*** Mümkünü Müşkül  Sevda *** 


Hiç başlamayacaktım bu şiire...

Sonum olan sözleri,

İdam etmeyecektim nazarında..

Bir kurban seçtiyse kalemim,

Adağı olmamalıydı, 

İsmimin yakıştığı bir dudağın.

Ya karşılıksız bir kelamın,

iyimser niyeti olmalıydı;

Ya da ulvi bir hissin İsmail teslimiyeti....


Kancık bir zelzelenin,

Yanağındaki uçurumuna

Düşmeyecekti bakışlarım.

Aklımın mermerine kazınmış ifadeyi,

Mezar taşı yapmalıydın,

Can çekişen hislerime.

Boşluğundaki bir sancının,

Körpe düşlerine,

Ya da köpek dişlerine atmalıydın,

Korkak yüreğimi...


Kabul görmez hislerime,

Kabil olursa hayal kırıklığın;

Bil ki beklentisiz bir gidişin,

Geri dönülmez ilk adımıdır bu..

Ya tanınmaz kederimin,

Yalancı şahidi olursun; 

Ya da tersine hiç aldırmadan,

Suratsız bir gerçeğin,

Yüzüne haykırırsın kusurumu;

Sevgimin küsuratına bakmadan...


Bak yine tutuşan bir cesaretin,

Yangınına koşuyorum.

Yine asılsız bir suretin,

Akılsız günlerini yaşıyorum.

Ne iflah, ne ıslah olurum.

Çünkü ben, 

Ab-ı hayat gibi bir duygunun,

İntihara meyilli kalbini taşıyorum.


Aslında bilmiyorsun,

Terk edilmiş bir sabahın,

Unutulan günaydınıyım ben.

Sırası geçmiş bir saatin,

Gülüşü sisli bir vedanın 

Yarası yorgun bir ömrün 

Hangi yarısıyım? 

Kurutulmuş nefsimin 

Kurtulmuş mu kalıntıları senden?

Hangi gözyaşında ıslanır?

Ya da hangi hayalde kırılır?

Kaçıncı bozgunda sonra vazgeçtim,

Zafer duygusundan?

Ya da hangi gamzede uyandım,

Ölüm uykusundan?

Bilmiyorum...

Hani olur ya bir gün

Avuçlarımda olursa yüzünün cinneti,

Gözlerinin gölgeli cennetinde,

Anlatırım sana hepsini...


Belirsiz sonların kar beyazında 

Ceplerimde üşümüş hayallerim var.

Dona çekmiş heveslerin,

Dondurucu suskunluğu,

Sürgüsüz bakışlarında çözülüyor.

Gözlerinden fısıldayan damlalar,

Yıkadıkça kirli dünyamı;

Daha bir temiz koşuyorum sana.

Gözlerinin cemresine düşmüşken

Üşümüş bakışlarım;

Sarsılmaz bir yalanın,

Aldırmaz bir gecenin,

Ya da kahvesinde bir sözün,

Hatrına adanacak yıllarım,

Ya da günlerim var...


Yarısı sinmiş şiirlerimin,

Yarası sönmüş izmaritleri;

Yarası yararsız acıların,

Dudak tiryakisi yaptı beni.

Ummayan bakışların,

Çapraz sorgusundan kaçarken;

İlhamından şefaat umarak,

Bir imge mezarlığına düşüyorum.


Kışlarım tükenmişken sonbaharımda;

Kaç bahar görecek hâlim kaldı,

Kaç takvime çizik attı sözlerim?

Yadıma düşen gözlerin,

Adı konulmayan hislerimin,

tükenmez kalemiydi, tükendikçe yazdığım.

Silinmez duyguları içime kazırken,

Sünger çektiğin acılarım,

Siftah etmemiş mutlulukların,

Ve unutulmuş gülüşümün önsözü gibi;

Başucu kitabın olmaya hazır.

Ne olmak ne ölmek var sonunda...


Cüretini bağışla umudumun,

Ama geç kaldığım bir hayat,

Kullanmadığım bir hayal,

Ve sallandığım bir dar ağacı var.

Ölümün çürük ipinde,

Attığım kaçıncı düğüm bu?

Kaçıncı serap gördüğüm,

Hangi çığlık irkilmediğim?

Hangi düş karşısına dikilmediğim 

Ve hangi dinsiz yanılgı,

Altında ezilmediğim ?


Bak yine,

mümkünü müşkül bir sevdanın,

Meşgul vaatlerini yaşıyorum.

Yine boyumun aşan bir hayalin,

İçlerine düşüyorum. 

Ve iklimsiz bakışların iliklerinde üşüyorum. 

Ne iflah ne de ıslah olurum.

Çünkü ben,

Ab-ı hayat gibi bir duygunun 

İntihara meyilli kalbini taşıyorum...


30/4/19

( Mümkünü Müşkül Sevda başlıklı yazı Ahmet Çabuk tarafından 7.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.