o iskele.

 

Matemin dökümünü oldum bu sabah ve patavatsız güneş çatıp da kaşlarını aldı benden öfkesini.

 

Tahliye olmuş vapurlar vardı, düdükleri öten yanılgının, sisler bulvarındaki kayıtsızlığı…

 

Şehla düşler tozu dumana kattı ve âşık şehrin aşkı şiirlerine serildi hüzün.

 

Meramı ya da selamı olmayan.

 

Kelamı yetmeyen derbeder bir mozaik adeta içimin rahlesinde serili beyitler ve Veda hutbesi.

 

Sancılı bir aksanı vardı havanın; sisler bulvarında aşk aksadı ve aksırdı:

 

Çok yaşa, demeyi özlemiştim ve yaşatmayı da lakin yaşamayı istemekle de alakası yok ben yaşama bel bağlamıştım aklımca ve kayıtsızlığında Tanrının, hep duydum ve gördüm enginliğini, o kalabalığın içerisinde başbaşaydım Rabbimle.

 

Bir tebaa vardı ki; aşkın sancağını emanet edemediğim…

 

Bir hulasa düş vardı ki; g/özümle daldığım s/özümle yüzeye vardığım.

 

Sıfatlar iksirliydi, azizim ve öznem kayıptı aslında gizil tanıklığında evrenin bendim gizli özne olmaya talip ve aşktı Rahman ve aşktı İlahi Ateşin yandığı ve ebediyen yakacağı oysaki ben pire için binlerce yorgan yakıp da aşk için mi yanmayacaktım?

 

Münferit heceler sürrealist imgelerin tehdidine maruz kaldı; aşktı bata çıka yol alan aslında bendin her sekmede bozguna uğrayıp sekteye uğrayan hayallerime hala nasıl oluyor da sahip çıkan.

 

Şehri gezdim bu sabah aslında şehir beni gezdi.

 

Yoldan çıkmış dürtüleri hizaya soktum ilk önce ve kendimi attığım yorgun bir arabanın arka koltuğunda sisli şehri gözledim ve özlediğimi fısıldadım.

 

Direksiyonu kıran sürücü arada sırada lafa tutuyordu beni ve ben sessizliğimi bozup insan olmayı sevdiğim kadar karşımdaki insanı da yüreğime yerleştirmişken kimliğime ya da şahsıma müdahale değil de azıcık insanlık bekliyordum.

 

Kelamımdı yorgun olmayan ve aksanımdı heyecanlı ve coşkulu.

 

Şehri gezdim kendimce aslında şehirdi beni için için g/ezen.

 

Kollarımda teyakkuz; yüreğimde aşkın ibrazı ben sadece aşkla bakarken çevreme ve hayata…

 

Beyitler kadar kısaydı madem ömür ben de şiirler yazdım.

 

Şiirler kadar mutsuzdum madem mutluluğu severek ve hayal kurarak edindim.

 

Ne komikti oysa ne de olsa mutluluk edim değil de bir armağan olmalıydı ve armağan ettim güler yüzümü tanıdık tanımadık kim varsa bir med-cezir eşliğinde ben dalgalandım da durulmadım bu gün.

 

Aşkın şahikası…

 

Ah’ların şehri İstanbul.

 

Uzaklardaydı da aklım çok uzaklarda: asla görmediğim asla bilmediğim kardeş ve sevdalı şehirlerde idi aklım ve yüreğim ve uzaklardaki yabancılardaki gizemdi aşkımın ilhamı.

 

Çatık kaşlı olmadığım bir güne öykünmüştüm madem…

 

Aşk, diye fısıldayan trafik işaretlerine gülümsedim. Ben şehrin ta kendisi olmuştum bu gün ve yabancı insanların da yakını adeta ne de olsa bir tek gülücük idi aşkın ve insanlığın açan ve solmayan çiçeği.

 

Adın kadar yaşama demişti rahmetli teyzem ve dünümde kalan tüm ölülerime rahmet okudum mezarlıktan geçerken aslında mezarlığı düşlediğim her gece zaten ruhum ordaydı.

 

Zamana yenik düşmeyen bir canlıydım ve aşkı merkez bilen bir deli yürek.

 

K/atıksız sevdiğim kim ise esefle kendime döndü yüzüm: daha çok daha çok sevmeyi unutma ve erteleme!

 

Bunu fısıldayanı aradım: elbette içimde idi ve şah damarımdan yakın.

 

Andım hep anmakla aşka erdim ve huzura.

 

Kızdım kendime neden daha da sevmeyi ertelediğim için.

 

Yolda çarpıştığım küçük kızı çocuğuna nasıl da sarıldım:

 

-İyi misin? Canın yandı mı canım?

 

Bunu soran bir anne değildim ya da canı yanmayan lakin her çocuğa adanmış kalbimle-ve dünde kalan öğretmen kimliğimle-örtüştüm ansızın aşkla ve ilahi ateşle.

 

Leblebi kavuran adamla göz göze geldik sanırım hislerimin kuvveti ile eşit bir düzlemde buluştum o yabancı adamla ama gülümsemek idi bizim ortak dilimiz ve gülümsemeyi en çok sevdiğim doğallığımla kayıtsız şartsız armağan ettim bu gün kim ise yakınımda uzağımda.

 

Yürüdüğüm yollar aşındı ama yüreğim huzurluydu.

 

Şehri gezdim kendimce ama şehirdi benim içimi turlayan.

 

Sevda turlarında ne y/anılgı vardı ne de abartı sadece hülyalarımı serbest bırakmıştım: yaşarken yazmayı ve yazarken yaşamayı büyülenmiş gibi aşkla soluduğum…

 

Göğün tanıklığında atladığım öğün yerine fincan fincan kahve içtim sanırım şehir yine susatmıştı beni. Konuşma ihtiyacım hep vardı içimde ve aralıksız konuşmayı şevkle görev edindiğim elbette akşam yazacağım yazının da bir ön elemesi idi her duygum.

 

Şahikanın kanadında fısıldayan bir kelebek misali…

 

Aşkın miadı asla dolmazdı ve içimin şehirlerinde asla yorgun adımlar da olmazdı eğer ki aşk bürümüşse insanın gözünü.

 

Yanılgıların olmadığı bir gündü ve aşkın ayarttığı ne çok duygu.

 

Andıkça rahmeti, Rabbimle baş başa…

 

Rabbimi andıkça kendimle barışık…

 

Sevdikçe huzurlu ve huzur oldukça biteviye mutluluk yine içimin minvali.

 

Her katmanında göğün tanıktı ölü bülbüller ölü güllerin yasını tutan elemin baş şehri İstanbul.

 

Kanatlarımı takmıştım bu gün ve yaşamayı hissetmek aslında umudun ve hayallerin katmanıydı.

 

He düşüşte ayağa kalkmak ve bilmek de yeniden düşeceğini.

 

Düşkün bir imge değildim ne de düşkün bir rabıta ne de düşkün bir özne sadece aşka ve umuda düşkün bir bileşkeydim: her rahlede bir ruh serili madem her niyazda da tutuklu değil miydi içimdeki izdiham?

 

Saf tuttuğum ışığın gövdesinde kocaman bir ışıldaktım yine makberi anmadığım yaşadığıma biat hüznümü yok saydığım ve mutlu olmanın da faslı.

 

Sayısız insanla karşılaştığım ve sayısız konuyu da mübalağa etmeden yüreğin hicvi ile özdeşleştirdiğim.

 

Bir manivela olabilirdim ya da yaşayan ayaklı bir şiir lakin bu gün şiir olma vasfımı değil mutlu olma hakkımı kullanmıştım.

 

Şehrin öznesi olmak güzeldi akşam oldu mu da şiirin öznesi.

 

Öznemle yoksunluğumu giderdiğim; yoksunluğumu varlığıma armağan ettiğim…

 

Düşler mertebesinde bir hezeyan olmayı yasakladığım ve günün özetini değil de hayatın özetini ayaklarına serdiğim umudun da asla kapanmayan penceresi…

 

Yarın olmaya mahkûmdum ve sevdalı çünkü sevdaya odaklıydım içimdeki yaşama sevincini katık ettiğim her izlekte insan olmayı sonlandırmadığım kadar samimi bir yürek atışı ile şehri içselleştirdiğim…

 

Sisli bir günün özeti idi sakil ruhumun tarifesinde umudun yeknesak tınısı ile hüznümü ötelediğim…

 

Sevgimle.

 

 


( Şehri Gezdim Bu Sabah... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.