Kirli mürekkebin dokusunda bir
ütopyayım azamet yüklü evren bekçilerinden çaldığım umudu serdiğim yeryüzünün
ayaklarına ve esmer güllerin hegemonyası adeta içimin beyitlerinde solmaya mahkûm
bir gül’üm altı üstü.
Devrildiğim hece misali.
Devindiğim aşk misali.
Özümsediğim mevsimden çaldığım
hezimeti şiir niyetine içiyorum ve yediriyorum ellerimde büyüyen çocukluğumu
saf dışı bırakıyorum.
Göğün kanatlarına binen ölüm gözlü
kadın.
Aşkın serenatlarına serili, yükümlü
kılındığım nice hüzün.
Serin bir akşamın perdesini
ç/ekiyorum içime damlayan aşkın sunumunda köhne bir lahit olmak kadar da sıra
dışıyım öfkemi sağalttığım kadar sahip çıktığım her hadiste var oluş ümidimi
saklı tuttuğum.
Geniş pencerelerim var ve geniş bir
yüreğim belki de fazlasıyla gerginim.
Aşka sönük balon muamalesi yapan
ırkçı hüzünler var yanı başımda bir de mevsimi olmayan yorgunluğum. Bahar
yorgunluğu deyip geçiyor kimisi lakin bu yorgunluk bana kıştan miras.
Sanrılarımın buz kestiği kilitli
haznelerde su basıyor işte tüm şiirlerimi ve al basıyor iklime: iklim ki ikilem
yüklü.
Aşk ki katsayısı olan muteber bir
rakam gibi kümeleniyor.
Göğün tepesinde takılı aklım ve
oradan kuş bakışı görmek istiyorum ahaliyi oysaki kalp gözümle asılı kaldığım
kadar da gerçek hayallerim.
Devingen ruhumda yalıtılmışlığım
kadar kalabalığım da ve ellerimden tutan aşkın doğasında ve dokusunda gidip
geliyorum.
Saatin yüreğime uyumsuzluğu ve her
saat başını yeni bir şiir gibi gördüğüm; buçuklarda hikâye olduğum ve her
çeyrekte çeyrek ekmek mektuplar yazdığım içimin şivesinde bol kepçe benim yürek
lokantam ve aşkla servis ettiğim her duyguma da kefilim.
Muhabbet ehli k/alemin iki yüzü de
d/okunaklı.
Karaya çalan yüzünde iblisin ve
meftun varlığımda zincirleme sevdiğim insanların ve de y/anıldığım her
seferinde…
Beyitlerle pazarlığa oturuyorum ve
ısmarladığım şiirler erken ulaşıyor adresime.
Zevkin doruklarında insanoğlu ve ben
aşkın ve hüznün doruklarında, rakımı olmayan bir kasabayım ve tüm kasaba
hüzünlerime davet ettiğim kadar da davete icabet eden yerli yabancı tüm
duygularımı b/anıyorum içimde lades diyen bir çocuğun örgülü saçlarına değerken
ellerim biliyorum ki; dünümde esir kalmışlığım hangi sınıfsa bıkmadan
usanmadığım anlattığım hangi konuysa hangi ben olduğumu hala seçemiyorum.
İçimde ekili bir tarla oysaki nadasa
al, diyor sayısız insan.
Sevmekten yorgun ve acılardan bitkin
yine de tohum ekiyorum içimin özlemlerine ve ayarttığım hüzünle çiftetelli
oynuyorum belli ki elektrik tellerinden daha gerginim ve hangi manifesto değil
hükmeden sadece buyruklarını idame ettiren düzende takılmışlığı aklımın.
Mevsimin ölü hücrelerini temizliyorum
ve ölüm yalıyor yüzümü.
Al basan yüreğimde turfanda adeta
şarkılar.
Şarkıdan çıkıp yola şiirle
yüzleştiğim; şiirle çıkıp yola sanrılarımı masallara gizlediğim.
Gölgemde meftun dalgalar ve içimdeki
kayıp aksan somurtuyor.
Yapmam gerekenleri hep erteliyorum
belki de en çok aşkı yine de aşktan yanan dilinde hümanizmin Tanrıyı oynayan
sağdıcı kim ise içimdeki kayıp şehrin, ben sadece dudak büküyorum içime sığınan
tüm yetim ve öksüzlerin başını okşamaktan geri durmadığım hatta ve hatta
incitmeden korkup incinmeye dünden razı olduğum.
Kayıt açıyor yeni gün yeni bir acıya
oysaki niyet ettiğim sitemsiz yüzü insanlığın ve kiri ve kini yok sayan yine de
içimin tebaasında biteviye özlem var güzele niyetlenip güzelleştiğime dair her
yeni günün kırpık yüzü…