Yıllar önce yüksek eğitimimi tamamlayıp diplomamı almıştım. Mezun olduğum okuldan verilen diplomada mühendis unvanını kullanabileceğim de belirtiliyordu.   Mezun olmadan önce mahalli gazete ve dergilerde yıllardır yazı yazıyordum ve mühendis olduktan sonra bir süre hak etmiş olduğum unvanı gazete veya dergideki köşemde kullanmıştım.


Evet, hak ettiğim unvan dedim çünkü yüksek tahsil için 5 yıldan fazla akşam okulunda okudum. Gündüzleri uluslararası bir şirketin Ar-Ge bölümünde asistanlık yapıp akşamları mesleğim üzeri okudum. İlk 2 yıl çok zorlanmıştım, iğneyi kuyu ile kazarcasına okudum diyebilirim.  Yıllarca dirsek çürüterek, kafa patlatarak, zaman harcayarak, enerji sarf ederek diplomamı almıştım.


 

Mesleğimden dolayı araştırmacılara asistanlık yaptım. Bu araştırmacıların bazı özellikleri şunlardır:


         doktora yapmış yani PhD unvanına sahip

         (mezun olduğu) üniversite ile halen ortak araştırma yapan

         uluslararası ilmi dergilerde makale yayınlayan

         uluslararası konferanslarda konuşma yapan veya bu konferansların organizesinde görev alan kişilerdi.


 

O yıllarda benim gibi gönüllü olarak bir gazetede yazanların bazıları, beş veya 10 makaleden sonra unvan kullandıklarına şahit oldum. Kimi araştırmacı-yazar, kimi eğitimci-yazar kimi de köşe yazarı (columnist) gibi unvanlar kullandılar.


 

Yazdıkları o yazılarda makale özellikleri bile bulunmuyordu. Makalede: ne giriş, ne orta ve ne de sonuç gibi bölümler vardı. Bazen yazının başı ile sonu çelişebiliyordu.  Basit bir makale yazmaktan aciz insanların araştırmacı- yazar filan olduklarını iddia etmelerinden rahatsız oldum.


 

“İsteyen istediği unvanı kullanır kardeşim, sana ne!” diye düşünülebilir. Ancak, yukarıda izah ettiğim gibi bir unvanı resmen hak etmek: yıllarca harıl gürül çalışmayı, dirsek çürütmeyi, kafa patlatmayı, enerji sarf etmeyi, zaman harcamayı gerektirirken vatandaşların kendi kendilerini mesela araştırmacı-yazar ilan etmeleri kolaycılık, basitlik veya çıkarcılıktır. Daha ağır bir ifadeyle, sahtekârlıktır!


 

Neyi araştırmış bu araştırmacılar? Uluslararası akademik kariyer yok, üniversitelerle ortaklaşa yürütülen bir araştırma yok, ilmi dergilerde yayınlanmış makale yok, uluslararası ilmi konferanslarda sunum yok ama bir kaç çakma makale yazdım diye araştırmacı unvanı kullan!


 

Peki, bazı insanlar neden hak etmedikleri unvanı kullanmak isterler veya neden unvan hırsızlığı yaparlar acaba?  Aklıma gelen ilk izah; itibar ve çıkardır.  Evet, unvan hırsızlığının çıkara bakan yönü de olduğunu ve devletin önlem alması gerektiğini düşünüyorum.


 

Hak etmediği unvanı kullanıp para kazanan insanların haberini okudum; dişçi olmadığı halde yıllarca dişçilik yapan veya doktor olmadığı halde yıllarca doktorluk yapanlar gibi. Mesela Hindistan’da uyduruk diplomalarla doktor olduğunu iddia edip yıllarca haksız para kazananların, hatta bazı hastaların ölümüne bile sebep olan sahtekârların belgeselini izlemiştim.  Bu soruna Hindistan devleti,  bir bakanın evladı da sahte doktorlar yüzünden ölünce ancak el attı. Şimdi de: “bize ne Hindistan’daki sahte doktorlardan be kardeşim!” dendiğini duyar gibiyim ama sahte unvan kullanıp bu hırsızlıktan maddi ve manevi çıkar elde eden nice sahtekâr ülkemde de var, hem de fazlasıyla.

 


Her sahanın sahtekârları mutlaka vardır ama ben manevi alandaki sahtekârlara dikkat çekmek istiyorum.


Bir tarikata girip bu yolda belli bir mesafe kat ettiğini zannettikten sonra şeyhliğini ilan eden, daha sonra gavsul azam olduğunu iddia eden, hızını alamayıp Seyyid veya Şerif olduğunu ilan eden nice sahtekar bulunmaktadır.  Kendisini mehdi veya peygamber ilan edenler meczuplara ne demeli?

 


Kimlere şeyh veya gavsul azam denir, bunların standartları nelerdir bilemem ve bu yüzden bu iki unvanı es geçiyorum. Ama Seyyidlik veya Şeriflik unvanı üzerinde az da olsa durmak istiyorum.

 


Seyyid, peygamber efendimiz Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) torunu hazreti Hüseyin (r.a.) soyundan gelenlerdir. Hazreti Hasan (r.a.) soyundan gelenlere ise Şerif denir.


Seyyid veya Şerif,  efendimizin soyundan gelen, O’nun (s.a.v.) torunu sayılandır. Müslümanlar arasında iltifat edilen, sayılan, sevilen, hürmet edilen insanlardır Seyyid veya Şerif. Zaten bu yüzden bazı çıkarcı kişiler bu unvanları istismar edip toplumda itibar kazanmaya çalışmaktadırlar. Sadece itibarla kalmayıp çaldıkları bu unvanı maddi çıkara da çevirmektedirler.

 


Bazı sahtekârların kendilerini Seyyid veya Şerif ilan etmeleri devlet tarafından kolayca engellenebilir. Osmanlı zamanında Seyyid ve Şeriflerin kimler olduğu o günkü nüfus kayıtlarına göre bilinmekteydi. Bundan dolayı devlet kimlerin gerçek manada Seyyid veya Şerif olduğunu Osmanlı arşivlerine başvurarak ortaya çıkarıp sahtekârları engellemelidir. Hatta bu tür alçakları cezalandırıp halkı bilgilendirmelidir. Benim devletten bu isteğim ne lüks ne de lüzumsuzdur çünkü devletin görevlerinden biri de vatandaşların maddi veya manevi olarak sömürülmelerine engel olmaktır.

 

 


Manevi unvan hırsızlığının devasa çapta (toptan olarak) istismarını ise kendilerini mehdi veya peygamber ilan eden meczuplar yapmaktadır. Binlerce insanı kandırıp maddi ve manevi olarak sömürmekteler. Binlerce insan belki de milyarlarca lira sahte mehdi veya peygamberlere para kaptırmaktadır.  Bu tür devasa çaptaki sahtekârlığı devlet mutlaka önlemelidir. Bugün vatandaşları kandıranlar yarın devletinde başına da bela olabilirler,  mesela Fetö’da olduğu gibi.

 

 

Basit bir unvan hırsızlığından başlayıp konuyu nereye getirmişim, çok mu abarttım acaba?

 

Abdullah Konuksever

 

 

( Unvan Hırsızlığı başlıklı yazı hotamisli tarafından 18.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.