Tekerrür Eden Tarih-12. Bölüm—siyonizm Esasen Asildir(‘)
TEKERRÜR EDEN TARİH-12. BÖLÜM—SİYONİZM
ESASEN ASİLDİR(‘)
‘’Abdülhamit mi? SOYGUNCULAR,REZİLLER VE DEJENERELERDEN MÜTEŞEKKİL BİR ÇEMBERİN
İÇİNDE DERİNDEN BEDBAHT BİR MAHPUS.’’
Siyonizmin Kurucusu Tedor Herzl
---------------------------------------------------
1897 yılının en sevindirici olayı Osmanlı Devletinin Yunanistan ile yaptığı
savaştan zaferle çıkmış olmasıydı.
Girit’i de topraklarına katmak isteyen Yunanistan’ın,adanın merkezi Hanya şehrini kuşatması üzerine başlayan savaş
sonucunda Osmanlı ordusunun başında bulunan Gazi Ethem Paşa Atina kapılarına
kadar dayanmıştı ama İngiltere, Fransa, İtalya,Rusya gibi devletler daha ileri
gitmemize izin vermediler.
II. Abdülhamit savaş sırasında bu devletlerin tarafsız kalmasını
sağlayabilmişti ama Türk ordusu Atina’ya dayanınca bize ‘’ Dur artık.’’ Demeleri ve barış
masasına oturtmalarına itiraz edememişti. Daha da kötüsü savaş meydanında zafer
kazanmış olduğumuz halde barış masasında maalesef Girit’in özerk olduğunu kabul
etmek zorunda kalmıştık aynı devletlerin baskılarıyla.
Aynı yıl II. Abdülhamit finansmanını tamamen Müslümanların karşılayacağı Şam-
Mekke-Medine Demiryolları fikrini ortaya attı. Kısaca Hicaz Demiryolları denen
bu fikir İslam aleminde büyük bir heyecan yarattı.
1898 Yılında Alman İmparatoru II. Wilhelm bir kez daha Türkiye’ye geldi.
Padişah Abdülhamit’e Sultanahmet Meydanındaki Alman Çeşmesini hediye ederken Osmanlı
Devletinden pek çok imtiyazlar koparmayı ihmal etmedi ama nihai hedefi ileride
başlayacağı kesin olan bir dünya savaşında padişahın Almanya lehine cihat ilan
edip etmeyeceğini tartmaktı. Bunu sordu mu sormadı mı bilemiyoruz ama asıl niyet
hep buydu.
1898 yılındaki bu ikinci gelişte Kaiser II.Wilhelm aile fertlerini de yanında
getirmişti ve asıl amacı Kudüs’e gidip Hrıstiyanlarca kutsal mekanları ziyaret
ederek hacı olmaktı. Nitekim 29 Ekim 1898 de Kudüs’e gitti, burada önce kutsal
yerleri ziyaret etti. Beytül Lahm’de Hz. İsa için, Ağlama Duvarı önünde ülkelerinden sürülmüş
zavallı(!) Yahudiler için ağladı.Katolik, Ortodoks ,Yahudi, Müslüman tüm
dini-ruhani liderlere hediyeler dağıttı, nişanlar taktı. Velhasılıkelam adeta
dinler arası diyalogun temellerini attı.
13 Kasım’da Şam’a giden Wilhelm burada Selahattin Eyyubi’nin mezarını ziyaret
etti ve mezarın başında şunları söyledi: "Burada bütün zamanların en kahraman askeri
Sultan Selâhaddin’in mezarı önündeyim. Majesteleri Sultan Abdülhamid’e
misafirperverliğinden dolayı teşekkür borçluyum. Gerek Majeste Sultan,
gerekse Halifesi olduğu dünyanın her tarafındaki 300 milyon Müslüman bilsinler
ki, Alman imparatoru onların en iyi dostudur."
Böylece
Wilhelm hem, kendi ülkesinde ‘’ Sen nasıl olur da eline Ermeni kanı bulaşmış
Osmanlı Padişahının elini sıkarsın? Sen nasıl bir Hrıstiyansın?’’ Diyen
muhaliflerine gerçek bir Hrıstiyan olduğunu kanıtlıyordu hem de Müslümanlara ve
Yahudilere şirin görünmeyi ihmal etmiyordu.
İşte bu konuşmadan sonra Türk ve İslam Dünyasında Wilhelm’in gizlice Müslüman
olduğu, gizlice Mekke ve Medine’ye giderek Hacı olduğu yolunda yoğun bir
propaganda yapıldı. Bunun en önemli sebebi ise Osmanlı Devletindeki ulema
takımının Padişaha ‘’ Sen nasıl Müslümansın ki bir gavuru dost ediniyorsun?
Maide Suresinin 51. Ayetini bilmez misin?’’ Diye muhalefet edenlerin ağzını
kapatmaktı. Wilhelm, Hacı Wilhelm olunca ortada sorun kalmıyordu. Hem Wilhelm için,
hem II. Abdülhamit için...
1899 da Bağdat demir yolu imtiyazı Almanlara verildi. Aynı yıl Payitaht
Abdülhamit Dizininin kahraman(!) ve Abdülhamit’e son derece bağlı(!) şahsiyeti
damat Mahmut Celalettin Paşa Paris’e kaçtı. Yani efendim gerçek tarih dizilerden
farklıdır. Bilmem anlatabildim mi? Tarihi dizilerden değil, gerçek tarihçilerden
öğrenin diyorum...
1900 Yılına geldiğimizde artık Hicaz demiryolunun yapımı başlatılmıştı. Ancak
aynı yıl Makedonya’da çetecilik faaliyetleri de tüm hızıyla devam etmekteydi.
1901 Yılında çok önemli iki olay oldu. Bunlardan birincisi Fransızların( Daha
doğrusu iki Fransız bankerin), Osmanlı Devletine verdikleri borcu geri
alamamaları sebebiyle Fransa’nın Midilli Adasını işgal edip Midilli gümrüğüne
el koymasıydı. Padişahı bu badireden kurtaran ise eşi Fatma Pesend Sultan oldu.
Hanım Sultan, Kırım Hanı olan babasından temin ettiği borç miktarı parayı
kocası II. Abdülhamit’e, o da Fransızlara vererek Midilli adasını işgalden kurtardılar.
İkinci konuya biraz fazla yer vereceğim zira oldukça önemlidir bu konu. Çünkü
konu II. Abdülhamit’in Yahudilere toprak satıp satmadığı ile ilgilidir. Bu
konuda da maalesef ağzı olan konuşmaktadır. Peki şu meşhur ‘’ Ben bir karış
bile toprak satmam’’ Sözünün aslı var mıdır? Nedir bu olay? Nasıl başlamış,
gelişmiş ve sonuçlanmıştır?
Efendim, siyonizmin kurucu, babası olan Tedor Herzl, Yahudilerin Arz-ı Mevut
emellerine ulaşmalarına çok az bir zaman kaldığının farkındaydı. Bu amacı
gerçekleştirmek için Avrupa ülkelerinin çeşitli hükümdarlarıyla temasta bulundu
ama çözüm anahtarının II.Abdülhamit’in elinde olduğunu da biliyordu. O halde
mutlak surette II. Abdülhamit ile karşılıklı oturup bir pazarlığa girişmeliydi
lakin nasıl? Avrupa krallarının huzuruna çıkmak kolaydı ama Abdülhamit’in
huzuruna çıkmak o kadar kolay değildi.
Bu amacını gerçekleştirmek isteyen Herzl, Polonyalı asilzade Philip Michael
Ritter von Newlinski ile tanıştı ve onu ikna ederek, onun aracılığı
ile II. Abdülhamitle görüşmek üzere ilk kez 18 Haziran 1896 da İstanbul’a
geldi. ( Newlinski, Abdülhamit lehine casusluk yapan biriydi. )
Gelmesine geldi ama padişahın huzuruna çıkamadı. Sadece Newlinski
padişah’a Teodor Herzl’ın İstanbul’da olduğunu, Filistin’de Yahudilere toprak
satılması karşılığında 32.Milyar Sterlin olan Osmanlı Devleti borcunun 28
Milyarını ödemeye hazır olduklarını. Bu konuda Baron Rothschild’in kesenin
ağzını açtığını beyan etti.( Burada dikkat! 1881 de Duyun-u Umumiye
kurulduğunda 141 Milyar Sterlin olan Osmanlı dış borcu 1901 yılında 32 Milyar
Sterline inmiş.Yani devletin ekonomisinde ciddi bir düzelme var. ) ( II.
Abdülhamit bir Cuma Selamlığı sonrası
Nathaniel Mayer de Rothschild’i 1888’de Yıldız Sarayı’nda huzura kabul etmişti.
Görüşme bir saat kadar sürmüş ve Abdülhamid Baron Rothschild’den Osmanlı
coğrafyasına demiryolu yapımı noktasında yatırımda bulunmasını istemişti. Yani
Rohtschildler de öyle zırt pırt saraya, padişahın huzuruna çıkabilen kişiler
değildir. )
II. Abdülhamit, dostu ve kendisine ajanlık yapan Newlinsky’e aynen şunları
söyledi:
“Eğer Sayın Herzl sizinle benimle olduğunuz kadar dostsa ona bu konuda başka
girişimde bulunmamasını telkin ediniz. Bir adımlık toprak bile satamam, zira bu
topraklar bana değil, milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu savaşarak ve
kanıyla sulayarak kazandı. Bizden ancak kanla koparılabilir… Yahudiler
milyarlarını saklasınlar. İmparatorluk bölüşüldüğünde Filistin’i bedavaya
alabilirler.’’(Müthiş bir ileri görüşlülük değil mi) Ancak cesedimiz
paylaşılabilir canlıyken. Parça koparılmasını kabul etmeyeceğim.”
Newlinski, padişahın sözlerini Herzl’a iletince o da şunları düşündü ve daha
sonra hatıralarına yazdı:
“Sultanın samimî ve yüce sözleri beni duygulandırdı ve sarstı. Bütün ümitlerimi
söndürmesine rağmen ölümü ve parçalanmayı tahmin eden ama buna rağmen son
nefesine kadar pasifçe de olsa mücadele etmeye kararlı kaderciliğinde trajik
bir güzellik vardı…”
Herzl elbette ki amaçlarından asla vazgeçmedi. Osmanlı Padişahının, Alman
İmparatoru ile sıkı fıkı olması onda yeni bir fikir uyandırdı: Kaiser Wilhelm’i
aracı yapmak. Bunun için 18 Ekim 1898 de Kaiser Wilhelm ile İstanbul’da Yıldız Sarayında yüz yüze
görüştü. Kaiser Wilhelm, Herzl’e ‘’Bana sultan’dan ne istemem gerektiğini söyle.’’
Dedi. Herzl de ona ‘’Alman himayesi altında bir arazi şirketi istiyorum. Bunu
sultana iletin ve sağlayın lütfen.’’ Dedi.
Kaiser Wilhelm ‘’ Olur tamam. ‘’ mı dedi, yoksa ‘’Hastir lan ‘’ mı dedi orasını
bilemiyorum zira Herzl’ın bu isteğinin padişaha iletilip iletilmediği konusunda
bir bilgi edinemedim. Uygulamada da böyle bir isteğin gerçekleştiğine dair bir
emare yok.
1901 Yılında Newlinski’nin yerini Macar asıllı Türkolog Arminius Vambery
almıştı. Ancak Vambery, Newlinsky den farklı olarak ikili oynayan, daha ziyade
İngiltere hesabına çalışan bir casustu.
Newlinsky’nin yapamadığını Vambery yaptı ve Teodor Herzl nihayet Padişahın
huzuruna çıktı 17 Mayıs 1901 de.
Sultan ona, “Ben daima Yahudilerin dostu olmuşumdur, daima da öyle
kalacağım. Gerçekten ben sadece Müslümanlara ve Yahudilere dayanmaktayım. Diğer
tebaam hakkında aynı emniyeti besliyorum diyemem” Dedi.
Abdülhamit, zulüm gören Yahudilerin iltica edebilmeleri için imparatorluğun
bütün sınırlarını Yahudilere açık tuttuğunu söyledi. Yani Padişahla yüz yüze
görüşse de Herzl yine havasını almıştı. Ama bu arada aynı gün göğsüne I.
Dereceden Mecidiye Nişanı takıldı. Velhasılıkelam padişah öyle dizide olduğu
gibi bir el işaretiyle kovmamıştı onu. Aksine ona bir nişan verecek kadar nazik
ve kibardı. Sıkı bir gazeteci olan bu herifin en azından aleyhinde bir şeyler
yazıp provakötürlük yapmasını önlemeye çalışıyordu. Bu gazeteci de en büyük
düşmanına karşı derin bir saygı içindeydi. Ona Arap harfleriyle yazı yazabilen
bir daktilo bile hediye etmişti.
Herzl, Abdülhamit’e karşı saldırgan bir üslup da kullanmıyordu. Hatta bu ilk ve
son görüşmeden sonra Herzl, II. Abdülhamit ile ilgili şu satırları düşmüştü
hatıra defterine:
“Sultan’ın benim üzerimde bıraktığı intiba onun zayıf, gevşek fakat tamamen iyi
bir insan olduğudur. Onun korkunçluğuna da inanmıyorum, sinsiliğine de. Onu
daha çok soyguncular,reziller ve dejenerelerden müteşekkil bir çemberin içinde
derinden bedbaht bir mahpus gibi görmekteyim. Bu çevredir ki her türlü
rezilliği yapmakta ve onun namına yapmış gözükmektedir. …Yıldız Sarayı kliği
tam bir mücrimler çetesidir. İcra ettikleri her cürümden sonra şuraya buraya
dağılıyorlar ve sanki her şey hükümdar adına yapılmış gibi hiç kimse mesul
olmuyor.” ( Gözlerinizi kapatın ve Herzl’ın bu tespitlerini günümüze uyarlayın
bakalım. Tarihin nasıl tekerrür ettiğini görebiliyorsunuz sanırım.)
Teodor Herzl’ın İstanbul’a dördüncü gelişinde ( İstanbul’a defalarca gelse de
padişahın huzuruna çıkışı sadece bir kezdir yukarıda da belirttiğim gibi )
Saraydan kendisine bir yazı iletildi. Bu yazıda padişah Yahudilerin Anadolu, Suriye ve Mezopotamya
dahil ancak Filistin hariç her yerde yerleşim faaliyetinde bulunabileceğini
ifade ediyordu. Ayrıca Osmanlı adına madenleri işletip borçlarını üstlenecek bir
Osmanlı-Yahudi şirketinin kurulması fikrine de ‘’ Hayır’’ Demişti.
3 Mayıs 1902 de Teodor Herzl, bir dilekçe ile padişahtan Kudüs’te bir İbrani
Üniversitesi kurulması için izin istediyse de yine ‘’Hayır’’ cevabını aldı ( Bu
üniversite II. Abdülhamit’in öldüğü 1918 yılında kuruldu.)
25 Temmuz 1902 de beşinci kez İstanbul’a gelen Teodor Herzl ancak yeni bir
öneri mektubunu Saraya kadar gelerek ama padişahın huzuruna çıkamadan II.
Abdülhamit’e iletti. Bu mektubunda aslında bir yenilik yoktu. 30.000 Sterlin
karşılığında Mezopotamya’nın ve Filistin’in çok cüz’i bir parçasında Yahudiler
için iskan istiyordu. Lakin aldığı cevap yine ‘’Hayır’’ dı.
Ancak demin yukarıda bizzat Teodor Herzl’ın da belirttiği gibi II. Abdülhamit,
soyguncular, reziller, dejenere olmuş insanlardan oluşan bir çemberin
içindeydi. Nitekim Herzl, saraydan ve dolayısıyla- bir daha gelmemek üzere
İstanbul’dan- ayrılırken baş mabeynci İbrahim Bey onun kulağına eğilerek ‘’
Sizin, kavminiz için yapmak istediğiniz asil bir şeydir. Siyonizm esasen
asildir.”Dedi.( Ah Tarih ahhh. Bu kadar mı tekerrür olur? )
(
Tekerrür Eden Tarih-12. Bölüm—siyonizm Esasen Asildir(‘) başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
27.06.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.