Eyyyyy Sabahat ! Ve Melek Ve Mücella Ve Hatta Sami !
Değerli dostların engin hoşgörülerine sığınarak vira bismillah.
..................................
Sabahat Karagöz aslında kara olmayan gözlerine inanamıyordu. Edebiyat Evi Sitesinde
rahatlıkla yayınladığı ‘’Eyyyyy’’ Başlıklı
yazıyı face bookta paylaşamıyordu.
Face book ona bir mesaj göndermişti ve aynen şöyle diyordu.
‘’ Eyyy Sabahat !
Yaptığın büyük kabahat.
‘’Eyyy’’ diye başlayan bir bir yazı
böyle mi olur? Sen hiç mi Ferdi Tayfur dinlemedin hayatında? Hiç mi duymadın şu
şarkıyı:
Eyyyyy benim boynu büküğüm
Simdi sen çok uzaklarda
Ellerin koynunda ufuklara dalıyorsun
Gözlerin yaşlı yüreğin buruk
Ümitlerin çok yine mi yine mi
Yine mi ağlıyorsun.
Sabahat Karagöz şaşırmıştı. Bu şarkı ile yazdığı yazının silinmesi arasında bir
alaka kuramasa da akşam saatleri olduğundan durmuştu işte. ‘’ Ula ne
alakadur?’’ Diye soracağına tamamen konuyla ilgisiz bir cevap verdi:
-Haçan oni pilmeyrum. Onin yerina ‘’Parmağında
yuzukler, kolinda bilezukler oy saa dolanayım
eeyy eeyy Eminem nedur o cuzellukler. ‘’ Olir mi?
Facebook oldukça kızdı:
-O bi kere eyyy eeyy Emine değil, oyyy
oyy Emine.
-Sabahat merakla sordu:
-Eee n’aapacağuk şimdi?
-Yapacak bir şey yok. Yazınız oldukça zararlı unsurlar içerdiğinden yayınlayamıyoruz.
Eeee Sabahat’ın da sigortalar attı
tabii ki.
-Ula kot gafa. Ula hemsi beyunli. Ha o yazinin nesinda
vardur zararlu unsurlar?
-Sabahat Hanım ! Mesela en zararlı unsuru söyleyeyim size: ‘’ Bu sabah
haberlerde Marmaray'dan ilk Uluslararası trenin geçtiğini dinledim;
göğsüm kabardı. Artık, Londra'dan kalkan bir tren bu yoldan, mesafeyi 7.000 km
kısaltarak; Pekin'e ulaşacak.’’ Demişsiniz.
-Hee dedum. Ne var imiş ha onda?
-Peki Pekin’den de aynı saatte kalkan bir tren olduğunu düşünelim. Bu iki tren
de saatte 150 km. Hızla yol alıyorlar. Hangi istasyonda karşılaşırlar? İşte
bunu ne sormuş ne de sorgulamışsınız. Ülkenizin çocukları bu bilgileri
öğrenmezlerse dibini deldiğimiz havuzları iki muslukla nasıl dolduracaklar
söyler misiniz bana?
Sabahat Karagöz hiç düşünmeden cevap verdi:
-Ula pok yiyenun uşaği ! Ha o havuzlarin dibini neden deleysunuz da bu milletun
uşaklarıni uğraştırıp duraysunuz?
Face book pis pis sırıttı?
-Maksat puştluk değil mi? Her neyse. Yazınızı bu haliyle yayınlayamazsınız.
Face book ile Sabahat Karagöz’ün tartışmaları Melek’in de nazar-ı dikkatini celp etti. ‘’ Ben gökten
inmiş bir meleğim, müsaade edin yanınıza geleyim.’’ Diyerek o da tartışmaya
katıldı.
-Aşkın ile aşıklar, yansın ya Resulallah, / İçip aşkın şarabın, kansın ya
Resulallah.
Sabahat ellerini kaldırıp ‘’ Amin ‘’
Dedi.
Sordu Melek:
-Ne oluyor arkadaşlar? Niçin
tartışıyorsunuz?
Sabahat Karagöz kısaca durumu izah etti. Face book da ‘’ Her şeyden önce ‘’Eyyyy’’
Başlıklı bir yazı olmaz. Olsa da böyle olmaz.’’ Deyince Melek patlattı cevabı:
-O zaman olaya aşk ile, deruni bir bakış açısıyla bakmak gerekir. Mesela başlık
şöyle olsa ne dersiniz?
Sabahat da face book da merak etmişlerdi.
-Nasıl bir başlık?
-Haçan nasi pir paşluk?
-Mesela
Eyyyyy büt-i nev edâ
Olmuşum müptelâ
Âşıkım ben sana
İltifât et bana
Yâr yâr
İltifât et bana
Âşıkım ben sana
Face book şiddetle itiraz etti.
-Asla olamaz. Bu,Sabahat Karagöz’ün yazısından da tehlikeli.
Melek her zamanki sükuneti ve kibarlığı
ile cevap verdi.
-Sayın Face book, karşınızda iki tane
bayan var.Bağırmayınız. Biraz daha nazik olunuz.
İşte bu cümleyi söylemişti ki Mücella Hanım da kafayı uzattı.
-Biri alinazik mi dedi? Ahhh ahhh. Ben
bir alinazik yaparım ki parmaklarınızı bile yersiniz.
Sabahat hemen cevap verdi Mücella Hanıma.
-Goni alinazik değuldur ahiretluğum. Ha
pu gaybananın fece boki yazduğum yazuyi paylaşmami engelley.
Melek tercüme etti:
-Yani Mücella Hanım, Sabahat Hanım diyor ki bu kaynana kılıklı face book onun
yazdığı bir yazıyı engelliyormuş.
Mücella Hanım hayretle cevap verdi:
-Allah Allah. Ne varmış ki o yazıda? Neden engelliyormuş?
Facebook ortamın giderek
kalabalıklaşmasından rahatsız bir şekilde cevap verdi Mücella Hanıma
-Evet, engelliyorum çünkü zararlı
unsurlar içeriyor. Mesela yazısında ‘’ Biraz okuyun, biraz araştırın, biraz
muhakeme yapın!’’ Demiş. Şimdi sorarım
size: Herkes okusa, araştırma yapsa, muhakeme yapsa face bookta kim yediği
yemeklerin resmini paylaşacak? Kim
önüne konan her her şeyi kaz gibi
yutacak? Kim her ota b.ka yorum yazacak? Kim tüm gününü face
bookta geçirecek? Kim tuvallette yaptığı def-i hacetin bile resmini çekip face
bookta yayınlayacak? Yani haksız ve orantısız rekabet yapıyorsunuz. Bu da bizim
yayın ilkelerimize ters. O yüzden engelliyorum.
Mücella Hanım bu açıklamayı duyunca ellerini başının üzerinde dolandırarak
tepesine çıkmış olan cinleri kovaladıktan sonra hışımla baktı face booka?
-Bana baksana sen. Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Bana
adıyla sanıyla Çarşamba’lı Mücella derler.
Face book umursamaz bir şekilde sırıtarak cevap verdi.
-He hee heee. Çarşamba’yı sel aldı hamfendi. Duymadınız mı?
Mücella Hanımın sigortalar hepten attı.
-O Çarşamba değil, salak. İstanbul- Fatih’in Çarşambası... Ben adamı n’aaparım
biliyor musun? Derhal Sabahatcığımın yazısı üzerideki engeli kaldır. Hemen !
Face book yine umursamaz bir tavırla sordu.
-Sebep?
Mücella Hanım az düşündükten sonra cevap verdi.
-Çünkü Rize’ye gittiğimde bana mısır kuymağı yedirdi o. Sen mısır kuymağı nedir bilir misin? Bak
anlatayım. Önce halis Karadeniz
tereyağını alıyorsun, onu kalaylı bir bakır tencere içinde eritiyorsun, daha
sonra üzerine mısır ununu koyup
kavuruyorsun, sonra üzerine halis tuzsuz Karadeniz yağlı peyniri
koyuyorsun, sonra Allah ne verdiyse yumuluyorsun.
Sabahat’ın gözleri parladı.
-Haçan beğendun mi guymaği?
-Ayol beğenilmez mi? Bayıldım. Haa
arkadaşlar bakın beğendim ve bayıldım dedim de aklıma geldi. Ben çok güzel
hünkar beğendi ve imam bayıldı yaparım. Size tarifini anlatayım siz de evinizde
yaparsınız.
Face bookun ‘’ Bu konuşma nasıl hünkarbeğendiye geldi böyle?’’ Şaşkın bakışları
arasında Mücella Hanım hünkarbeğendi ve imam bayıldı tarifini verdikten sonra edebiyatımızın
gelişmesi açısından şiirin önemi üzerinde
bir konuşmaya geçti.
-Efendim sanat sanat için değildir.
Sanat toplum içindir. Topluma hitap etmeyen bir sanat sanat olamaz. Ayrıca
sanat ile zenaatı karıştırmamak lazım. Mesela şiir sanattır ama terzilik
zenaattir. Ha bu arada unutmadan söyleyeyim ben
çok güzel elbise dikerim. Örgülerim deseniz zaten başlı başına bir
eserdir.
Face book ‘’Konu yazıydı ‘’ Diyecek oldu, Mücella Hanım bu sefer de güzel yazı
sanatı olan hat sanatından girdi, Osmanlı’nın son dönemleri olan Gülhane hatt-ı
Hümayunundan ( Yani Tanzimat Fermanı ) çıktı.
-Bilindiği gibi Gülhane Hatt-ı Hümayunu
1839 Yılında Padişah Abdülmecit zamanında Avrupalıların baskı ve zorlamaları
ile ilan edilmiş bir belgedir. O zamanlar ben henüz çocuktum. Ufacıktım. Top
oynadım acıktım. Aslında Sami Hoca daha
iyi hatırlar o günleri. O zamanlar o Mühendishane-i Bahr-i Hümayunda talebeydi.
Hay Allah yoksa Sahn-ı Seman medresesinde tarih mi tedris ediyordu? Her
neyse..Neticede o daha yaşlı olduğundan daha iyi hatırlar.
Face book ‘’ Sabahat Hanımın yazısı konusunu ireliyorduk.’’ Diye hatırlatınca Mücella Hanım parladı yine.
-İrdelemek ne efendim? İrdelemek de ne? Doğrusunu söylesenize. Ona irdelemek
değil tetebbu etmek denir. O Arapça, bu Farsça diye diye dilimizde kelime
bırakmadınız yahu. Sizin yüzünüzden yeni nesil dedelerinin dilini anlamıyor.
-Tamam Mücella Hanım. Sizin dediğiniz gibi olsun. Sabahat Karagöz’ün yazısına
dönüp onu tetebbu edelim.
-Nesini tetebbu edeceksiniz efendim? O yazıyı okudum. Hiç bir zararlı unsur yok
muhtevasında.
Melek de destek verdi.
-Evet, bence de hiç bir zararlı söylem yok. Aşk ile şevk ile yazılmış oldukça
güzel ve anlamlı bir yazıydı.
Face book itirazına devam etti.
-Ama ‘’ Türkiye’m ayağa kalktı’’ Diye yazmış. Türkiye ayağa kalkarsa face
bookun başında kim oturacak?
Bayanlar tam bu soruya cevap vereceklerken ben diyim aslan, siz deyin komodo
ejderi, işte öyle bir nara duyuldu.
-Heeeeeytttt. Karada aslan, denizde
kaplan, Tophaneli Deli Sami
geliyooorrrr. Varrrr mı ulan bana yan bakan?
Bayanların gözleri parladı sevinçten. ‘’ Aha şimdi moku yedin Face book
Efendi’’ Bakışlarıyla süzdüler face booku.
Sami gelir gelmez sordu.
-Bir durum mu var bacılar? As deyin asayım, kes deyin keseyim. Yeter ki ‘’Şu ‘’
Diye gösterin.
Kadınların üçü birden face booku işaret ettiler. Tophaneli Deli Sami öfkeyle
gürledi face booka.
-Seni edepsiz, ahlaksız, utanmaz, namussuz seni. Utanmıyor musun mahallemizin
kızlarına laf atmaya? Anan baban sana böyle mi terbiye verdi? Öğretmenlerin
seni böyle mi yetiştirdi?
Kızlar, emekli bir öğretmen olup altmış
yaşından sonra iyice tırlatmış olan,
Sami Hoca’nın kollarından tuttular.
-Hocam! Sarkıntılık filan yok.
Sami Hoca kızlara baktı.
-O zaman niçin bağrışıp çığrışıp beni güzellik uykumdan uyandırıyorsunuz?
Güzellik uykusu sözüne kadınların hepsi birden gülse de Melek ve Mücella Hanım
aynı anda cevap verdiler:
-Hocam! Bu face book Sabahat’ın yazısına engel koymuş. Mesele bu.
-Hımm. Anladım.Bu dingil o yazıya engel koydu ha? İyi de o yazı gayet de güzeldi. Niçin engel
koymuş ki?
Sonra face booka döndü.
-Niçin engel koydun lan yazıya?
Face book karşısında eski sıfırcı hocalardan olduğu gibi aynı zamanda
İstanbul’un en eski kabadayılarından olan Tophaneli Deli Sami’yi görünce
titremeye başladı.
-Ama hocam yazı zararlı unsurlar içeriyordu.
-Bana bak face book efendi. Bu kızların üçünü de tanırım. Her üçü de zararlı
olabilecek herhangi bir şey yazmazlar. Şimdi efendi ol, kaldır şu engeli.
-Hocam ! Mümkünatı yok. Benim üstümde de
güçler var biliyorsun.
-Hımmm anlaşıldı. Eh o zaman günah benden gitti. O yazıyı ben kendi face book sayfamda yayınlayacağım. Sıkıysa
engelle. Sıkıyorsa kaldır da görelim.
Face book resmen yalvarmaya başladı.
-Hocam ! Gözünün çapağını yiyeyim.
Mücella Hanım atıldı.
-Ben de benim sayfamda paylaşıyorum. Haydi engelle de göreyim seni.
Melek durur mu o da katıldı.
-Ben de benim sayfamda yayınlıyorum. Hele bir engellemeye kalk da Melek’in
nasıl şeytana dönüştüğünü gör istersen.
Velhasılıkelam Sami Biberoğulları, Mücella Pakdemir ve Melek Tiryaki, Sabahat
Karagöz’ün face book tarafından engel konan yazısını kendi sayfalarında
paylaştılar ve face book hiç bir halt da edemedi.
Bu olayın güzel olmayan tarafı bir arkadaşımızın yazısına saçmasapan bir engel
konulmasıydı. Güzel olan tarafı ise bizim Edebiyat Evi olarak çok güzel bir
aile olduğumuzu her zaman birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olduğumuzu
kanıtlamamızdı.
Her ne kadar sürç-ü lisan eylediysek affola.
(
Eyyyyy Sabahat ! Ve Melek Ve Mücella Ve Hatta Sami ! başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
27.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.