Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 19.08.2019
Okunma Sayısı : 1663
Yorum Sayısı : 4
AYASOFYA'NIN BÖYLE BİR HİKAYESİ OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?

Bugün herhangi bir Müslüman Türk'e ''Ayasofya niçin önemli bir eserdir?'' Diye sorsanız alacağınız cevaplar üç aşağı beş yukarı şunlar olacaktır:

Çünkü oldukça eski ve bizim de inandığımız tek tanrı ( Allah ) adına yapılmış en eski mabetlerden biridir.

Çünkü Ayasofya yapıldığı zaman henüz Peygamberimiz bile dünyaya teşrif etmemişti.

Çünkü İstanbul'u feth eden atamız Fatih Sultan Mehmet bu eseri camiye çevirerek bizlere hediye ve emanet etmiştir. Peygamberimizin hadisinin gerçekliği Ayasofya'nın camiye çevrilmesi ile sembolleşmiştir.

Çünkü Ayasofya'nın mihrabının yönü Hz. Hızır ( veya Cebrail Aleyhisselam ) tarafından kıblemiz olan Kabe'ye döndürülmüştür.

Çünkü Mescid-i Aksa'dan sonra yapılmış en büyük ve görkemli mabettir.  Vs...

Peki Hristiyanlar açısından niçin önemlidir Ayasofya? 

Türkler ve Müslümanlar yeryüzünde pek çok kiliseyi camiye çevirmişlerdir ancak Hrıstiyan dünyası bunların hepsini hazmetse de Ayasofya'nın camiye çevrilmesini bir türlü hazmedememiştir. Niçin?

O halde tamamen Hrıstiyan bakış açısından ve en baştan başlayalım.

[......Bu noktadan itibaren tamamen alıntıdır...ALTI ÇİZİLİ CÜMLELERE ÖZELLİKLE DİKKATİNİZİ ÇEKERİM.]

Ayasofya’nın tarihine bakabilmemiz için önce İstanbul tarihine, dolayısıyla Roma İmparatorluğu’na ve Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlaşma sürecine göz atmamız gerekiyor:

Roma İmparatorluğu’nun başkenti bilindiği üzere Roma’ydı. İsa Mesih’in çarmıha gerilip Romalılar tarafından öldürülmesi ve dirilmesi (MS.33) sonrasında, İsa Mesih’in öğrencileri özellikle Roma İmparatorluğu’nun şehirlerinde İsa Mesih’in müjdesini yaymaya başladılar.

Roma İmparatorluğu’nun siyasi ve kültürel yapısına uymamasından dolayı, Hristiyanlık yasak bir din olarak kabul edildi. Hristiyanlar bu yasaktan dolayı 300 yıl boyunca farklı imparatorların elinde zulme uğradılar. Bu zulmün doruk noktası M.S 284 – 305 arasında İmparator olan Diocletian zamanında oldu.[ ASHAB-I KEHF'İN BİR MAĞARAYA SIĞINMASI BU İMPARATOR ZAMANINDA OLMUŞTUR. İSLAMİ KAYITLARDA BU İMPARATORUN ADI DAKYANUS OLARAK GEÇER. ] Bugünkü İzmit bölgesinde yer alan Nicomedia adlı şehirde, yazlık sarayından Roma İmparatorluğunu yöneten Diocletian öldükten sonra, taht kavgası başladı. Dört komutan kendi aralarında savaşa giriştiler. Bu taht kavgasından Konstantin galip çıktı ve Roma İmparatorluğu’nun tahtına geçti. 

Konstantin, kendisini imparator yapacak son galibiyetinin öncesinde, bir rüyada, göklerde, “XP” işaretini gördü. Bu işaret Antik Yunanca’da ”Χριστός” (Mesih) kelimesinden gelmektedir. Bu onun Hristiyanlığa yakınlaşmasını sağladı ve Konstantin ile birlikte Hristiyanlar yaklaşık 300 yıl süren zulümden kurtuldu.[ WİNDOWS XP DEN, XP KOZMETİKLERİNE, XP METAL DEDEKTÖRLERİNE...SADECE TESADÜF MÜ YOKSA BİLİNÇLİ BİR TERCİH Mİ ACABA?] 

Konstantin daha sonra İmparatorluğun başkentini Roma yerine Byzantium ilan etti. Byzantium bugün Sultanahmet ya da Tarihi Yarımada denilen bölgedir. Bu bölgenin seçilmesi stratejik olarak önemlidir. Bir yarımada olması dolayısıyla daha güçlü bir şekilde savunulabilir ve Doğu ve Batı arasında merkezi bir konuma sahiptir.

Konstantin M.S 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkentini bu bölgeye taşır ve ismini Nova Roma, yani, Yeni Roma koyar. Konstantin’in ölümünden sonra insanlar şehre, Konstantin’in şehri anlamına gelen, Konstantinopolis ismini verirler.

Ayasofya yapılmadan önce, aynı yerde yapılmış olan iki farklı kilise vardı. Bunlardan ilki Konstantin’in oğlu olan Konstantius tarafından 360 yılında yapılmış olan kilisedir. Bu kiliseye Megale Eklesia, yani, Büyük Kilise ismi verilir. İmparator Arkadius zamanında MS 404 yılında çıkan isyanlar sırasında yanar. Arkadios’tan sonra tahta çıkan 2. Teodosius yıkılan bu kilisenin yerine yeni bir kilise yaptırır. Bu ikinci kilise MS 532’ye kadar ayakta kalır.

MS 532 yılında İmparator Justinianus zamanında şehir halkı huzursuzluk dolayısıyla büyük bir isyan başlatır. Tarihte Nika Ayaklanması olarak geçen bu ayaklanma neredeyse, tüm şehrin büyük hasar görmesine neden olur. Justinianus bu isyanı bastırır ancak şehri neredeyse yeniden kurması gerektiğini anlar. Bu Justinianus için bir fırsattır ve şehri yeniden inşa etmek için hazırlıklara başlar. Konstantin nasıl Yeni Roma’yı kurmak istediyse, Justinianus’un da buna benzer bir amacı vardır. Ancak bu sefer Yeni Roma yerine Yeni Yeruşalim yani Yeni Kudüs’ü kurmayı amaçlar.

Bilindiği gibi Yeruşalim, yani Kudüs, bütün ilahi dinler için çok önemli ve kutsal bir şehirdi. Bunun en önemli nedeni de orada önce Süleyman tarafından yapılmış olan ve MÖ 6. yy’da yıkıldıktan sonra tekrar inşa edilen Kudüs Tapınağı’dır. Bu tapınak Tanrı’nın halkıyla buluştuğu yerdi. Dolayısıyla en kutsal yer olarak kabul ediliyordu. İşte Justinianus de Yeni Yeruşalim’in inşa ederken bir yandan Yeni Tapınağı inşa etmek istiyordu. 

Justinianus,dönemin en önemli iki mimarını huzuruna çağırır ve planından bahseder. Bu mimarlar Trallesli Antemius ve Miletli İsidoros’tur. Antemius ve İsidorus plana bakarak bu binanın yapılmasının imkansız olduğu konusundaki görüşlerini belirtirler; ancak Justinianus kararlıdır. Bu kilisenin yapılması gerekmektedir. İnşaat 23 Şubat 532 tarihinde başlar ve kilise 27 Aralık 537 tarihinde ibadete açılır.

Ayasofya inşa edildiğinde piramitler dışında dünya üzerindeki en büyük binadır ve yaklaşık 1000 yıl boyunca böyle kalır. 

1- Ayasofya’nın Dünyevi Sembolizmi:

Ayasofya’nın inşasındaki dünyevi sembolizm çok önemlidir. Binanın dikdörtgen olup üstünde kubbe olmasının çok önemli bir politik nedeni vardır. Dikdörtgen bina olmasının nedeni Süleyman Tapınağı’nın şeklinin dikdörtgen olmasıdır. Ayrıca ilk Hristiyan kiliselerinin mimarisi de dikdörtgen basilikalardı. Kubbe bir Roma icadıdır. Roma’daki Pantheon pagan Roma İmparatorluğu’nun en önemli tapınağıydı. Buradan Hristiyanlığın Musevi temellerini binanın şeklinde, Roma temellerini de kubbede görebiliriz. Ayasofya bir nevi Yeni Pantheon olmuştur.

Süleyman Tapınağı’nın temel bir planı vardı ve üç ana bölümden oluşmuştu: Dış Avlu (Kadınlar Avlusu), Kutsal Alan ve En Kutsal Alan. Dış Avlu halkın bulunabileceği alanlardı. Kutsal Alan kahinlerin ritüeller, ibadetler, kurban ve sunu için hazırlıkların yaptığı alanlardı. En Kutsal Alan ise herkese kapalıydı; çünkü Tanrı’nın Kutsal Ruh’unun bulunduğu alandı. O bölgeye yılda bir kez sadece Baş Kahin, halkının günahlarının affını dilemek için girebilirdi.

Ayasofya da bu şekilde üç ana bölümden oluşuyordu. Dış Narteks, İç Narteks ve Naos (En Kutsal Alan). Planlarda da görebileceğiniz üzere alanların boyutları tam anlamıyla birbirine zıttır. Süleyman Tapınağı’nda dış avlu en geniş alanı oluştururken Ayasofya’da ise en küçük alan olarak görünüyor. Süleyman Tapınağı’nda Kutsal Alan biraz daha küçük bir alan oluştururken, Ayasofya’da rahiplerin hazırlık yaptığı İç Narteks biraz daha büyük bir alan oluşturur. Süleyman Tapınağı’nda sadece Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nun bulunduğu alan en küçük alanı oluştururken; Ayasofya’da En Kutsal Alan yani Naos en büyük bölümü oluşturuyor. Bunun tek bir nedeni vardır: İsa Mesih’in çarmıhtaki işleri. İsa Mesih bizim günahlarımız için çarmıhta öldüğüne tapınağın En Kutsal Alanı’nı örten perde yırtıldı (Matta 27:51) ve artık Tanrı ve insan arasındaki engel kalktı. Bundan dolayı artık Kutsal Ruh insandan tamamen izole olan bir varlık değil; tam tersine Pentikost Günü (Elçilerin İşleri 2: 1 – 47) sonrasında insanlarla tek bir parça oldu ve bizler Kutsal Ruh aracılığıyla En Kutsal Alan’a, yani Naos’a girebiliyoruz.

2- Ayasofya’nın Ruhsal Sembolizmi:

Kubbeye baktığımızda yuvarlak bir şekil görürüz ve yuvarlak şekil, sonsuzluğu, ölümsüzlüğü sembolize eder. Kare ya da dikdörtgen de sınırları sembolize eder. Ayasofya bu ruhsal sembolizmini yine Süleyman Tağınağı’ndan alır. Kudüs’teki Süleyman Tapınağı Tanrı’nın Kutsal Ruhu’nın bulunduğu, Tanrı’nın halkıyla bir arada yaşadığı, yerin ve göğün birleştiği yerdi. İlk günahla birlikte Tanrı ve İnsan, Yer ve Gök arasında bir ayrılık oldu. Aslında Kutsal Kitap’ta sürekli bir vaat vardır: Göksel egemenlik ve yeryüzü egemenliği birleşecekti. Yeni Antlaşma’da Matta 6:10’da Rab’bin Duası’nda da şöyle yazar: “Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun.” Dolayısıyla göğün ve yerin buluştuğu yer olması açısından Ayasofya önemli bir sembolizm içerir.

Orijinal kubbeye baktığımızda kubbenin merkezinde İsa Mesih’in tahtından aşağı baktığı bir mozaik vardır. Kubbenin kemerlerle birleştiği üçgen bingiler üzerinde Serafimler bulunur. Bu sahnede Yeşaya Peygamber (MÖ.6. yy) evrenin yaratıcısı ve kralı olan Tanrı’yı tahtında gördüğünde tahtın etrafında dört Serafim vardı. (Yeşaya 6) Serafimler altı kanatlı ilahi yaratıklardır. Tanrı’ya en yakın yaratıklar olmaları dolayısıyla, O’nun dayanılmaz kutsallığı karşısında iki kanatlarıyla ayaklarını örterken, diğer dört kanatlarıyla da yüzlerini örterlerdi.

Kiliselerde sunağın olduğu yere, Apsis, denir ve kilisenin en kutsal bölgesidir. Bu bölge Katolik, Ortodoks, Anglikan kiliselerde doğuyu gösterir. Ayasofya ise tamamen farklıdır. Ayasofya’nın Apsis’i güneye dönüktür. Bunun nedeni, Yeni Yeruşalim’in Yeni Tapınağı olması dolayısıyla Kudüs’e dönük olmasıdır.

Kayıtlara göre 27 Aralık 537 tarihinde Justinien, kilisenin açılış ibadetinde görkemli binanın İmparatorluk kapısında durur ve şöyle der: “Ey Süleyman! Seni geçtim!” Bu cümlede Justinianus’un Kral Süleyman ile Yeni Tapınak olan Ayasofya’nın Eski Tapınak olan Süleyman Tapınağı’yla olan yarışını görebilirisiniz.

Üst Galeri:

Ayasofya inşa edildiğinde kadın ve erkeklerin ayrı oturmaları çok önemliydi. Bundan dolayı erkekler ibadet sırasında ana ibadet alanında bulunurken; kadınlar üst galeriye çıkarlardı. Üst galeriye çıkışta merdiven değil; rampa bulunur. Bu rampanın 2 temel amacı vardı. Birincisi, inşaat sırasında malzemeleri el arabalarıyla hızlıca üst kata ulaştırmak. İkincisi de İmparatoriçe ve önemli ailelerden gelen kadınları taşınarak üst galeriye kolaylıkla çıkabilmelerini sağlamaktır.

Üst galerideki en önemli alanlardan biri de Sinod salonudur. Sinod, kilise üst yönetiminin dini konularda toplantı yapıp karar aldıkları bir salondur.

SANIRIM AYASOFYA'YI NİÇİN TEKRAR CAMİ OLARAK İBADETE AÇAMADIĞIMIZ BİRAZ DAHA NET BİR ŞEKİLDE ANLAŞILIYOR ÖYLE DEĞİL Mİ?

RESİMLER:

1- Ayasofya

2- Ayasofya'nın içinden bir görünüş

3- Ayasofya'yı ziyaret eden neredeyse herkesin mutlaka parmağını soktuğu delikli sütun

4- Ortada Hz. İsa, solunda annesi Meryem ve sağında Hrıstiyanların Vaftizci Yahya dedikleri Yahya Peygamber'in mozayiği

5- Ortada Hz. Meryem ve Kucağında Hz. İsa, solunda İmparator Jüstinyen elinde Ayasofya'nın maketi var. Hediyesini Hz. İsa'ya sunuyor. Sağda ise İstanbul'un kurucusu olan imparator Konstantin var o da hediye olarak İstanbul maketini sunuyor Hz. İsa'ya..

6- 866 Yılında dünyaya gelmiş olan Bizans İmparatoru 6. Leon...Kiliseyle pek arası hoş olmayan bu imparator, yasak aşları ve gayrımeşru çocukları sebebiyle Hz. İsa'nın önünde diz çökmüş ondan affedilmeyi diliyor. 

( Ayasofya'nın Böyle Bir Hikayesi Olduğunu Biliyor Muydunuz? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 19.08.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.