‘Bu saray Ukrayna’da değil ki..…”
Ukrayna devrik lideri Yanukoviç, Avrupa Birliği ile ülkede ekonomi ve
devlet gücü üzerinde denetim mekanizmaları getirecek anlaşmalar serisini askıya
aldı. Rusya’nın oligarkları ve yolsuzluk paralarıyla, şeffaflıktan uzak bir
ticari ve ekonomik yapıyı tercih etti. Bu yönelim tabii ki, özgürlükler,
hukuk ve demokrasi konusunda duyarlı entellektüel kesimlerin protestolarına
neden oldu. Protestolar büyüdü. Yanukoviç rejiminin protestolara karşı şiddeti
de… Ancak rejimin orantısız şiddeti, protestoları bastırmak yerine kitlesel
öfke seline dönüşmesine yol açtı. Halk sokaklara döküldü. Yanukoviç bu
beklemediği gelişme karşısında apar topar ülkeden kaçmak zorunda kaldı.
Yanukoviç, sadece bir el çantasıyla bindiği helikopter ile Rusya’ya
kaçarken, Ukrayna halkı da o güne kadar somut şekilde görme olanağına sahip
olmadığı Yanukoviç’in Sarayı, av köşkü ve inanılmaz miktarda kaçırdığı
servetiyle yüzleşmeye başlıyordu.
Gazeteci Oliver Bullough, Ukraynalı arkadaşı Anton’a, ‘’Nasıl böyle bir
şeye izin verdiniz ki?’’ diye sordu. Anton’un yanıtı, ‘Bilmiyorduk ki..bütün
medya elindeydi…’ şeklinde oldu. Anton’un sonraki cümleleri ise Oliver’ın
şaşkınlığını iki katına çıkaracaktı:
‘’Hem bilemezdik ki… Zaten bu saray Ukrayna’da değil ki… İncelersen
göreceksin’’.
Bu son cümleyi anlamlandırmakta zorlanan Oliver, gazeteci refleksiyle
incelemeye başladığında, iktidar ve para ilişkisinin karanlığında yolların
nasıl kaybolduğunu keşfedecekti. Yanukoviç’in sarayın kurulu olduğu
arazinin sahibi görünen Ukrayna firması bir İngiliz firmasına aitti. O İngiliz
firmasının sahibi ise bir başka İngiliz firmasıydı. O İngiliz firması da
Avrupa’nın ‘vergi cennet’lerinden biri olan Liechtenstein’da kurulu bir vakfa
ait görünüyordu. Yahya Demirel’in hayali sunta ihracatını yaptığı firmanın
kayıtlı olduğu ülke.
Bullough, Yanukoviç’in parasının izlerini takip ederken aklında hep
Anton’un, ‘bu saray Ukrayna’da değil ki..’ sözü
yankılanıyordu.
Ukrayna’da değilse nerede?
Sarayın ve av konağının arazisine sahip şirketin adresini buldu. Gerçekten
de bu şirket Ukrayna’da değildi. Adresi, Londra’da Harley Street 29 numarayı
gösteriyordu. Bu karanlık finans dünyasına ait ilk kez fiziksel bir mekan
bulmanın heyecanı ile hemen söz konusu adrese koştu.
Bu küçük binanın resmi adının “Formations House” olduğunu
öğrendi. Örneğin sadece birkaç odadan oluşan bu küçücük evin, 2000’den fazla
şirketin merkezi olduğunu… Evet tam Örneğin Rus
milliyetçisi oligarklarla, Amerikan milliyetçisi türedi politikacıların veya
Ortadoğu’nun İslamcı otokratları ile Doğu Avrupa’nın İslamofobik otokratlarının
nasıl olup da bu derece kanka olabildiklerini açıklayabilecek sırlar bu
yerdeydi. Donald Trump’ın 2016 başkanlık kampanyasını yöneten Paul Manafort’un
Ukrayna’da Yanokoviç’in danışmanlığını yapmış bir isim olması artık tuhaf
gelmeyebilir. Manafort’un kendisinin de Kıbrıs’ta kurulu merkezi İngiltere’de
şirketleri aracılığı ile gezegende para dolaştırması da… Yine, Karayiplerde,
Saint Vincent veya Grenadines adalarında şirketleri olması da… Başkanlık
seçiminde, ABD tarihinde görülmemiş oranda bir din-iman-vatan-millet-bayrak
kampanyası yürüten bu aşırı yerlici politik karakterin ABD’de kurulu, ülkesine
tek kuruş vergi veren tek bir şirketi olmaması da… (kyn: t24 Cemal
Tunçdemir)
Amerika
gibi para ve kâğıt satan kurum kuruluşlar, çevre ülkelerinde de oluştu ve tüm finansal araçlar kullanılmaya
başlandı. Finansal Araçlar deyince, ilk akla gelen bankalardır. Bankalar kredi
verme yoluyla yarattıkları alım gücü yani kaydi para ile ekonomiye çok miktarda
para soktular. Bunun dışında türev araçlar adı verilen başka türlü para yaratma
sistemleri devreye girdi.
Kişi ve
kurumlara finansal enstrüman sunan başka finans kuruluşları da ortaya çıktı.
Onlar da kıymetli kağıt alım satımına katıldılar.
Maliyeden
sorumlu Berat Albayrak geçenlerdebu gölge
bankacılık dediğimiz kurumların temsilcileriyle bir araya geldi.“bankalar dışı finans kurumlarının önlerinin
açılmasının zamanı geldi” diye bir açıklamada bulundu.
Bankacılık
kurallarına tabi olmayan ama bankacılık işi yapan bu kuruluşların önünün
açılması demek; finans siteminin içine bir büyük sorunu daha ilave etmek
demektir. Spekülatörlerin arayıp da bulamayacağı iş; banka dışı finans
kurullarının önünün açılması işidir. Rahmi Koç’ta kriptobankacılıktan nasıl
para kazandığını talihsiz bir açıklama ile duruma katkıda bulundu. Banka dışı
finans kurumlarının yağma piyasasından aldığı pay çoğaldıkça yaygaranın
kopacağından emin olabiliriz. Kontrolsuz finans ortamında offshore ve bankaer
Kastelli gibi çakma bankerlerin insanları nasıl mağdur ettiği unutulmamalı.
Bu aynen
şu işe benziyor; ithal ettiğimiz ürünler yerli üründen hem ucuz hem de kaliteli
diye, sanayimizi yiyip bitirdiğimiz gibi şimdide mali sistemimizi yiyip
bitireceğiz. Banka dışı finans kurumu diyecek ki “ben size bankadan daha ucuza falan
türev aracının sağladığı krediyi yani ‘kaydi parayı’ verebilirim”.
Tarımda
ithalat yaparak, çiftçi üreticiyi bitirdiğimiz gibi sanayiyi de ithalata
bağlayıp üretemez hale geldiğimiz gibi, bankaları da kredi veremez konuma kısa
zamanda sokarız.
Ülkemizde güya devlet kontrolunda olan kamu ve özel bankalar, kağıt
üzerinde hazine bonosu kaydını kendi tutarak mükellefe “ adınıza şu kadar
hazine bonusu kefaletimiz altındadır” yazılı kağıt vererek , kıyı bankacılığı
(offshore) ile mevduat sahiplerinin mağdur ettiği İmar Bank yolsuzluğu ile bilinmektedir.
Bilindiği
gibi, kapitalizmin temel
amacı ürün üretmek değil kar üretmektir
Bir
sorundan kurtulalım derken, bir başka sorunun içine dalıyoruz.
Panama
gibi vergi cenneti ülkeler ile dünyanın çeşitli yerlerindeki yolsuzların
sığındığı limanlar, ada ve adacıklara aktarılan paralar zaman zaman
belgelerin sızdırılmasıyla güçlü siyasi liderlerin yolsuzluklarını
görebiliyoruz. Dünya liderleri koltukları işgal ederken kaçırdıkları
paralar yolsuzlukları ortaya çıktıkça. ABD bloke ediyor ettiriyor ve kaçırılan
paralar ABD kasasına giriyor. İnsan düşünüyor. Belli bir yaştan sonra 2 öğün
zor yeniyor. Liderlerin kaçırdığı paralara ABD blog koysun ve midesine o atsın
yesin diye mi biriktiriliyor?
Yolsuzluk
her ülkenin sorunu. Günümüzde 50 den fazla ülkede ünlü siyasetçilerin adı
offshore şirketler aracılığıyla yolsuzluğa bulaşmış.
Hele bizim gibi merkez banka rezervlerinin 5 misli
fazla dövizin serbest piyasada dolaştığı. Her türlü paranın kontrolunun
yapılamadığı, Merkez Bankasının oligarjiye bağlandığı ve ekonomik stabiliteyi
Merkez Bankası başkanının değil oligarkın kaide koyduğu bir ülkede, Reze
Zarrab’ın devlet töreni ile karşılanmasına şaşmamak gerekecektir.
Erdil Ünsal