M. NİHAT MALKOÇ

           

İnançlar ve yüksek duygular için yaşar insan… Bu duyguların başında gelir vatan sevgisi… Bizler için çok ulvi bir değerdir memleket severlik… Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Dumlupınar’da, Sakarya’da ve yüzlerce cephede canını seve seve veren askerimiz, vatan aşkını merkez alarak ölüm kalım mücadelesi yapmışlardır. Yüce Rabbimiz vatanın ve içinde yaşayanların düşman çizmeleri altında ezilmekten, işgallerden kurtulması ve İslam’ın yükselmesi için ölmeyi Cennet’e girmek için vesile saymıştır. Bu uğurda ölenlere “şehitlik” payesi vermiştir. Şehitleri de ölülerden saymamış, onları diri olarak tavsif etmiştir. Çünkü şehitlik hayat karşılığında elde edilen yüce bir mertebedir. Hayatı ölümle takas edip cenneti tercih edenler yüce ruhlu insanlardır. Allah onlar için yüce makamlar hazırlamıştır.

 

Yurdumuzun dört bir yanı şehitliklerle doludur. Hemen her servinin gölgesinde bir ulu yürek ebediyet rüyası görmektedir. Bu millet, inançlarını göz ardı etmeden,  insanca yaşamak için yeri gelince şerefiyle ölmesini bilmiş şanlı bir millettir. Trabzon’un Çaykara ilçesine bağlı Sultan Murat yaylasında toprağın kara bağrına gömülen 72 yiğit de vatan için ölmeyi, zillet içinde yaşamaya tercih etmiş şanlı kahramanlardır. Şehitlikte 1916 yılında, Rus işgal kuvvetleriyle yapılan muharebe neticesinde şehit düşmüş olan bir subay, bir astsubay ve 70 erin mezarları bulunmaktadır. Onlar bu kutlu tepede cenk rüyaları görmektedirler.

 

 Günümüzde savaşın yapıldığı Sultan Murat Tepesi’nde bu alev yürekli, cengâver ruhlu kahramanlar için güzel bir abide dikilmiştir. Her yıl 23 Haziran’da onlar için merasim yaparak, maneviyatlarını tazim ederiz. Gençlere onların destanlaşan mücadelesini hatırlatırız.  Ben de şehitlik civarında altı yıl yaylacılık yapan, o bölgeyi tarihi ve doğal özellikleriyle çok iyi bilen bir insan olarak o büyük insanlarla ilgili hissiyatımı aşağıdaki şiirimle yazıya geçirdim. Şehitlerimize “Sultan Murat Şehitlerine!” adlı şiirimle gönül penceremden bakmaya çalıştım. Onlara olan manevi borcumu bir nebze de olsa yerine getirebildiysem kendimi mutlu sayacağım. Onları anlatabildiysem kendimi bahtiyar addedeceğim:

 

          “Sis çöktü, bulut indi dağların başlarına

Engel olmak ne mümkün yürek gözyaşlarına

 

Nazar eylerken değdi, bulutlara bakışın

Görülmeye değerdi yüreklere akışın

 

Bulutlar ağlayınca meçhul askerlerine

Hüzün çağlayan olup karıştı kederine

 

Fırtınalar eserken atların yelesinde

Azamet yükseliyor yankılanan sesinde

 

Ey dağların başında destanlaşan kahraman

Döndüremez sizleri yolundan hiçbir ferman

 

O kırık abidende bir tarih yükseliyor

Kıpkızıl şafaklardan kahramanlar geliyor.

 

Uzuyor, inceliyor maverada gölgeler

Toprak kanla sulanır, kurtulurken ülkeler

 

Gururunuz yansırken dağların yamacına

Canlar bedel verildi, eriştin amacına

 

Geceler yorgan olur kabrin mermer taşına

Yıldızları toplayıp taç edelim başına

 

Bu topraklar uğruna canınızdan geçtiniz

Dünyaya sırt çevirip sonsuzluğu seçtiniz

 

Uyuyun dalgalanan bayrağın gölgesinde

Yankılansın sesiniz çağların ötesinde

 

Fanilik gömleğini gül kokusuna bandın

İbrahim’i yakmayan ateşlerde sınandın

 

Toprağa akan kanlar gözyaşıyla silindi

Ülkeme baştanbaşa gül kokuları sindi

 

Sultan Murat Tepesi güllelerle dövüldü

Türk’ün şanlı askeri Hak katında övüldü

 

Derelerden günlerce su yerine kan aktı

Şehitlerin acısı yüreğimizi yaktı”

 

Şehitlerimizin manevi mertebelerini ve ruh derinliklerini sözlerle tasvir ve tavsif etmek ne mümkün… Yüce Rabbimiz onları öve öve bitiremiyor. Onların mertebelerini Peygamberlerden sonra sayıyor. Onlara Cennette köşkler tanzim ediyor. Onları ölüler sınıfına bile dâhil etmiyor. Bunu şu ayette açıkça ifade ediyor: “Allah yolunda öldürülenleri (şehitleri) sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın Iütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiç bir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duyurmaktadır.”( AI-i İmran, 169–170)

 

Sultan Murat Dağları’nda kar ve fırtına demeden düşman karşısında destanlar yazanlar, hayatı ölümle takas ederek cennet nimetleriyle ödüllendirilenler, o yörenin insanları değildi şüphesiz... Yurdun değişik yerlerinden kalkıp Peygamber ocağı olarak nitelendirdiğimiz kışlalara askerlik vazifesini ifa etmek için gelmişlerdi. Vatan savunması için oradaydılar. O güne kadar nice insan bu yolda mücadele vermişti. Kimisi gazilik, kimisi de şehitlik mertebesiyle taçlandırmıştı kutsal mücadelelerini. Onlar için dünyada da, ahrette de korku ve endişe yoktu. Şimdi nöbet sırası kendilerindeydi. Mukaddes inançların yaşaması ve vatanın savunulması için ölmek gerekiyorsa ölünmeliydi, yaşamak gerekirse yaşanmalıydı. Zaten kahraman; yaşaması gerektiği yerde yaşayan, ölmesi gerektiği yerde ölebilen engin ruhlu insandır. Ölmekten korkanın onurlu ve hür olarak yaşama hakkı yoktur.

 

Sultan Murat Yaylası’ndaki şehitlik, Türk’ün her yerde vatan savunmasında olduğunun ve bunun için seve seve öldüğünün delilidir. Uzak olsun, yakın olsun vatan sınırları içerisindeki bütün dağlar, ovalar, mezralar, köyler askerimizin ve halkımızın koruması altındadır. Buralara düşman çizmesi değemez. Buraların doyumsuz havasını düşman ciğerlerine indiremez, karşılarında kahraman Türk askerini bulurlar.

 

 2000 rakımlı bu yaylaya Sultan Murat denmesinin sebebi IV. Murat’ın 1635 tarihinde İran üzerine yapmış olduğu ikinci seferi dönüşünde Trabzon’a inerken cuma namazını burada kıldırmış olmasıdır. Günümüzde bu büyük padişahın anısına hutbe taşının bulunduğu yere cami inşa edilmiştir. Sultan Murat’ın adı yaylaya isim olarak verilerek yaşatılmıştır. Şehitliğin varlığı bu yüce dağ başının halk katındaki önemini artırmıştır. Şehitlerimize rahmet diliyoruz.

( Sultan Murat Şehitlerine!... başlıklı yazı M.Nihat Malkoç tarafından 23.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.