Adam yazardı. Azar azar yazardı ama yazdı mı tam yazardı. Bir sen hikâyesini yazmıştı.  Ona ses veren kulak kendini alamazdı bir daha.  Ona bakan gözler ayıramazdı bir daha. Adam bir sen tutturmuştu. Dini imanı sen’di, işi gücü… Düşü… Bir sen olayıydı başındaki, senle başlayan her şey onun güzergâhıydı. Sen hastalığına tutulmuştu. Teşhisi doğruydu hekimlerin tedavisi ‘sen’ dediğiydi. Onun bakışıydı, gülüşüydü, dokunuşuydu. Gerisini onun kaleminden okuyalım:

“Sendin her şey, gerisi gölge olandı.

Sendin bütün olan, kalanı yarım olandı.

 Yaşamımdın senden sonrası ölümümdü.

Sendin tek sebebi nefes alışımın,

Kalp atışımın, inceden inceye gülüşümün…

Yazık şimdi solgundur tenim, sessizdir dilim, asıktır yüzüm.

Sen yoksun diyedir bütün derdim,

Yağmurlu oluşum, hüzünlü, bol acılı…

Ne diyeyim!

Sözün bittiği yer senin bittiğin yermiş.

Nokta sensizlikmiş.

Ecel de…”

Adam yazardı ama bir tek sen’i yazardı. İşi gücü sen’di çünkü. Aklı fikri sen’di. Bir sendeledi sensizlikte bir daha toparlayamadı. İşte bu hal o hallerin tezahürüydü.

Sen diye başlar önsözü bütün kitaplarımın.

Çünkü sensin anlatılan, yazılan ve okunan.

Benim kitabımsın.

 Satır satır yazdığımsın dize dize kalbime dizdiğimsin.

Sen alfabemsin, ezberimsin.

Sen diye başlar ömrüm sen diye nihayete erer.

İlk nefes alışımdın varlığınla son nefes verişimdin yokluğunla.

Şimdi harabeyim; yaşıyorum yaşamıyorum bilmiyorum.

Bu filmin başkahramanı sensin, figüranı benim.

Sendendir her şey; beyaz olan, güzel olan, iyi olan, harika olan!

 Bendendir siyah olan, umutsuz olan, mutsuz olan, huzursuz olan.

Sen güneş olursun ben bulut, sen gül olursun ben diken.

Sen ne olursan ben zıddı olurum.

Seninle mana kazanırım, seninle şekil bulurum, seninle ben olurum.

Sensiz ben olmaz, sensiz ben yoktur.

Bunu biliyorum beni ben yapansın, beni sen yapansın.”

Adam kafayı sen’le yemişti. Sen’le içiyordu, yiyordu; yatıyordu kalkıyordu. Bir sen illetine bulaşmıştı, kurtulması yine sen’le mümkündü.

Yıldızlara yazdım adını, ulaşılmaz olasın diye. Kimse zikretmesin adını. Okyanuslara yazdım adını, derinliklerde saklanasın diye. Kimse bilmesin seni. Dağlara yazdım adını zirvelerde olasın diye. Kimse bulamasın seni diye. Sen diye bir kentin ben diye bir sokağındayım. Arayan bulur seni, arayan bulmaz beni. Seni bulan beni n’etsin? Beni bulan seni arar, seni bulan beni bulmaz. Sana kavuşan bana niye kavuşsun? Sen kim, ben kim?

Sen kentinin ben diye bir sokağıyım. Sen cıvıl cıvılsın, ben harap bitabım. Sen şen şakraksın ben hüzünlerdeyim. Şimdi kalkıp da seninle boy ölçüşemem haddim değil, tarzım değil, işim değil!

“Bir kâğıda sensizlik yazdım yine de çok hoşuma gitti, çünkü sensizlik kelimesi bile sen’le başlıyor.” diye yazmış Cemal SÜREYA. Benim de şairden aşağı kalır yanım yok; ömrüme seni sürmüşler çekip alamazlar bir daha. Tadısın bu ömrün, doyamam ben sana. Sen diye başlıyor uykularım ve sen diye sona eriyor. Bir sen halidir duçar olduğum, kaçar olduğum. Bu ne sendir dolandığım. Bir baş ağrısı gibi çektiğimsin. Bir göz ağrısı gibi düştüğümsün. Basbayağı sen mağduruyum işte!

Adam yazardı.

En iyi sen yazarıydı.

Hakkıydı bu paye onun.

Ve hakkıydın onun!

( Sen Hikayesi başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 25.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.