Rahmeti Rahman bereketini artırdığı yağmurunu gökyüzünden, yeryüzüne ahengiyle yağdırmaktaydı.
Suya susamış toprak kana kana içiyor,düştüğü yerde zerre su kalmıyordu.Temmuz sıcağı sonrası yağan yağmurla nice nebat ve hayvanat serinlemişlerdi.Kapıya bacaya su koyma alışkanlığımız yoktu.Şehirlerde çeşme ,yalakta olmayınca kedi ve Köpekler dili dışarda gezmekteler. 

Yanımda getirdiğim yedek muşambayı kitapların üzerine örtüp tehlikeyi bertaraf ettiğimi sanıyordum.Yağmur hızlandıkça hızlandı.Yedek muşambanın görevi bitmişti.
Yağmurdan kaçan iki delikanlıdan yardım istedim.Serginin uçlarından tutup bir saçak altına alana kadar ıslanan kitapların ateşinde yüreğimi yakmıştı.Yeni gelen kitaplar 
Allah verede ıslanmamış olsa...Sermayeyi kitaplara yatırmış umudumu onlara bağlamıştım.

Sağolsunlar gençlerde ıslanma pahasına yardımlarını esirgememiş kitapları toplamama 
Yardım etmişlerdi. Muharrem ve Selman’mış isimleri.Sosyal bilgiler öğretmenliği son sınıfta okuyormuşlar.Yağmur etkini azaltmış gökkuşağı tüm renkleri ile güzelliği ile gökyüzünde salıncağında sallanıyordu.
Cep telefonunu çıkaran Muharrem "Bu anı kaçırmamalıyım" dedi ve bir kaç kare fotoğraf çekti.Sonra bana dönerek;
-Abi bir öz çekim yapalım mı ? Dedi.

-Neden olmasın dedim.

Sergiden eğilip iki adet kendi yazdığım "Hüzün nameleri" isimli kitabımı hediye ettim.Çok memnun olduklarını beyan ettiler.Asıl ben memnun olmuştum.Onlar olmazsa kitaplarım mahvolurdu.
Onlar gittikten sonra oğlum aklıma geldi.Ankara Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okuyordu.Rabbim tüm öğrencilere yardım etsin.Bu devirde okumakta zor okumakta.Eğer trafik kazasını yapmamı olsaydım.
Rahat okuturdum.Bu gündelik işe de bulaşmamış olurdum.Oğlumu okuluna ve yurduna kayıt ettirmiş dönüş yolunda uçuruma yuvarlanmıştık.Eşim ve çocuklarım yanımdaydı.Arabayı kullanırken uyumuş kalmışım.Güneş sabahın ilk ışıklarını pervasızca etrafa savuruyor kendine has görevini yerine getiriyordu.Ankara’dan çıkalı yaklaşık üç saat olmuştu. Kırıkkale,Yozgat sonrası Sivas’ta mola vermiştim.Sabah namazını kıldıktan sonra hanımın hazırladığı yollukla kahvaltımızı ifa ettik.Biraz uyuyup yola öyle çıkayım dedim.İki saat kadar uyuyup elimi yüzümü yıkadıktan sonra Besmeleyi çekip “Ya Allah” deyip yola koyuldum.Kızım arkada oturuyordu.Dikiz aynasından baktığımda sağ cama yaslanmış uyuyordu.Yorulmuştu.Eşim iki yaşındaki oğlumu kucağına almış yanımda oturuyorlardı.Yol boyunca oğlum gülmüş oynamış oda yorulmuştu.

Eşim banim sağ kolumdu.Trafikten ve yollardan çok korkuyor uyarı üzerine uyarı yapıyordu.Bazen canım sıkılıyor,kızıyordum.Her şeye karışıyorsun yat uyu demiştim.Zar zor oda uyumuştu.Akdağmadeni ‘ni geçmiştim.Çok tatlı bir virajı ağır ağır dönüyordum.Radyoda çalan Neşet Ertaş Baba’nın “Zahidem”Türküsü ciğerlerime işlemiş,gözlerim buğulanmıştı.O an için Ankara’da bıraktığım oğlum aklıma gelmişti.Bir an için gözlerimin kapandığını hissettim.Saniyeler içinde uykuya dalmışım.

Çok kötü bir sesle gözlerimi yarı açık yarı kapalı açmıştım. Henüz neler olduğunun farkına varamamış ya da inanmak istemiyordum.Arabanın uçurumdan aşağı gittiğini kabullenmek istemeye istemeye kendime geldim.Eşimin bağırtılarına,kızımın feryatları karışmıştı.Aman Allah’ım neler oluyordu.Daha bir az önce Neşet Ertaş’la ne de güzel gidiyorduk.Şimdi bu takır tukur seslerde ne?Eşim bir o tarafa bir bu tarafa yatıp kalkıyordu.Arabanın hava yastığı patlamıştı.

-Abi bu kitap kaç lira ?

-Hıı hangi kitap? O berbat günün üzerinden iki yıl geçmişti.Ama her boş kaldığım ve feci kazayı hatırladığımda kendimden geçiyordum.Allah’a ne kadar şükür etsem azdı.Eşimin ve çocuklarım o berbat kazadan sağ çıkmışlardı.

-Abi heyy sana diyorum bu kitap kaç lira?

-Kitap Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf “ isimli eseriydi.Yeşil fon üzerine yazarın gülen resmi çok yakışmıştı.Çok satan yazarlardandı.Hatta telif süresi dolmak üzereydi.Tüm yayınevleri ağzını açmış o vaktin gelmesini bekliyorlardı.

-On lira Hocam dedim.Karşımdaki otuz yaşlarında şık giyimli bir beyefendiydi.Belli kitaplardan anlıyordu.

Bana saşkın ifadeyle bakarak Beyefendi bir sıkıntınız yoktur inşallah.Yüzünüz sapsarı dedi.

-Hayır hayır dedim.Sıcaktandır diyerek geçiştirdim.

-Sabahattin Ali’nin başka kitapları da var mı? Dedi.

-Şu an için kalmadı.”Kürk Mantolu Madonna” vardı biraz önce sattım dedim.Başka yazarlardan okur musunuz ? Diye sorusuna soruyla cevap verdim.

-Hımm biraz daha göz atayım size söylerim dedi.Hoşuma gitmişti demek ki birkaç kitap alacaktı.Okuyan insan belli oluyordu.Hareketleri,konuşmaları her şeyleri seçkin oluyordu.İki aylık tecrübemde çok insanlar tanıdım bu ve benzeri…

-Nazım Hikmet,Özdemir Asaf ve Ahmet Arif’in şiir kitaplarıyla beraber Sabahattin Ali’nin kitabını da poşete koyup verdim.Çok kibar bir şekilde teşekkür etti.Tam giderken dönüp bana dedi ki;

-Size çok teşekkür ederim beyefendi.Bana Üniversite öğrencilik yıllarımı hatırlattınız.Bu şehirde ilk defa sokak kitapçısı gördüm şaşırdım.Siz dünyanın en güzel işini yapıyorsunuz.Öğrencilerimi de size yönlendireceğim.Gidip büyük AVM içi kitapçılardan alacaklarına gelip sizden alsınlar.
Şaşkınlık sırası bendeydi.Ne diyeceğimi bilemedim.Sadece nerede öğretmen olduğunu sorabildim.Özel bir Kolejde Matematik öğretmeni olduğunu ve Edebiyatı çok sevdiğini söyledi.

Devamı var...
( Sokak Kitapçısı 3 başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 20.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.