M. NİHAT
MALKOÇ
Yüce İslam’ın bütün Müslümanlara vacip kıldığı emirdir
kurban… Onun içindir ki bu vazife nam olsun diye değil, ibadet olduğu için
yapılır. Fakat günümüzde bazı insanlar gösteriş olsun diye kurban
kesmektedirler. Onun içindir ki kurbanı bir gösteriye dönüştürmektedirler.
Kurbanın kan akıtmakla, Allah’a teslimiyetin remzi olduğunu unutanlar, bu işe
de nefislerini bulaştırmaktadırlar. Allah’ın her emrinde sayısız hikmetler
vardır. Kurbanın da hikmetleri pek çoktur. Kurban yüce Rabbimize
teslimiyetimizin şiarıdır. Bu teslimiyetin en güzel örneğini Hz. İbrahim’le
onun sevgili oğlu Hz. İsmail vermişlerdi.
Yüce Kur’an’da da
ifadesini bulan bu yaşanmış hadise hepimize ibret olacak cinstendir. Bilindiği
gibi Hz. İbrahim, oğlunu kurban etmek üzere şimdiki Harem-i Şerif'in bulunduğu
yere getirdiğinde içinde hiçbir korku ve tereddüt yoktu. Mademki yüce Yaradan
böyle bir şey istemişti, onu her şeye rağmen yerine getirilmeliydi. Hakk’a ve
hakikate dair sırların muhtevasını kulların bilmesi muhaldi. O zaman yapılacak
iş, sabır ve tevekkülle, verilen vazifeyi ifa etmekti. Hz. İbrahim, oğlu
İsmail’i kurban etmekle görevlendirildiğinde kendini toparlamış, duygularını
bir kenara bırakarak kulluğunu ön plana çıkarmıştı. Mademki kuldu, o zaman
Rabbinin emrine ram olacaktı. Kulluk ve samimiyet imtihanla ölçülebilirdi.
O, kendisine emredileni gerçekleştirmeye giderken bugünkü
moda tabirle blöf yapmıyordu. Emre amade bir ruh haliyle niyetini
gerçekleştirmeye kararlıydı. Bu tavır Hz. İbrahim Aleyhisselamın kulluğunun
yüceliğini göstermeye yetecek bir davranıştı. Peki, öte yandan kurban edilecek
olan Hz. İsmail’in Rabbine ve babasına yönelik teslimiyetine ne demeli? Bunu
bizim gibi ruhları karanlıklardan ve karalardan arınmamış insanlar anlayabilir
mi? Hangi birimiz durup dururken, göz göre göre bıçağın altına girmeye, ölmeye
rıza gösterebilir ki? Yüzünü tam anlamıyla Hakk’a dön(e)meyenler bu sırrı
anlayamazlar.
Hz. İbrahim’in
oğluna bıçak çekecek olması kininden değil, teslimiyetindendi. Malum olduğu
üzere Hz. İbrahim’in Sare annemizden çocuğu olmayınca, “Ya Rabbi eğer beni
çocuk sahibi kılarsan onu sana kurban edeceğim” diye bir söz vermişti. Verdiği
söz yıllar sonra kendisine hatırlatılmıştı. Eşi Hacer’den dünyaya gelen oğlu
İsmail, delikanlılık yaşına gelince verdiği sözü yerine getirmesi istendi
kendisinden. Halilullah (Allah dostu) olan İbrahim Peygamber, bu ahvali
oğlu İsmail’e açmıştı. Bu durum karşısında Peygamberin oğlu Hz. İsmail de en az
babası kadar büyük bir adanmışlık ve teslimiyet bilinci içerisinde hareket
ederek babasına şöyle demişti: “Ey babacığım! Sana emrolunanı yerine getir.”
(Sâffât, 37/102) diye kendince son sözlerini söylüyordu. Bir adım sonra
gerçekleşecek ilahî lütuftan da habersizlerdi. Yüce Yaradan onları imtihan
ediyordu. Onlar bunun farkındaydılar.
Allah, Kur’an-ı Kerim’de, Hz. İbrahim’in bu zorlu imtihanının
seyrini ve neticesini ayrıntılı bir şekilde biz kullarına duyuruyor. Bu
hadiseden payımıza düşen sırları almamızı istiyor. Ayette bu olay şöyle
özetleniyor: “Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrahim oğlunu şakağı üzere
yere yatırıp, Biz de ona: ‘İbrahim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban
etmekten seni muaf tuttuk).’ deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz
iyileri işte böyle ödüllendiririz! Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı.
Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonraki nesiller içinde ona da iyi
bir nam bıraktık ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir: ‘Selam
olsun İbrahim’e!’ Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz.” (Saffat, 37/103–110)
Kurbanın özündeki bu büyük sırları kavramadan kurban kesmek yavan bir ibadetten
öteye gidemez. Bazılarının sandığı gibi kurban sadece bir et bayramı değildir.
Ne büyük bir imtihandı Hz. İbrahim’inki… Hangi birimiz bu
sınavdan onun kadar rahat ve başarıyla çıkabilirdik. Verdiğimiz sözü çabucak unuturduk.
Fakat o unutmadı, Allah için en değerli varlığına bıçağı dayadı. Allah da onu
mükâfatlandırdı. Bizler de o hadiseden sonra kurbanı bir adanmışlık ve
teslimiyet ruhu içerisinde sembolik olarak değil, bir sembol olarak kesiyoruz.
Ne mutlu kurbanını sembolik değil, adanmışlık sembolü olarak kesenlere…