Mavi bir uğultuyu seslendirebilirim
Sersemleyebilirim de içtiğim ırmak
dolu gözyaşı
Menevişlenen geceye de sunarken
hürmetlerini
Efkârın izini sürerim gün ve gece.
Sırların ortak olduğu bir pasajda
Ümidi doğrarım içine imgelerin
Mademki başımın tacı aşk ve şiir
Yüksünmeden sever, çömelirim hecelere
Başını her okşadığımda mevsim
dillenir
Şeritsiz izleklerde
Aşkın da yasını tutan bir meczup gibi
Öykünürüm mavinin her tonuna.
Zılgıt yiyen bir kurşun gibi
saplanırım
Saklanırım da
Şaşalı ve hummalı bir esintide
Yâd ederim deli maziyi
Sevi dilinde hıçkıran bilumum minneti
Devşiririm sarmalında beyitlerin…
Tutuşan bir zan gibi gecenin fıtratı
madem
Fırtınada yola çıkmış gemiler gibi
içim is kokar
Mağlup bir aşka da paye veririm
dingin hecelerle
Üstümü örten fısıltıyı dinlendiririm
Lal söylemlerin uçuşan kanatlarında
Bir vaveyla yüklenir Tanrı ve gece
Sonrasını bilmediğim bir hikâye gibi
de
Dışlanırım günbegün.
Öykündüğüm buklelere serilirim ince
bir şiir gibi
Kalınlaşan sesinde hüznün
Aryalar sağaltırım acıların yüzü suyu
hürmetine
Bağdaş kurduğum her hezimetle
soluklanırım ansızın
Solan güneşin saçlarını tararım
Ay düşmeden gözlerime.
Ölü bir hücre mahkûmuyum belki de
Hantal ve savsak belki ölüme tutsak
Öldürdüğü hayallerinden hüküm giymiş
bir ölümlü
Ölüme şerh düşen kırılan kalemi de
Saplarken sorgu hâkimi sinesine.
Ölüm çözelir, çözeltir şehrin mavi
ışıklarını
Ölülerin sihirli dünyaları
Bir sunudur ihya edesi kibirli
fanileri
Örselenir her ses ve sorar Tanrıya
Ne zaman kurtuluş?
Ne ara hidayete varış?
Gömülü kehanetler örüp de saatleri
Esir düşer meftun şiirler
Şairin yanık bağrında bir sure kadar
huzura binaen
Gölgesi de yitip gider gecenin
Devasa kanatları Huda’nın
Devrik satırları kayıp ümmetin
Vedalaşır şiirler kanayan imgeleri
yok sayıp
Kıtalar devirir çok ayıp bir şarkı
gibi
Titrer dizleri/dizeleri birer birer
Sormadan ne için öldüm ben…