Yaftalanmışlığın yarattığı o
mağduriyet bir de pervasız mevsimlerin gölgesi düşerken üzerine.
Kanıksadığımız kadar işlenmekte
cinayetler ve hırpani varlığın soluğu tükenmekte.
Bir med-cezir etkisi adeta tüneyen
kuşların solundaki o devasa yara ve kök hücresinde asaletin irili ufaklı
acılar.
Zanların sıfatları zorladığı yarım
ada ve metazori bir gülümseme şafağı atsa da evrenin, kadın mağduriyetini
sonlandırmayan.
Ne bir yeis var derinde ne de hevesi
kaldı kurumuş dudakların.
Açığa çıkmadan günahlar pılını
pırtısını topladı masumiyetin sancılı hâkimiyetine son vermek isteyen kötülük
ırkı.
Kanatları yitik bir perde misali
uçuşan ve Eyüp Sultan sabrı, nakkaşın elindeki soluk ritim bir de pervazına
kondurduğumuz büyüteç misali içindeki beyitleri soluklayan bazense pervasız
düşler kuran tanrısal bir yeti adeta.
Göğün iklimlerini teyelliyor kadın ve
adını unutanlara soruyor ansızın:
Hangi güftede yittim ben, dercesine.
Besteler unutkan; bestekârlar
fazlasıyla kırılan.
İçindeki katmanlar bir de katmanları
acının fazlasıyla teyakkuzda düş erbapları.
Aşkın hâkimiyet kurduğu irili ufaklı
odalar yine gönül evinde doğurgan bir nida adeta satılmışlığın adresinde
konuşlu isyan ve benzeri duygular.
Kalibresi acıların ya da tonajı ve
sürümü unutulmuş sayısız profil ve mağdur kadın izlekleri.
Sevgiyi dilinden ve yüreğinden
düşürmeyen kadın.
Kadını ve cezayı da elinden ve siyahı
zihninden atamayan canlı örnekleri.
Kadının babası.
Kadının erkek kardeşi.
Kadının kocası belki kayınbiraderi
belki komşusu belki de yabancı aslında hiç kimse aslında herkes… kadının adını
unutan; kadının varlığını eza gören; kadına ve Rabbine ihanet etmekte sakınca
görmeyen.
Solun yasını tutarken kadın.
Kadının yasını tutarken melekler.
Meleklerin yasını tutan Tanrı.
Tanrının yasını tutan acı.
Lav edilmiş güzellikler ve sonlanmış
masumiyet gibisinden kadını yok sayan ve kadının yetersiz addedilen fiziki
gücünü tamamıyla yok sayıp abandıkça abanan:
Ruhuna.
Yüreğine.
Zihnine.
Bedenine.
Kimlik derdi olan olmayan kimse ve
kadını yok sayan hangi zümre ise ve toplumun atar damarı ve kâinatın emekçisi;
doğurgan ve naif ve anaç ve dertli ve yüklü ve yükümlü.
Zora koşan hep diğer taraf.
Masanın iki ayağı kadın; diğer iki
ayağı erkek.
Ne zamanki ayaklardan biri ya da
ikisi kesilse sonlanan bir hürriyet ve bağdaş kuran kaderin de soluklandığı o
kürsüde her halükarda yokluğun şemasını çizen.
Metazori bir görevmişçesine kadına
eziyet eden; vücuduna dokunan; ruhunu kirletmeye çalışan ve zihnini yok sayan.
Günü birlik masallar ne de olsa
günler.
Tüketim odaklı ve reklam vesilesi
özel addedilen tarihler.
Senede bir gün mü kadının adının
hatırlandığı?
Ve senenin 364 günü mü geride kalan
yine kadının haysiyetine ve tüm değerlerine saldırgan bir yeisle kundaklanan
kadın denen zümre?
Göğün bekçisi.
Yaratanın da güncesi.
Çocuklarının anası.
Erkeklerin karısı ve bacısı.
Aşkı yok sayan: kadını da.
İnsanlığını sonlandıran çünkü kadına
yer yok örümcek ağı kaplamış zihniyetlerde.
Tarlada, bağda, bahçede, okulda,
hastanede ve evde ve sokakta aslında her yerde.
Soyumuzu sürdürürken kadına düşen pay
ve sevecenliğimizi korumak adına ve ölçmek yine kendimizi bir yandan doğaya ve
Tanrıya hürmet etmek.
Elmanın iki yarısı.
Aşkın ve insanlığın doğası.
Hüviyetine, siciline, bilgisine sahip
çıkan kadın ve sahip çıkılmayan yine de bunu önemsemeyip Rabbine sığınan.
Sahip çıkılmasa da kadına önüne engel
koymak kimin haddine düşmüş?
Başlar yana düşmüş kadın yoksa ve
kadın kanıyorsa oluk oluk.
Olgun başaklar gibi kadın: mağrur,
bilgili, sevecen, anaç, öğretmen ve doktor ve siyasetçi ve işçi ve memur ve
uzadıkça uzar liste.
Günler.
Acınası günler acınası bizler.
Acımaksa önce kendimize ve
sorgulamak: ne haddimize?
Aşkın hoyrat rüzgârı ve kadın denen
varlığın ılıman süzülüşü.
Anamız kadın. Bizi dünyaya getiren
öncesinde aylarca bedeninde taşıyan ve son nefesine kadar evladına sahip çıkan
annelerimiz kadın.
Yürekteki manifesto; hakkaniyet;
endamlı bir süzülüş ve yeknesak kelam ve sınandıkça irademiz yine biziz bizi ve
kadını zora sokan.
Kadına atılacak tek fiske ya da tokat…
cehennem şimdiden kapasitesini doldurdu.
Kadına dokunan bir el ya da ten:
cehennem sizleri bekliyor.
Kadını yok sayan ve insan muamelesi
yapmayan kimse: düşünmesi bile korkutucu.
Sabaha uyandığımızda ne mutlu
kadınlar gününü kutlayan kadınlara, dercesine bir gün sadece bir gün asıyoruz
şiddeti ve hiddeti duvara ve bir kuru dal gül ile kutluyoruz aslında Tanrının
kutsadığı kadını ve geriye sayıyor zaman:
Ne zamanki gün nihayetleniyor ve bu
günün ertesi kaldığı yerden devam ediyor kadına yönelik şiddet ve zulüm.
Ayaklarına basan kadındır toplumun
gururu ve haysiyeti ve her eğitimli, donanımlı, yürekli kadındır toplumun
sönmeyecek ışığı.
Kadına dair ne ise söylememiz gereken
asla yetmeyecektir kadına olan borcumuzun asla bitmeyeceği gerçeği ile yeter ki
engel konmasın kadının ve kız çocuklarının önüne.
Okumak ve sevgi ve başarı ve eğitim
ve kariyer ve aile kurma hakkı… yine ne ise kadına ve insana dair.
Kadın olmadan asla.
Kadına yönelik şiddet ve zulüm de
sonsuza kadar yasaklansa.
Aşkın adı kadın ve emeğin gücü ve
zihnin ve eğitimin ve ailenin de önemi yine kadının omuzlarında.
Tek gün değil bir ömürdür kadına
adanması ve atanması gereken.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü mademki
bize unuttuğumuz gerçekleri ve değerleri anlatıyor yeter ki bunu tüm yıla ve
tüm ömre yayalım.