TARIK BUĞRA SANATI
ESERLERİ
EDEBİ ŞAHSİYETİNDEN BİR KESİT
1918-1995
Ahmet AYAZ
Gaziantep Güneş Gazetesi 7 Mayıs
2019
………………………………………….
Tarık Buğra, adından çok söz
edilmese de, O çok ciddi ve değerli bir sanat
adamıdır. Ben O’nu “KÜÇÜK AĞA” romanının, Küçük Ağa dizisiyle tanıdım.
Küçük Ağa dizisi ile de dikkati çekti. Bu dizide oynayan sanatçıları şöyle
hatırlıyorum. Çünkü kaçırmadan ve özenle bütün bölümlerini dikkat ile
izledim. Kayhan Yıldızoğlu, Şükrü
Türen, Banu Zorlu, Hakan Bilgin, Ruhsal Öcal, Emir Berke, Zeki Alasya, Sarp Leventoğlu, Birce Akalay, Nazan Diper. Biz şimdi
Tarık Buğranın hayatına ve edebi şahsiyetine geçelim.
Tarık
Buğra Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Yatılı olarak
okuduğu İstanbul Lisesi'nde Pertev Naili Boratav'ın öğrencisi oldu.
Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi. 1936'da Konya Lisesi 'nden mezun
oldu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaydoldu. İki yıl sonra Hukuk
Fakültesi'ne, oradan da Edebiyat Fakültesi'ne
geçti. Mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.
Gazeteciliğe
1947'de Akşehir'de babası Nazım Bey'le birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak
başladı. 1951'den sonra Milliyet, Vatan, Yenigün, Yeni İstanbul gazeteleri
ile haftalık Yol dergisinde yazdı. Bu gazete ve
dergilerin bazılarında yazı işleri müdürlüğü yaptı. Tercüman Gazetesi'ndeki
köşe yazarlığından 1976'da ayrıldı, zamanını bütünüyle edebiyata verdi.
Devlet Tiyatroları'nda Edebi Kurul Başkanlığı'nda Edebi Kurul üyeliği yaptı.
Tarık
Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların
Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. 1940'da tamamladığı roman,
1948'de Çınaraltı dergisinde tefrika edilmişti. Ama adı, bir iddia üzerine üç
saatte yazdığı "Oğlumuz" adlı hikâyesinin 1948'de Cumhuriyet
Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu. 1949'da
yayımladığı ilk hikâye kitabı Oğlumuz'u, 1952'de Yarın Diye Bir Şey Yoktur,
1954'te İki Uyku Arasında, 1964'te Hikâyeler izledi. Kasaba yaşantısından,
orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği
hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi
temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955'te
çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.
Kurtuluş
Savaşı'na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa'da (1963) yakın tarihe resmi tarih
anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967'de Küçük
Ağa Ankara'da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978),
Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da
Cumnuriyet'in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları
konu edindi. Ortaouyncusu "Komik-i şehir" Naşit'in hayatından yola
çıkarak yazdığı İbiş'in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda
başarı ödülü, Osmanlı İmparatorluğu 'nun kuruluş yıllarını anlattığı
Osmancık'la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı'nı, Yağmur
Beklerken'le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü'nü aldı. 1991'de Devlet Sanatçısı
unvanını aldı. Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve
Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi,
romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü
(1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını
Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla
yayımladı.
Tarık
Buğra, 26 Şubat 1994'de kanser tedavisi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi
Hastanesi'nde öldü. Karacaahmet Mezarlığı'nda toprağa verildi. Tarık Buğra,
öğretim üyesi Ayşe Buğra'nın babasıdır.
2004
yılında Akşehir'e Tarık Buğra heykeli dikildi. Dikilmeyi de değmez
mi?