Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 31.07.2019
Okunma Sayısı : 2535
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 1.08.2019 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.

‘’ÜLKEM İÇİN KANIMIN SON DAMLASINA KADAR SAVAŞIRIM’’ DEMEK KOLAYDIR DA SAVAŞMAK ZORDUR.


I. DÜNYA VE KURTULUŞ SAVAŞINDA ASKER KAÇAKLARI


2016 yılı verilerine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinde 620.473 personel bulunuyormuş. Bu personelin 51.993 ü sivil memur ve işçi, 358 i general, 326.919 u yükümlü er imiş. Aradaki rakam tabii ki subay, astsubay, uzman erbaş, sözleşmeli erleri ifade ediyor. Yani askerliği meslek olarak seçmiş, bu görev karşılığında maaş alan insanlar... Demek oluyor ki zorunlu olarak askerlik yapan rütbesiz er sayımız 326.919... Peki bu zorunlu askerliği yapmak istemeyip bedelli askerlik için müracaat edenlerin sayısı ne kadar? Başvuru sayısı 722.949, başvurusu kabul edilen yani 15.000 Tl yi bastırıp 21 günlük bir askerlikten sonra 1 yıllık askerlikten yırtmış olanların sayısı 571.400...  Bunun ne demek olduğunu sanırım herkes anlayabiliyor ama ben bir kez daha izah edeyim. Bunun anlamı şudur: Türkiye’de yaşayan insanlarımız lafa gelince ‘’ Ben vatanım için kanımın son damlasına kadar savaşırım.’’ Der ama icraata gelince ordunun ihtiyacından çok daha fazla insan  sadece on iki ay sürecek olan zorunlu askerliği yapmamak için gerekirse babasının evini sattırır, altındaki arabayı satar, bir yolunu bulup bankadan kredi alır, bastırır parayı askere gitmez.

Sonra?

Sonra o askere gitmemek için 15.000 Tl bayılan vatandaş da, onun anası babası da ‘’ Türk, hiç bir zaman mülteci olmaz. Gider aslanlar gibi vatanı için savaşır, şerefli bir ölümü, rezil bir yaşama tercih eder.’’ Der.

Bu söylemin yarısı doğrudur. Evet, tarih boyunca Türklerin ülkelerini terk ederek bir başka ülkeye mülteci olarak gitmeleri söz konusu olmamıştır. Ancak ifadenin diğer yarısı yanlıştır. Çünkü Türklerin tamamı her türlü ahval ve şeraitte vatanı için savaşmamışlardır. Savaşmak istememişlerdir. Bunun en bariz örneği her ne kadar günümüzde bedelli askerlik için yapılan müracaatın zorunlu asker ihtiyacımızın neredeyse iki katı olması ise de ben, siz okuyucularıma I. Dünya ve Kurtuluş Savaşında askerden kaçanlarımız ile ilgili çarpıcı bilgiler sunacağım bu yazımda.

A) I.DÜNYA VE KURTULUŞ SAVAŞINDA NE KADAR ASKER ORDUDAN FİRAR ETTİ?

Osmanlı Devleti I. Dünya savaşında 2.873.800 askeri seferber etti. Ancak bu askerlerin oldukça büyük bir bölümü ya savaş öncesinde ya da savaş esnasında birliğinden firar etti. Hatta yakalandı, birliğine geri gönderildi, tekrar firar etti. On beş kez firar edenler oldu.


Peki kaç kişi firar etti? Yani askerden kaçtı?

Bu rakamları az sonra açıklayacağım ama hemen peşin peşin şunu belirteyim: Bu oran birlikte savaştığımız Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu ordusunda %1, karşımızda olan İngiltere ve Fransa ordusunda %0,7, Rusya ordusunda %2 iken Türk ordusunda % 17 gibi korkunç bir rakamdır.

Bu konuya ilk dikkat çekenlerin başında Ordu kumandanlarımızdan Ali İhsan bey ( Sabis) gelmektedir ve daha Kasım 1914 de yani I. Dünya Savaşına girer girmez orduda firar vakalarının had safhaya ulaştığını rapor etmiştir.

Osmanlı ordusundaki Alman heyetinin başkanlığını yapan General Otto Liman Von Sanders, 13 Aralık 1917 tarihli raporunda mevcut durumda Türk ordusunda 300.000 kaçak askerin olduğunu belirtmektedir. Sanders, 20 Haziran 1918 tarihli bir telgrafında ise asker kaçaklarının silah altındakilerden daha çok olduğunu ileri sürmektedir.( Evet altını çizelim: Kaçak asker, silah altındakilerden daha çok... )

Savaş yıllarında Osmanlı ordusunda görev yapan bir diğer Alman subayı olan Von Bronsart da Aralık 1917 tarihli bir raporunda firari sayısına dair net bir rakam vermemekle birlikte “…Bir tümenin uzaktaki bir sınır bölgesine gönderilmesi, kaybolmuş bir meydan muharebesine eşit idi, çünkü silah altına alınanların yüzde yüzü kaçıp gidiyordu.” Demek suretiyle Osmanlı ordusundaki firarın çokluğunu vurgulamaktadır.

Savaşta miralay(albay ) rütbesiyle kolordu komutanlığı yapan İsmet Bey (İnönü) de hatıratında, 1918 yılı için firari sayısını 300.000 olarak vermekte ve “Tarihimizde görülmemiş sayıda asker firarisi oluyordu.” Diyerek, firariler sorununun ulaştığı vahim boyutları işaret etmektedir.

Dönemin gazetecilerinden Ahmet Emin (Yalman) ise 1918 yılında firari sayısının 500.000’den daha fazla olduğunu belirtmektedir.

Savaş yıllarının Osmanlı ordusuna dair araştırma yapan çeşitli yazarlar da bunlara benzer rakamlar zikretmektedir. Örneğin Edward J. Ericson, firari sayısına dair Yalman’ın verdiği rakamı aktarırken Zürcher’e göre de Osmanlı ordusundaki kaçak sayısı savaşın sonuna gelindiğinde yarım milyonu aşmıştır ve bu sayı diğer ordularınkiyle mukayese edildiğinde çok yüksektir.

Şimdi daha ilginç örnekler verelim. Mesela 2 Ağustos 1914- Haziran 1916 Tarihleri arasında sadece Aydın ilinde firar eden asker sayısı 49.288 dir. ( Dikkatinizi çekerim. Sadece bir ildeki -iki yıllık süreçteki- firari sayısı bu. )

14 Temmuz 1916-14 Şubat 1917 tarihleri arasında İzmir Jandarma Mıntıka Müfettişliği dahilinde sağ ve silahsız olarak yakalan firari sayısı  105.109, sağ ve silahlı olarak yakalan firari sayısı 656, ölü ve silahsız ele geçirilenlerin sayısı 158, ölü ve silahlı ele geçirilenlerin sayısı 198, çatışmaktansa teslim olmayı tercih edenlerin sayısı 561 dir. Yani toplamda 106.705 asker firar etmiştir.

 Bavyeralı subay Kress von Kressenstein Ekim 1917'deki raporunda İstanbul'dan 10.057 adamla ayrılan 24. Tümen'in Filistin'e ancak 4.635 kişi olarak ulaştığını, geri kalanın yolda firar ettiğini anlatmaktadır.

Peki 1918-1922 yılları arasındaki Kurtuluş Savaşımız esnasında askerden kaçan oldu mu? 

İstiklal Mahkemelerinin kuruluşunun birinci amacı bu olduğuna göre demek ki oldu. Peki Kurtuluş Savaşı yıllarında askerden firar edenlerin sayısı ne kadardı?

Askerden kaçanların sayısı şu kadardı diye bir sayı vermek pek de mümkün görünmese de İstiklal mahkemelerinin kuruluş aşamasında Temmuz 1920 de Konya Mebusu Vehip Beyin TBMM de söyledikleri bize bir fikir verebilir. Vehip Bey aynen şunları söylüyordu: "Ordudaki asker kaçaklarından tüm arkadaşlarımız ha­berdardır. Konya'da iki yüz adamı trene yerleştiriyorlar ve Karahisar'a (Afyon) sadece otuzu varıyor.’’


 Netice olarak: Örneklerde de görüldüğü gibi Türk Milletinin tamamı her türlü ahval ve şerait altında kanının son damlasına kadar düşmanla savaşmamıştır. Hatta çok iğrenç bir yol olarak kendilerine kasıtlı olarak frengi hastalığı bulaştıranlar olmuştur askere gitmemek için ama devlet onlardan ‘’Frengili Amele Taburları’’ Oluşturmuştur.

Evet, Türk askerinin %17 si kanının son damlasına kadar düşmanla savaşmamıştır ama ülkesini de terk etmemiştir. İyi de hem düşmanla savaşmayan, hem de ülkesini terk etmeyen bu insanlar ne yapmışlardır?


B) I. DÜNYA VE KURTULUŞ SAVAŞINDA ORDUDAN FİRAR EDENLER NE YAPTILAR?

Yukarıdaki sorunun en kısa cevabı: ‘’Eşkıyalık’’tır. Evet, asker kaçakları yaşadıkları köy ve kasabalara dönüp çeteler kurarak eşkıyalık yaptılar. Zaten ellerinde avuçlarında neredeyse hiç bir şey olmayan kendi insanlarını adeta donlarına kadar soydular.

Eşkıyalık, Türk topraklarında yüz yıllardan beri var olan bir şeydi ama en kabadayı eşkıya çetesi 20 kişiyi geçmezdi. Oysa I. Dünya ve Kurtuluş Savaşında silahını düşmana değil de kendi halkına çeviren firarilerin oluşturduğu çetelerde 150-200 kişiden aşağı insan yoktu.Ayrıca daha önce eşkıyalar mümkün mertebe kan dökmez, ırza geçme ise hiç olmazdı. Fakat savaş döneminde durum değişti.

Menteşe sancağına bağlı bir köylü aynen şöyle diyordu:
: “Evvelki eşkıya gelir, kimin parası varsa alır gider, adam öldürmezlerdi. Bugünkü töresizler var yok tanımazlar. Hem para alırlar hem de bilâ-sebep(sebepsiz yere) öldürürler…”.

İzmir’de yayın yapan Köylü Gazetesi ‘’ Asayişsizlik hiç bir vakit bu derece ileri gitmemiştir. Biz şimdi o eski bildiğimiz eşkıyaya, efelere rahmet okuyoruz!..’’ Demekteydi.  Ancak en vahim açıklama bir ordu komutanının yaptığı açıklamaydı ve ordudan kaçan ama ülkesinden kaçmayan firarilerin yaptıkları şeylerin ne kadar elim ve vahim şeyler olduğunu ortaya koyuyordu.

49. Fırka komutanı Şükrü Naili Bey, 5. Ordu komutanlığına gönderdiği yazıda aynen şöyle diyordu: “…Soyulmadık bir Türk köyü, tahkir edilmedik(hakarete uğramayan ) bir Türk rençberi kalmamışdır… Ashab-ı servet,( Servet sahipleri) Ashab-ı namus (Namus sahipleri ) hatta beş-on koyun sahibi olan kimseler de bu mezalimden, bu vahşetden artık bezmişler, ırz ve can kaygısına düşmüşlerdir…”

Irz ve can kaygusu...Yani sadece öldürmek değil, ırza geçmek de var ordudan firar edenlerin işledikleri suçlar arasında...

Peki bu firariler niçin firar ediyorladı?

C) FİRARLARIN SEBEPLERİ

Aslında yazının en başında firarların sebeplerini ele almalıydım ama bunun pek de önemi yoktur. Çünkü bizim savaşı oyun sanan şimdiki nesil lafa gelince ‘’ Şartlar ne olursa olsun’’ Der. Hatta geçenlerde bir vatandaşla aramızda şöyle bir diyalog olmuştu:

-Sami Hocam. Bir Savaş çıksa ne yaparsın?
-Elimde silahım, kendimi ve ailemi savunacak bir mecalim varsa, açlık diye bir sorunum yoksa sonuna kadar ülkem için savaşırım.
-Peki silahın yoksa, yiyecek bir kuru ekmek bile bulamıyorsan?
-Bu durumda ailemin canını ve ırzını kurtarmak amacıyla elimden gelen her imkanı kullanarak savaşın olmadığı bir ülkeye kaçmanın yollarını arardım. Peki sen ne yapardın?
-Ben hiç bir silahım olmasa elime bir taş alıp düşmanıma atar, sonra da şerefli bir şekilde düşman tarafından öldürülmeyi tercih ederdim.

İçimden ‘’ Naaahhh tercih ederdin.’’ Desem de ona ‘’ Sen senin yapacağını söyledin, ben de benim yapacağımı söyledim.’’ Deyip konuyu uzatmadım.

Yani anlayacağınız bizim ülkede neredeyse herkes, şartlar ne olursa olsun ülkesinde kalıyor(!), hiç bir silah, yiyecek, bir kuru ekmek bulamasa bile düşmanla mücadeleye, kanının son damlasına kadar savaşmaya devam ediyor,(!)I. Dünya ve Kurtuluş savaşındaki askerden kaçma sebeplerinin hiç birisi onları korkutmuyor(!), yıldırmıyor(!)

Hangi sebepler mi: Maddeler ve bazı örneklerle açıklayalım:

1- Açlık mesela...Hem de öylesine bir açlık ki...

Birinci Dünya Savaşı’nda kıdemli çavuş olarak görev yapan Hamit Ercan’ın anlattıkları, iaşe sıkıntısının ulaştığı boyutları göstermesi açısından önemlidir. Ercan’ın verdiği bilgiye göre; askerler açlıktan ölmüş hayvanların etini yemek zorunda kalmış, bir asker açlık nedeniyle komutanının çarıklarını çalarak kaynatıp yemiş ve hatta bazı askerler açlık nedeniyle köpek kesip yemek zorunda kalmıştı.

2- Giyecek olmaması:

Kafkas Cephesindeki yenilginin başlıca sebebi ordunun yazlık kıyafetlerle dondurucu soğuklara sürülmüş olması değil miydi?

3- Can korkusu: Kim ne derse desin. Can tatlıdır. Hatta  başka ülkelerde var mıdır bilmem ama Türk atasözleri arasına girmiştir ‘’ Önce can, sonra canan ‘’ Sözü.

4-1800 lü yılların başından beri bu milletin sürekli savaşıyor olması. Yani savaştan artık illallah etmek..

5- Ermeni, Rum ve Özellikle İngilizlerin propagandaları...

Sebepleri daha fazla çoğaltmak mümkündür ama ana sebep açlık ve savaşların doğurduğu maddi ve manevi yıkımdır.

İşte tüm bu sebeplere rağmen Türk insanı düşmanı ile canla başla savaşmış, ülkesini terk etmemiştir ama yine de her yüz kişiden on yedisi ülkesini terk etmese de yukarıdaki sebepler doğrultusunda silahını düşmana doğrultmak yerine kendi köylüsüne, kasabalısına çevirmekten geri durmamıştır. İşte bu noktada sormak gerekir: Ülkesini terk edip bir başka ülkeye sığınmak mı daha hayırlıdır yoksa ülkesinde kalıp kendi vatandaşının malına, canına, ırzına saldırmak mı?

Yazımın başında da dediğim gibi: ‘’ ÜLKEM İÇİN KANIMIN SON DAMLASINA KADAR SAVAŞIRIM’’ Demek kolaydır da savaşmak zordur.

Sözlerimi  önce Nazım Hikmet’in dizeleri, Sonra da Mehmet Akif’in duası ile noktalıyorum:

Köyün evleri karanlık  
Gökte yıldız pır pır eder
Ben bir asker kaçağıyam
Gelin bana bir tas su ver
Neyleyim kusura kalma
Elleri kınasız gelin
Çalar asker kaçakları
Kapıları geceleyin

Nazım Hikmet - Asker Kaçakları şiiri

‘’Allah bu Millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın’’---Mehmet Akif Ersoy


NOT: Osmanlı Devleti 1918 de çıkardığı bir kanunla I. Dünya savaşında askerden kaçanların hepsinin itibarını iade etmiştir fakat TBMM ve Türkiye Cumhuriyeti Kurtuluş Savaşından kaçan hiç bir askerin itibarını iade etmemiştir.

 

( ‘’ülkem İçin Kanımın Son Damlasına Kadar Savaşırım’’ Demek Kolaydır Da Savaşmak başlıklı yazı Sami Biber tarafından 31.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.