Mavi turnayı vurduğum günün ertesinde y/aşıyorum içimdeki kuramları da d/ağlıyorum.

 

Göğün siperine konuşlandığım ise asla bir yalan değil ve mekanik kaygılarımla baş başa hezimetler üretiyor evren.

 

Düşkünlüğüm hayata tartışılır ve üşümüşlüğüm de.

 

Gölgemle boy ölçüşen binlerce cümle var içimde pimini çekilmesini bekleyen bir de yüreğin afakı var hani bir kaya parçasının un ufak olduğu ve zerrelerinin de gözüme kaçtığı.

 

Dürtükleyen ne ise yalan değil.

 

Sevdiğim kim ise bende saklı.

 

Aklanmaya filan da ihtiyacım yok ne de olsa alnımı akı ve kalemin de mürekkebi ile y/aşıyorum.

 

Ölümsüz olmadığım için ayrıca mutluyum yoksa nice olurdu halim?

 

Üşüyen bir gülücük dudaklarımda dondu işte sanırım şafağın da benle alıp veremediği var.

 

Sudan sebeplerle dışlandığım, sevgili yazar.

 

Susuz hücrelerimde ise sıra dışı bir yanılgı iken içimin methiyeleri belki de zaruri bildiğim ve iliklerime kadar yazma aşkı ile dolduğum.

 

Dokunulmazlığım ve okunulmazlığım.

 

Görgülü haletiruhiyeme sahip çıkıp da… aslında sonrası yok, sevgili yazarım aslında sevgili babında kırık hecelerim var benim bir an evvel kelime olmayı emreden.

 

İsmimden işkillenen bir zümre var aynı zamanda sanırım gülümsemek pek iyi gelmiyor insanlara.

 

Babamın mezardaki kemiklerini gidip şimdi saysam ve de sarsam kalın bir şal ile hala sızlar mı acaba o kemikler…

 

Gözlerimdeki pırıltı ise hayatımım anlı şanlı bayrağına sahip çıktığım kadar kendimle savaştığım da bir su deposu adeta, o su tabancasıyla ıslanan bedenim ve kelimelerim oysaki her şey kupkuru tıpkı içimin dehlizinde kuruyan güllerim gibi.

 

Bir zamanlar güller açardı yüzümde ve ben ismimin hakkını nasıl da verirdim aslında yine de veririm ne de olsa gülücüklerimi saklı büyütüyorum ben ve de büyümeye çalışıyorum oysaki çocuk neşemle ve alıngan ruhumla akla zararım.

 

Aşkın indinde yaşadığım.

 

Aşkı kepaze edenlere ise duyduğum kırgınlık.

 

Bu da yetmezmiş gibi aşkla bağlı iken hayata ve yazmaya bunu hor görenler, sevgili yazarım.

 

Aşkın ırmağında boğulduğum ilk günden beri yazıyorum sanırım ateşi asla sönmeyecek bir yangın bu.

 

İçimin de muhtırası.

 

Ve de aşkın cazibesi.

 

Ol, diyen Rabbim mademki yazmama izin verdi iyi de neden ağır geliyor ki benim kelimelerim cümle âleme ve görmüyorlar mı içimdeki sönmeyen ateşi?

 

Aşka boyun eğen yapımla.

 

Hayatı kucaklayıp da ansızın terk etmek istediğim her sefer.

 

Ve ıslıklandığında acılarım.

 

Oysaki ben sadece sevgiye ve güzelliğe düşkünüm ve de göz kırptığım hayallerime sahip çıkmak adına esefle beni yerenlere kırgın bile değilim aslında kızgınlığım da saman alevi gibi sönüyor.

 

Öksüz mecrası yüreğimin.

 

Dev çeperi aşk dolu benliğimin.

 

Sanrı yüklü cihanda ben, bilinmezin odağında kendimle çarpışırken bir de yalan söyleyenler ve elbette alayı bir m/eziyet sayanlar.

 

Kar suyu kaçtı kulağıma az evvel oysaki mevsim bahar ve güneşi dahi yuhalayan görgüsüz karanlık.

 

İki arada bir derede mutluluk hayalim olsa da huzurun ta kendisiyim ne zamanki bir yazıma geçici bir nokta koysam. Ölümün gözündeki bedenim aslında her birimizin her an ölme ihtimalini yok sayıp birbirimizi dışlayıp hor gördüğümüz ve yarın da Ramazanın ilk günü.

 

Sözcüklerimi oruçta niyet edip iftarda da bir bardak imge ile açacağım işte orucumu.

 

Tutanaklara da geçirsinler hani beni münafık diye.

 

Israrla sevdiğim.

 

Israrla inandığım.

 

Israrla üzüntüleri yüreğimde ağırladığım.

 

Sabah ezanına yetişip; cumanın yüzü hürmetine dualarıma sarıldığım ve de aşkla arındığım ve huzura duyamadığım…

 

Aşkın afakı işte.

 

Bir realite.

 

Bir sanal kâbus belki de her gün saatlerimi bilgisayar başında geçirdiğim.

 

İçim geçmeden ölmeyeceğim.

 

Ölmeden evvel de en az bir kere yüksek sesle güleceğim en çok da kendi saçmalıklarıma güldüğüm.

 

Ördüğüm her dua.

 

Övündüğüm doğası belki de en çok iyiliğin.

 

Bir de maskelerin arkasındaki yüzlere nail olduğum.

 

Maskesiz geçen ömrüme şerh düşüyorum ben ne zamanki yazmaya otursam ne zamanki koysam başımı secdeye…

 

Şimdimi öğütüyorum belki de o hurafelerle ve memleketim yangın yeri iken ben yansam ne çare…

 

Minvalinde tutsaklığımın, zincirlerimden kurtulduğumun da habercisi ne zamanki ilham perimle dans etsem üstelik sessiz varlığımla ses olurken evrene aslında evren beni duymazdan ve görmezden gelirken, can simidi işte sevdiğim kadar sevilmeyi filan da talep etmediğim.

 

Bağrımdaki yangın umarım bu Ramazan daha da büyür ki ben de büyürüm acılarım büyüdükçe ki büyümekle filan iştigal de değilken bir ömür boyu, çocuk yanımla saf tuttuğum safiyet iken ulvi duygularımın da tetikleyicisi…

 

Hayırlı Ramazanlar, sevgili yazarım ve sevgili dostlarım.

 

Her Ramazan ilk aklıma düşen illa ki insanların bir yerden başlayıp da zulmü ve kötülüğü dışlayacakları umudum ve ne yazık ki her Ramazan bitiminde buna nail olamamanın verdiği üzüntü ile diğer Ramazanı beklediğim hele ki hayatım kendimi köşe başında beklemekle geçmişken…

 

Hoş geldin Ramazan.

 

Hoş geldin iyi niyet.

 

Hoş geldin ruhumun ve utkumun ufku.

 

Sevgiler.

 

 


( Seninle Son Kez Sevgili Yazarım... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.