Bandırma Vapurundan İdam Sehpasına --2. Bölüm--
Oldukça yakın arkadaşı Mehmet Arif, Atatürk’ün hayatına kast etmiş miydi?
Kast etmişse bunun sebebi neydi? Niçin yıllar sonra Atatürk’ten onun hayatına
son verecek kadar nefret eder olmuştu?
Ya da hakkındaki bu iddialar
doğru muydu?
İşte bu sorulara cevap vermek için öncelikle 16 Haziran 1926 da İzmir’de
Mustafa Kemal’in hayatına yönelik bir suikast girişimi oldu mu? Sorusunu
cevaplamamız gerekir.
16 Haziran 1926 Da Mustafa Kemal Ankara’dadır. Ankara’da olan bir insana
İzmir’de suikast yapılamayacağına göre de bir suikast, hatta girişimi bile değildir.
E o zaman nedir bu suikast davası?
Ortada bir suikast, hatta girişimi bile yoksa davası nasıl oluyor?
Ortada bir suikast yok ama 16 Haziran
1926 dan hemen sonra başlatılan mahkemelerde, alınan ifadelerde bazı isimlerin Mustafa Kemal’i öldürmek için
planlar kurdukları ortaya çıkmıştır.
Yani niyet var ama bu niyeti gerçeğe döndürmek için yapılan, yapılabilen
herhangi bir eylem yok. Çünkü 16 Haziran 1926 da İzmir’de olması gereken
Mustafa Kemal o tarihte İzmir’e gelmiyor. Gelmeyince Mustafa Kemal’i öldürecek
olanları motoruyla Yunanistan’a kaçıracak olan Giritli Şevki adlı motorcu
korkuyor ve durumu İzmir Valisi Kazım Dirik’e bildiriyor ( Kazım Dirik de
Atatürk’le Samsun’a çıkan subaylardan biriydi. )
Giritli Şevki tabii ki bazı isimler de veriyor...Bu isimler yakalınca artık
isimlere yeni isimler karışmaya başlıyor
ve görülüyor ki bu işin tertipçileri Lazistan( Rize ) Mebusu Ziya
Hurşit, Gürcü Yusuf,Laz İsmail, Çopur Hilmi,Terakkiperver Cumhuriyet
Fırkasından İzmit Mebusu Şükrü Bey, Eski İttihatçılardan Kara Kemal adlı
kişilerdir. Ancak soruşturmalar derinleştikçe Atatürk’ün en yakın silah
arkadaşlarının neredeyse tamamı da Atatürk’e suikast ile ilişkilendiriliyor.
Mesela sınıf arkadaşı, hatta evlerinde yatıya kaldığı Ali Fuad Cebesoy bile...
Samsun’a birlikte çıktığı Refet Bele, Erzurum’da ‘’ Ben ve kolordum
emrinizdeyiz paşam!’’ Diyerek Milli mücadeleye en büyük desteği vermiş olan
Kazım Karabekir, Milli mücadele kahramanları Rauf Orbay, Cafer Tayyar Paşa ve yazımın konusu olan sınıf arkadaşı Mehmet
Arif... ( O tarih itibariyle Eskişehir Milletvekilidir. )
Bu isimlerin hepsinin ortak bir özelliği var: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
mensubu olmaları. Hatta kurucularıdır...
Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarının dahi idamla yargılandığı bir davaya
dönüşür birden bire iş bu İzmir Suikast davası... Düşünün ki Kazım Karabekir
bile idam talebiyle yargılanır. Kazım Karabekir gibi bir kahramanın bu
mahkemelerde süründürülmesi, idam talebiyle yargılanması İsmet İnönü’yü isyan
ettirir ve onun kurtarılması yönünde girişimlerde bulununca İstiklal mahkemesi
tarafından ‘’ Kellenle oynama ‘’ Mealinde tehdit edilir ülkenin başbakanı
olduğu halde...
Birileri en yakın silah arkadaşlarını Mustafa Kemal’den, Mustafa Kemal’i en
yakın silah arkadaşlarından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Peki kimdir bu
birileri? Onların kim olduklarını asla isim isim bilemezsiniz ama var
olduklarını bilirsiniz. Mustafa Kemal’in son arzularından biri olan Kazım
Karabekir ile helalleşmesi isteğini asla Kazım Karabekir’e iletmeyenler her
kimse işte onlardı o şer güçler. TBMM ni Kur’an okuyarak, kurbanlar keserek,
dualarla açmış olan Atatürk’ü övme ve
yüceltme adına ‘’ Atatürk ekber...’’ Diye ezan yazanlar, ‘’ Ne örümcek, ne yosun/
Ne mucize, ne füsun/ Kâbe ‘Arap’ın
olsun / Bize Çankaya yeter. ‘’
Diye şiirler yazanlar ve onların arkalarındakiler her kim idiyseler işte
onlardı o şer güçler.
İşte o
şer güçler istikballerini ve ikballerini Mustafa Kemal’in eski silah
arkadaşlarını ondan uzaklaştırmakta görüyorlardı. Bunun için de o zamanın
şartları içinde akla gelecek ve gelmeyecek her yola baş vuruyorlardı. Mustafa
Kemal’in etrafında oluşan yeni halka en yakın arkadaşlarını ona ve onun önderliğinde kurulan yeni düzene
düşman,saltanatçı- hilafetçi olarak gösteriyorlardı. İşte bu duruma isyan eden
Refet Bele bakın ne diyordu TBMM de:
‘’Refet Paşa gibi bir adamın saltanatçı ve hilafetçi olamayacağını pek ala
bilirsiniz.Saltanat idaresi tarafından üç defa idama mahkum edilmiş bir
insanın, artık şahsi hakimiyet süren şunun bunun arkasından gitmeyeceğini
bilmelisiniz. Zaten bu sözleri siz çıkarıyorsunuz. Bu meclise ben
arkadaşlarımla geldim. Beraber oturuyoruz. Dört kişi oturmuşuz, beş kişi
oturmuşuz hemen ‘’ Dörtler Meclisi,
beşler meclisi’’ gibi laflar çıkartıyorsunuz. Kaç kişi olursak olalım size ne.’’
Ali Fuat Cebesoy da şöyle dile getirir kendilerine karşı oluşan tavrı:
‘’Biz ne kadar dürüst hareket edersek, baştan beri büyük bir itimad ve
samimiyetle bağlandığımız Atatürk’den hiç bir vechile ayrılmadıksa, bizim, yeni
arkadaşlarını seçmekte kendisini serbest bırakışımızdan bila istifade ile iltihak
edenlerden bir kısmı maalesef bu hüsn-ü niyetimizi suistimal ettiler,
manalandırdılar ve bizi hayalimizden geçmeyen padişahçılık, halfelicilik gibi
gericiliklerle malül göstermekteki gayretleriyle Atatürk’ün hakkımızdaki hislerini
başka istikamete çevirdiler.’’
Evet...Kısaca Ayıcı Arif’in durumu da Ali Fuat Cebesoy ya da Refet Bele
Paşa’nın durumundan farklı değildi.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkanın Şeyh Sait isyanı ile ilişkilendirilerek
kapatılması( 5 Haziran 1925 ) Mustafa Kemal’in eski arkadaşlarını hiç de parlak
günlerin beklemediğinin habercisiydi adeta. Daha şimdiden ‘’Cumhuriyet
Düşmanı’’ olmakla suçlanmaya başlamışları bile... Evet, bu komik bir iddiaydı
aslında. Zira bu insanların hepsi Mustafa Kemal gibi bu Cumhuriyetin
kurucularıydı ve insan, ellerine doğmuş olan yavrusuna düşman olamazdı.
İzmir Suikastı ile ilgili olarak Bernard Lewis, mevcut durumu şöyle özetler:“İstiklâl Mahkemeleri
soruşturmalarını suikastin çok ötesinde genişlettiler ve hukuk esaslarına
aldırış etmeksizin Mustafa Kemal'in bütün siyãsî muhaliflerine karşı
kovuşturmaya geçtiler.”
Gerçekten de neredeyse Mustafa Kemal bile Mustafa Kemal’e suikast düzenlemek
suçlamasıyla mahkeme huzuruna çıkarılacaktı.
Peki Mustafa Kemal’e karşı düzenlenmesi düşünülen bir suikast yok muydu?
Bu soruya ‘’ Hayır böyle bir şey yoktu’’ Demek mümkün değildir. Böyle bir şey
vardı. Var olmasına vardı ama böyle bir şeyin varlığı yukarıda belirttiğimiz
gibi Atatürk’ü yakın arkadaşlarından tecrid
etmek isteyenlerin ekmeğine yağ süren bir durum oldu ve kurunun yanında yaş da
yandı. Albay Arif Bey( Son aldığı rütbe buydu ) de bunlardan biriydi.( Bu tabii
ki benim kanaatimdir. )
Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekle suçlanan Arif Bey’in mahkemesine kısaca
göz atarsak olayı daha net anlarız.
Arif Bey, bu olayda Ziya Hurşit’i ve Laz
İsmail’i tanımak, onları evinde misafir etmekle suçlanmaktadır. Her iki isim de
Mustafa Kemal’i öldürmek isteyenlerin başında gelen isimlerdir.
Sonrasını mahkeme zabıtlarından izleyelim.
MahkemeReisi – Ziya Hurşit’i nerede ve nasıl tanıdınız?
Arif Bey- Bir akşam Ankara’da bizim kulüpte oturuyordum. Ali Fuad Paşa geldi.
Yanında bir genç bulunuyordu. Onu eski Lazistan mebusu Ziya Hurşit diye
tanıttı. Başla selamlaştık, el bile sıkışmadık.
Daha sonra bir kez daha yine kulüpte görüştük. Benden yanında getirdiği biri
için bir memuriyete tayin hususunda
aracılık yapmamı istedi. Ben de muhalif bir milletvekili olarak bu konuda bir
yardımım olamayacağını söyledim. Yanındaki kişi de Laz İsmailmiş. Onunla da bu
vesile ile tanışmış oldum.Başka da bir şey bilmiyorum.
Mahkeme Reisi- Yanılıyorsunuz. Laz İsmail ile temasınızın bundan ibaret
olmadığı, bizzat arabanıza bindirip evinize götürdüğünüze dair arkadaşlarınızın
ifadeleri var...
Uzatmamak adına tüm konuşmaları yazmıyorum.
Bundan sonrasında mahkeme reisi Laz İsmail’i getirdi mahkemeye ve o Arif Bey’in
evine gittiğini, hatta gece orada yattığını söyledi. Arif Bey, bu ifadenin
yalan olduğunu söyleyince mahkeme reisi
Arif Bey’in şoförü Mehmet ve hizmetçisi Ayşe’yi çağırdı. Onlar da Arif Bey’in,
Laz İsmail’i eve getirdiğini, gece boyunca konuştuklarını itiraf ettiler. Arif
Bey bu ifadelerin tanıklara zor kullandırılarak verdirildiğini söylediyse de
şoförü Mehmet ‘’ Doğru söyleyeceğimize Kur’ana el basarak yemin ettik. Nasıl
yalan söyleriz ki’’ Dedi.
Velhasılıkelam Aycıcı Arif, Mustafa Kemal’e suikast olayının baş suçlusu olarak
görülen Laz İsmail’i evine götürmek, onu konuk edip ağırlamak, onunla konuşmak,
bu suretle de Atatürk’e yapılması planlanan suikast olayında parmağı olmak
suçlamasıyla idama mahkum edildi.
Arif Bey, idam cezasını duyduğu anda
öfkeyle bağırdı. ‘’ Bana bir kağıt kalem getirin. Mustafa Kemal’e mektup
yazacağım’’ Dedi ve istedikleri getirilince
şunları yazdı: ‘’ Yirmi yıllık arkadaşınızım. Bir çok meydan muharebelerinde
size fedakarane hizmet ettim. Ölüme yaklaştığım şu dakikada beni affedeceğinize
eminim.’’
Daha sonra bu notu acele Mustafa Kemal’e iletmelerini istedi ama ona ulaştı mı ulaşmadı mı hiç bilmiyoruz. Ona
sadece ‘’ Hemen iletiriz’’ Demişlerdi.
Arif Bey, Mustafa Kemal’den gelecek ‘’
Affettim’’ cevabını bekleyedursun 3Kasım 1926 Tarihinde TBMM de şöyle bir
tezkere okunuyordu:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyaset-i
Celilesine.
Taklib-i hükumet maksadı ile Reisicumhur hazretlerine suikast yapmak için uzun
müzakerat( Görüşme) ve tatbikattan( prova) sonra İzmir’de meş’um emellerini
tatbik etmek üzere iken cürm-ü meşhut ( suç üstü ) halide derdest edilen ebab-ı
ceraim ile ( cürüm sahipleri ile ) müctemian hareket ettikleri bilmuhakeme
sabit olunan esamizi zirde muharrer Büyük Millet Meclisi’ne mensup olan azanın
mülga kanun-u cezanın 55. Maddesi delaletiyle 57. Maddesine tevfikan Haklarında
mahkemece İDAM kararı lahik olunduğu..........13 Temmuz 1926 da infaz olunduğu
arzolunur efendim.
17 Teşrinevvel 1926
Ankara İstiklal mahkemesi müdde-i
umumisi ( Savcı ) Ali Necip
İdam edilenler listesinde şu isimler bulunuyordu.
Eskişehir Mebusu Arif Bey
İzmit mebusu Şükrü Bey
Sivas mebusu Halis Turgut Bey
İstanbul Mebusu İsmail Canpolat Bey
Saruhan ( Manisa) Mebusu Abidin Bey
Erzurum Mebusu Rüştü Paşa
Yukarıda isimleri yazılı şahıslar, millet vekili dokunulmazlıkları bile
kaldırılmadan idam edildiler. Ve işin en garip tarafı asla düşünceden eyleme
dökülememiş bir suikast olayında nasıl becermişlerse bu kişileri suç üstü
yakalamışlardı(!) ( O suçüstünü ben hiç anlayamadım. )
İdam sehpasına konmak üzere darağacına getirildiğinde Arif Bey öncelikle
kendisine dini telkinde bulunmak isteyen hocayı payladı. ‘’ Bana dini telkinde
bulunacak sen mi kaldın. Ben ne yapacağımı bilirim’’ Dedi. Daha sonra ‘’ Bir yere kaçacak halimiz yok.
Çıkarın şu kelepçeleri’’ Dedi ve nihayet
ip boynuna takıldığında ‘’ Paşa’dan cevap yok mu? Verir, mutlaka verir.
Beş dakika daha bekleyin’’ Dedi ama ne
bir cevap vardı ne de sesini duyan...
Sözlerimi yazdığı ‘’Tek Adam’’ adlı eser okullarda TC İnkılap Tarihi dersleri
için kaynak kitap olarak gösterilen Şevket Süreyya Aydemir’in bu mahkemeler ile ilgili sözleriyle
noktalıyorum:
‘’ Evvelce muhalif bilinenler İstiklal mahkemesini boyladılar.’’
(
Bandırma Vapurundan İdam Sehpasına --2. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
19.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.