MUSTAFA NECATİ ERDEM

Bir “ihtiyar delikanlı” ile tanıştım. 92 yaşında. Emekli din görevlisi (vaiz). Düzce Merkez (Büyük) Camii'nden emekli. Hani derler ya “Osmanlı beyefendisi” diye. Aynen öyle. Torunu yaşındaki kişilere karşı bile bizim alışık olmadığımız kadar nezaket ve üslup sahibi.

Kendi ifadesiyle gözleri iyi görmüyor, kulakları da çok ağır işitiyor. Bakmayın siz yaşına, iki baston yardımıyla zor yürüdüğüne ve bazı fiziki rahatsızlıklarına. Zımba gibi. Görüntü ihtiyar ama içerik deli-kanlı.

Ben heyecanına ve hafızasına hayran oldum. Kıskandım açıkçası. Yıllar önce ezberlediği Arapça metinleri (ayet, hadis, şiir, darb-ı mesel...) sular-seller gibi okuyor. Hafıza çok net.

Gençlerden çok şikayetçi. “Aşk ve heyecanları yok” diyor. Hemen her ifadesinde gençlere sitemi var: “Biz bu gençlere mi emanet edeceğiz bu vatanı?” diye soruyor. Şaire göre yolun yarısını aşmış biri olarak ben kendi hesabıma hak verdim.

Müthiş bir dini-milli heyecanı var. Konuşurken ki heyecanını görseniz saatlerce dinleyesiniz gelir. Sadece dini konularda değil, aktüel meselelerde de geniş bir backgroundu var. Mesela siyasete/muktedirlere dair sözleri/eleştirileri bugün diyanet camiasında “tekfir” olarak cevap bulur. O derece açık sözlü. Sık sık şunu soruyor samimiyetle oğlu yaşındaki muhataplarına: “Muhterem efendim nasıl olacak memleketin hali? Nereye gidiyor bu gençlik?” Yanına kendisi gibi 3-5 kişi daha bulsa dünyaya meydan okuyacakmış gibi bir hali var adeta.

Böyle asırlık çınarları insanlık ve tarih yararına değerlendirmek lazım. Mesela, bol bol hatıralarını anlatacağı ortamlar hazırlamalı. Özellikle gençlerle ve meslek erbabıyla tecrübelerini paylaşabilmeli. Çünkü ahir ömürlerini bir köşede yalnız başlarına değil de yemeğin bereketinin o son lokmada olması misali berekeketli geçirirler. "Bir ayağı artık mezarda" olanlar için bir hitâmüh-ü misk olurken ihtiyarlığı bilmeyen aklı bir karış havada olan gençler için de hüsn-i mîsal olur.

Yine, bol bol konuştursak onları. Yaşadıkları acı-tatlı olayları, çaresizliklerini, hatalarını, pişmanlıklarını, sevinçlerini-hüzünlerini, başarılarını-başarısızlıklarını, kaderin onların hakkındaki taktirini... Hatta film olarak kayıt altına alsak. Sinema gösterimleri gibi izlesek. Yine, sosyo-kültürel ortamlar oluştursak mesela. Başımız şıkıştığında koşup "bir hal çaresi" dileyeceğimiz yakınlıkta olsalar keşke.

Bilemiyorum belki de bir ütopyadan bahsediyorum. Bu konuda başarılı örnekler var. Ancak daha fazlası yapılmalı ve suyun insanı boğduğu, ateşin yaktığı canlı örneklerle tarihe not düşülmeli.

Not: Bu yazı Mustafa Necati Erdem hocam hakkında onu tanıyanların ve hatırası olanların yorumuna açıktır.
( Mustafa Necati Erdem başlıklı yazı Recep K. tarafından 1.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.