Bütüncül bir rehavet

Aşkın dokusuna âşık teninde

Ölümlü mizacın her aczi

Zaman yüklü terane

Gözlerinde yeis

Bir redif sessizliğinde şiirin dolarken vakti.

 

Dolunayın hüznüne vakıf bir edimde saklı bilinmez, derli toplu güncesine teslim ettiği hakkına sahip çıkan İlahi Adaletin zuhur ettiği o devasa rahle.

 

Göğün müebbet yediği bir terennüm, ıslıklarken maziyi, tüm zulmü de yerin kaç bin fersah dibine kazdığı.

 

Her cellât kendi darağacından sorumlu belki de bir kaside sunuyor doğasına ölümün: mütereddit iklimin bel kemiği iken Nisan’ın suretinde insan doğuyor ve insan ölüyor tabir-i caizse verilen hükmün her hecesi yine beşerde gizli.

 

Manivelası karamel tadında ölümün beylik güzergâhı: hiç olmanın bir edim olduğunu fark eden o müsebbip sadece haykırıyor varlığın tedrisatı aslında hiçliğin kıvılcımına tanık seyrüseferinde şanlı bir nükte konduruyor şafağa.

 

Atağa kalkan yıldız alayı.

 

Dolunayın buklelerinde şehir koruyor gizemini.

 

Kayıpların tescillendiği yine dirlik karşıtı bir manivelada gözlerini süzen bir tanrıça adeta adına asalet denen duruşu imleyen bir göğün de neferi iken içimizin tanıklığına tüm evren de şahit tutulmanın özlemi ile bir dokunup bir ah işitmenin sancısına binaen kenetlenmişliği ölüme hayat denen iksirin de her zerresine talip bir mizaçla teyelli yüreğin manifestosu.

 

Günün ağarmış saçları.

 

Perçemi göğün ve kanatları ruhun.

 

Şahikaların sonlandığı tek tecelli iken varlık katsayısında hükmeden yoksunluğun şahlandığı soytarı bir sitem.

 

Adların kazılı olduğu mezar taşı belki de kayıp künyenin asılı kaldığı ısrarcı ölüm tefrikaları.

 

Bir masala eşlik eden sihrin doğasında katıksız elemin sunumu ile debdebeli bir sevince eşlik eden yalancı gülüşler ve asılı buseler yine evrenin katlarını çıkan bir mersiye ve kenetli yürekler, titreyen beşikler belli ki efkarın ayyuka çıktığı cenaze marşı yine tüneyen akbabaların zulmüne eşlik eden üç beş münafık gözyaşı.

 

Sihri solmadan.

 

Zevki de sonlanmadan aşkın huşu içerisinde salındığı bir martaval mı da titrek sesli hüznün her saniyesine bandığımız umut teknesinde su alan bir kayık misali sığındığımız limanda hep de esrikli bir şarkı eşlik ederken…

 

Zifirine gecenin.

 

İsine şehrin.

 

Ant içtiğimiz ne ise ve ar bildiğimiz seyrelen bir günce ise işte solan neşenin de afakanlar basan hurafelere verdiği cevap.

 

Görmeden.

 

Duymadan.

 

Bakmadan gözlerinin içine.

 

Yine de aşkı kondurduğumuz bir aymazlık mı kıyıya vuran cesedine ölü balıkların da merasimine eşlik ettiği ölü âşıkların her sözü bir hutbe değerinde vedanın da adresi iken.

 

Onulmaz bir kıtada asılı tüm devran.

 

Devranda saklı kayıp nizam.

 

Seğiren yüreğin gül bahçesine düşmüşken yolu hadi, beyaza boyayalım yası ve yaşı.

 

Sıfırdan başlayıp yüzümüz sonsuzluğa çakılı kalmışken bir de soralım bakalım: durduk yere sevmekten gayri ne gelir elden?

 

Aşkın hulasası.

 

Sevginin de yasası iken umudun baş şehri o özlemde savrulan bir nidaya eşlik ederken kâinatın bekçisi melek yüzlü korunaklı dünyalarımıza sığınıp ansızın yok olmaya karar verdiğimiz her sapakta örttüğümüz kadar yalanların, doğrunun da tek adresi iken Allah katı yeter ki şikâyet etmeden sevip yaşayalım gerekirse yasayalım hele ki gecenin kıblesi mihraba bir serzenişi fısıldarken yaşam sevincimize de karşılık bulalım: her katreyi ve her saniyeyi sahiplenip boşa geçirmediğimiz bu katıksız rüyayı da sunalım ruhuna evrenin ve sonlanmadan sonsuzluğa çalım atalım aşkın hitabesi iken dokunaklı şarkılar fısıldayalım gök gözlü sevdamızı.

 

 


( Şikayet Etmeden Sevip Yaşayalım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.04.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.