Yas’ını topla ve git, gök gözlerinde ölümün bir Nilgün Marmara’ya duyduğum hayranlık baş aşağı olmadan bir de baş koyduğu/m ilkelerinden de taviz vermeden.

 

Kilit noktası evrenin asla başkalaşıma uğramadan başkalarının gözünde serpilmek mi ve doğasında rüyaların illa ki d/okunaklı mı olmalı hikâyeler?

 

Yüz sürdüğüm haysiyet ve yüzümü döndüğüm inkâr ve kinaye ve de yalanlar…

 

Düş gördüğüm her gecenin ertesinde sabaha çıkmayı umut eden bir yara ara vermeden yas’a dayalı kelamın uzamında bir kör kurşun tetikleyen rahmeti ve düş kırığı yenilgilerin sayesinde tırmandığım ulu ağaçlar aşkın hakkını yemeden ve üzülmeden yaşamayı ve sevmeyi idame ettirdiğim ölçüde kanatsız yürekte dolup taşan o hezeyan ve perdesini çekip yalanların asla da takmadığım maskenin uğruna ne yalanlar ürediği.

 

Kıblemde yoksun kuş yuvaları.

 

Benlik söylemlerin bizlik redifleri.

 

Hurafe belki de asılı kaldığım düzenek ve yarım daire içinde dönendiğim miadı dolmuş gönül köprüsü.

 

Sezilerin haykırdığı o düzlem ve sevi dilinden anlamayan bir lanet yine iblisin kuşandığı.

 

Seyrüseferinde eklemlerinde ay doğuran gece ve sefertasına dolduğum o artıklar aslında kendimi kendimle cezalandırmama vesile öbek öbek ihanet.

 

Sözcükler kızılca kıyamet.

 

Efkârın tutkusunda; elemin utkusunda ve bir içimlik her yazdığım şiir belki de ömürlük, o kutsandığım çukur aklıma mukayyet olmak dışında ruhuma sahip çıkmak ve ölümlü bedenimi sonlandırmak adına sergüzeşt bestelere sığınmak.

 

Şivesi olmayan bir sunum işte yürekte kırıkları döşediğim.

 

Zanlar aleyhinde minvalin ve göğün kumpası rahmetin de teyakkuzdaki sefası ne de olsa hüznün diğer adı inancın bileşkesi.

 

Sanrılar doğuran bir coğrafya.

 

Aşkı haykıran…

 

Sezilerin sanrıya dönüştüğü ve sevgiden yoksun döngünün her lanetli dönüşünde uzağına düştüğümüz hurafeler aslında kıyıma uğramış kıyılarında ölümün de diğer yüzü.

 

Mutlu bir fener olma özlemi ile içimin ışıldağını kısıyorum yine göğün devasa bütünlüğünde tahliye etmek adına d/okunaklı bir masalı mutlu bir sonla bitirmek.

 

Aksayan.

 

Aksıran.

 

Ayan beyan…

 

Kızdığım ne ise belki de kendime yenik düştüğüm…

 

Sevdiğim kim ise haykıramadığım.

 

Öfke kontrolüm sayesinde içimdeki kıyam deşifre ediyor hüznünü ve muteber bir duygu fırtınasında ben sadece susuyorum.

 

Çok susuyorum içmeye doyamadığım her şiirimi lanetliyorum belki de çarmıha gerilen her pasajda sadece coşkum sınanıyor; sadece sevgim yok sayılıyor.

 

Verdiğim değerle örtüşmeyen değersizliğim.

 

Değer vermekten çatlayan önsezilerim ve kırıldığım kadar kırmaktan korktuğum.

 

Hangi nüans?

 

Hangi ara yana düştü başımız?

 

Hangi ara eledik dostluğu?

 

Hangi ara sağ gösterip sola savurduk karşımızdaki yüreği ve de kandırdık?

 

Etkisini göstermeyen hangi ilaçsa ölüm diledik.

 

Efkârı saklı hangi yürekse yok saydık.

 

Zamanı durduramadık belki yine de denedik.

 

Sev, dedik ve sevmeyi sonlandırdık ansızın ne de olsa verdiğimiz değeri göremedik.

 

İçime üflediğim yokluk.

 

Dışındaki katman.

 

İç sesin her hali; iç sesin sev hali.

 

Bizlik makamına erişemediğimiz yoksunluk makamı aslında anlamsızlığın tavan yaptığı ve meziyetlerin yok sayıldığı.

 

Ayrıştığımız kadar ayıplamasak keşke.

 

Ayıpladığımız kadar birbirimizi ayıklasak keşke taşları.

 

Huzurun eşiğinde ve gölgeler büyürken.

 

Zanlar yok sayılmışlığın tezahürü ve makamı olmadan şeref tribünündeki o sayaç.

 

‘’Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum, dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…

 

Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.

 

Niye kimseler izin vermez yoluma kuş konmasına?

 

Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna, demiş bir çocuk.’’

 

Nilgün Marmara.

 

 


( Sayın Yalnızlık: Nilgün Marmara'ya Dair... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.