Bentler örülü şiirlerin şuh sesi
Mecalinden karıncalar damlayan
Gayri meşru bir ambiyans
Şimdi koltuklarım kabarır ve düşerim
Şehvetin sesi bıçak gibi
Özlemin sesini keserken.
Bu, ben değilim:
Mahcup bir Tanrının gözlerinden akan
duayı
Biçimlendiren iç sesimden
Kopup gelen en hüzünlü rüyayı
Serpildiğim ovalarda
Taş kesen suratlarına kaş çizdiğim
Yorgun kıyıların dalgasında
sürüklendiğim.
Makberi ya da matemi evlat edindiğim
Şerde olan hayra göğüs gerdiğim
Elemin sol yanında
Sağdıcı ömrün bir kaside ördüğüm
Matbu dilinde ömrün
Şafağa sunduğum teselli.
Irmaklar arıtırken iç sesimi
Son bir gücün kalan zerresiyle
direndiğim
Dış sesin zulüm yüklü öfkesine
Yenik düşmemeyi becerdiğim.
Gayri kabulü bir mektubun
Esefle dizdiğim sözcükler bir de
Dilimle yaladığım pulu yüzüme
eklediğim
Hangi dokunuş mubah, sevgili?
Hangi soykırım yansız değil, söyle.
Kâfirlerin indinde
Yaşamayı masumane bir yürekle
Dilemek mi zor?
Zora koşan hangi siyahî bulutun
pervazı ise
Kuş bakışı özlem ve sevgimle
Dirildiğim gecenin hüznünde…
Ve kayıp bir reverans
Çiylerin ışığına hasret
Yobaz bir kuşun gagasına sürdüğüm
yüreğimde.
Volta atan içimin mimarisi
Esefle serildiğim gönül alfabesinde
Sormasınlar beni ahvalimden hani:
Yanlı söylemler fıtratın gizemine
dair
Bilumum edimler
Kayıp öznemim zaaflarına serili
Öykündüm mevsimin olsa keşke mecali.
Bir yağmur bir güneş
Martı defnederken
Beklediğim Nisan mavisi bir göğün
terennümüne
Yenik düştüğüm azabın bam teline
Basmadan yüreğimi
Yeşilin her tonuna vurgunum, sevgili.
Saatler sensizliği vurmadan
Vurulsam da alnımdan.