Mistik bir anlayışı var günün belki de özet geçilesi sonra da sırasıyla gözden geçiriyoruz.

 

Aktarımın sözcüklerle asla mümkün olmadığı yine de sözcüklerin esaretinde iz düşmek güne. Soytarı bir imge satırlara sızmaya çalışırken bu afakî sunumu itekleyip sadece sadık kalmak yalın bir anlatıma…

 

Neresinden başlamalı söyleme sonra da yeni bir parantez açıp hayatı yaşanır kılan bir devrim gibi söz öbeklerinde muhalif ne varsa uzay boşluğuna fırlatıp dirlik tema’sı içerisinde süt liman varsaymak günü.

 

Ve işte varsıl bir yörüngede kalıcı kılmak mutluluğu. Pek de kolay değil hani sessiz kalmak lakin alışagelmiş bir davranış iken konuşmak belki de göze batan kişinin en büyük saygısızlığı. Öyle ya: kurallar konulmuş bir kez sırf herkes uysun diye bu bağlamda aradan çıkan bir çatlak ses nasıl da düzeni dayanılmaz hale getiriyor elbette bir düzen hala varsa ve hala korunuyorsa değerler…

 

Saatin kaç olduğunun ne önemi var ki? Ne de olsa gün ve günler, bayram başlığı altında sıraya girmişler gelin görün ki sıraya giren hiç kimse yok: ne bayramlaşmak adına ne de bir hal hatır soran eski vefalı dostlar ve de kaldıysa akrabalar.

 

Bayram namazına denk düşen saatler ve ne mutlu o bayram namazına giden insanların varlığının saklı tuttuğu.

 

Bir söylemde saklı mutluluk ve ezan vakti gün ışımaya başlayacakken bin bir umutla güne asılmak bir de sevdiklerimize elbette her biri bizler için bir şükür vesilesi.

 

Sözcüklerin saklı olduğu o boşluk oysaki tek gereken bir gülümseme ve bayramın coşkusunu yaşatmaya vesile olacakların varlığı.

 

Gidenler var asla geri dönmeyecek bir de gitme ihtimali olanlar.

 

Kalanlar var elbette geride artık ne anlamı kaldıysa ne de olsa onlardan bize yansıyan tek bir gülümseme ve selam yok.

 

İstanbul terk edilmişliğine sevinsin mi üzülsün mü?

 

Ve de sokaklar.

 

Bir de gece yarısı sokaktan geçenler: ellerinde içki şişesi ve öfkeleri burnunda ardında attıkları naralar. Sanırım semte özgün ne de olsa Anadolu yakasının en çok tercih edilen semti elbette sayısız kafesi ve barıyla içki ortamlarının müptelası insanlar ve ne yazık ki bunların çoğu genç iken. Oysaki çok nezih bir semt olarak bilinen ve artık yerlisinin yabancısının birbirine karıştığı.

 

Bir gülümseme bekliyorsanız yanlış yerdesiniz.

 

Ya da bir hal hatır sorma telaşı güdenleri var sanıyorsanız büyük bir yanılgı içindesiniz.

 

Bir de akrabalar açısından bakalım olaya. Akraba başlığı altında akrabalık ilişkilerinden çoktan emekli olmuş pek bir vefakâr gölgeler iken her birinin yansıttığı belki de kayıtlı telefon numaralarına eşlik eden sanal gölgeler gibi her biri.

 

Unutulmuş olanlar.

 

Adı akla gelmeyenler.

 

Ve kabristanı dolduran sayısız tanıdık ne nefeslerinin ne de seslerinin duyulduğu bu bağlamda geride kalanlara gözümüz gibi bakıyoruz hele ki mevzu bahis annemiz iken canı sağ olsun her ne ise yüreğinden geçen ve dilinden dökülen beni ayaklarıyla çiğnesin isterse. Elbette şükür vesilesi onun varlığı ve yürek sesi olsun kendi sesi olsun adeta bir melodi her ağzından çıkan ve gözlerimi ondan alamadığım.

 

Uzun bir hastalık sürecinden çıktı mı ki hele nasıl da kıymetli ve göz bebeğiniz.

 

Dostlar… Dost başlığına denk düşen ve yüreklerimizde hep yerleri olan lakin elleri telefona dahi gitmiyor bırakın telefon etmeyi telefonlara çıkmayan ya da numaralarını değiştirmiş hatta yaşadıkları evrende saf tuttukları sadece bencil istekleri doğrultusunda sizden bir ömür çalıp da en zor zamanlarınızda çoktan kayıplara karışan…

 

Bunları dile getirmek sanmayın ki çok kolay ya da sakın sanmayın ki; her şeyin eskisi gibi olacağına dair bir beklentim var ya da burun kıvırdığımı düşünmeyin insan ilişkilerine lakin sevgi dolu bir yüreğin asla karşılık görmediği bir zamanda sanmayın ki durduk yerde yazıp duruyorum.

 

Ve işte bayramımı ilk kutlayan: elbette kalemim ve kalemim sayesinde yol arkadaşım olan insanların varlığı.

 

Sanmayın ki; sizlerden de fazla bir şey istiyorum.

 

Okusanız yeter ve bilmeniz yeter içimdeki her duygu yaşadığım kadar Rabbin bana emaneti.

 

Ve benim emanet ettiğim insanlar güzel Mevla’ma…

 

Bayram can acıtır mı, demeyin de hani hele ki sevgiyi ve dostluğu inanılmaz önemsiyor ve hala insanlardan yana umutluysanız…

 

Canım yana yana…

 

Mutlu bayramlar canım yana yana…

 

 

 


( Bayramımı İlk Kutlayan... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 12.08.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.